Aslında onu hiç görmedim, tanımadım.
Kimdir, nasıl biridir, nasıl tanınırdı...
Yaşıtmıydık, yoksa benden küçük mü, yoksa büyük mü hiç bilmem...
Öyle olduğu halde peki neden içim yandı ölüm haberini duyunca!..
Anlatayım...
Önce resim atölyemde kursiyer arkadaşlarımla iletişimde olduğum watshap grubunda Anna ve Alena'nın mesajı ile bilgim oldu. Diyorlardı ki:
"Hocam bizim okulumuzda çok değerli bir insan vefat etti. Tüm öğretmenler cenazeye gidecekler. Onun için hiç kimse çocuklarını okula göndermeyecek. Yarın gelemeyeceğim ben de."
İlkokula giden çocukları olduğu için, onlar evde olunca kursa gelemiyorlar, gelmediler de...
Sabah atölyeye geldiğimizde Filiz Facebook'tan bir paylaşımı okurken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Dayanamadı bize de okudu. Hepimizi duygulandıran paylaşımı yine başka bir arkadaşımız Ömre yapıyordu...
"Hakkı Oğuz Tabaoğlu İlkokulu emektarı, çocuklarımızın Rasim Amcası...
Okulumuzda ilk seni tanıdık.
Okul kapısından girdiklerinde çocuklarımıza okul hayatındaki ilk 'Günaydın' diyen...
Daha ilk haftadan itibaren okuldaki tüm çocukların adlarını ezberleyip, kapıda adıyla karşılayan tek kişi. Yalnızca çocuklar mı?.. Tüm velilerin adını tek tek bilen...
Çocukların okula gitmek istemediği günlerde, Rasim amcalarının sabah karşılama töreninden dolayı okula severek gitmesine neden olan güzel insan...
Bir gün okulumuz ailelere bir kağıt göndermişti de görüş ve önerileri almak için. Yalnızca Rasim amcayı yazdığımı bugün gibi hatırlarım.
Dünya senin gibi güzel insanların yüzü hürmetine dönüyor Rasim amca.
Emeklerin, insanlığın, sevgin için teşekkür ederiz.
Hayatımızda güzel anılar bıraktın.
Hakkını helal et.
Devrin daim, ışığın bol, mekanın cennet olsun...
Yarın karneleriyle önce evine değil, sana koşacak inan çocukların..."
Fazla söze ne gerek... Ne kariyeri, ne parası... Ne de başka bir şey...
O çocukların ve onca insanin yüreğine dokunmuşsun ya sen Rasim amca, helâl olsun sana...