"Çözüm sürecinde aynı yerdeyiz" ne demek?

Ruhittin SÖNMEZ

CB ve AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan’ın Diyarbakır ziyaretinde “yeni bir çözüm süreci mi?” dedirten açıklamasındaki şu cümle önemli:

“Biz Diyarbakır’da 2005’te ne demişsek dün de oradaydık, bugün de aynı yerdeyiz, yarın da aynı yerde olacağız. Samimiyetle başlattığımız süreci provoke ettiler, zehirlediler ve sonunda tamamen yıktılar. Çözüm sürecini biz başlattık ama sonlandıran biz olmadık.” (9 Temmuz 2021)

Kanaatimce, Erdoğan bu sözleri HDP seçmenini kazanmak için bir nabız yoklaması mahiyetinde söyledi.

Eğer bu sözlerinde samimi ise, çözüm sürecinde taraflar arasında mutabık kalınan hususlarda bugün de aynı düşüncede olduklarını da açıklaması beklenirdi.

*  *  *

DOLMABAHÇE MUTABAKATI SÜRECİ

28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda okunan mutabakat metnini hatırlayalım. Hani toplantıya Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Âlâ, AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, Öcalan’la görüşmeleri yürüten eski MİT Başkan yardımcısı, Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu ve İmralı Heyeti’nden HDP’liler Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken katılmıştı. Bu toplantıda Öcalan’ın “PKK’ya silahsızlanma kongresi toplama çağrısı” Sırrı Süreyya Önder tarafından okundu. Okunan 10 maddelik metnin “geniş bir demokratikleşme programını içerdiği” söylendi.

Erdoğan bu açıklamayı önce takdirle karşıladı: “Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan, şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” dedi.

11 Mart 2015’te PKK’nın Kandil’deki lideri Cemal Bayık “Silahların bırakılması, ancak Öcalan’ın bizzat katılacağı bir kongrede karara bağlanabilir. Yani PKK bu kararı Öcalan serbest kalmadan açıklamayacak” dedi.

17 Mart 2015’te ise HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Erdoğan’a seslendi: “Seni Başkan yaptırmayacağız.”

22 Mart 2015’te de Cumhurbaşkanı Erdoğan Dolmabahçe açıklamasını doğru bulmadığını söyleyerek sürecin sonunu getiren demeci verdi.

*  *  *

Görüldüğü gibi bırakın 2005’ten bu yana, sadece 2015’in iki ayı içinde olanlar bile çok değişim gösteriyor.

Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan “2005’teki aynı yerdeyiz” derken neyi kastetmektedir?

Mesela PKK/HDP taleplerinin 2015 Dolmabahçe Mutabakatına girmiş maddelerini kabul etmeyi düşünmekte midir?

Ülkemizin bir bölümünde “Demokratik Özerklik adı altında özyönetim modellerinin uygulanmasını” gündeme getirecek midir?

“PKK çizgisindeki ‘Kürt Siyasi Hareketi’nin öncülük ettiği ve devlet tarafından ‘hukuk dışı’ kabul edilen mevcut tüm siyasi, kültürel ve ekonomik örgütlenmelerin sivil toplum örgütü olarak kabul edilmesinin ve faaliyetlerinin kısıtlanmamasının sağlanması” söz konusu olacak mıdır?

“Anadilde hizmet alımının genişletilmesi ve anadilde eğitim hakkı taleplerinin karşılanması” anayasal güvenceye kavuşturulacak mıdır?

“Türklük üzerine şekillenmiş Anayasa’daki vatandaşlık tanımının değiştirilmesi” yani Anayasa’dan Türk ve Türklük kavramlarının çıkarılması düşünülmekte midir?

Bu konularda hala eski düşüncelerinizde iseniz bunlara iktidarınızın sadık ortağı MHP ve lideri Devlet Bahçeli ile de mutabakata varılmış mıdır?

2005’te Bahçeli Erdoğan’ın tam karşısında idi. RTE 2005’teki aynı yerde ise, Devlet Bahçeli de aynı yerde midir?

Bahçeli, Erdoğan’ın sözlerine dair, “Hiç kimse niyet okuyuculuğu yapmasın, harman yeri dişlemesin, buzağıyı yanlış yerde aramasın. Bunlar asılsız ve tehlikeli söylentiler” dedi.  

Anlamakta zorlansak da galiba “çözüm süreci” ihtimali için “bunlar asılsız ve tehlikeli söylentiler” demek suretiyle bu yolu kapatmak istedi.

Ben 2005’teki şartların çok değiştiğini hem MHP’nin ve hem de AKP’ye oy vermiş vatandaşlarımızın çoğunun Dolmabahçe Mutabakatı içindekilere evet demeyeceğini düşünüyorum.

*  *  *

DİNİ DÜNYAYA ALET EDENLER NE KÖTÜDÜR

Şu cümleleri Diyanet’in bu Cuma bütün camilerde okuttuğu hutbeden aldım:

Tarih boyunca da birçok kişi ve grup, dinin insanlar üzerindeki etkisinden faydalanarak çıkar elde etmekten, din istismarcılığı yapmaktan çekinmemiştir. İslami değer ve kavramları istismar eden fırsatçılar dün olduğu gibi bugün de karşımızdadır.

Hâlbuki Peygamber Efendimiz’in uyarısı gayet açıktır: “Dini dünyaya alet eden insan ne kötüdür! Arzu ve isteklerinin kendisini saptırdığı insan ne kötüdür!”

Bir cümle de R.T. Erdoğan’dan alalım: “Din kisvesi altında bu milleti sömürenlere prim vermeyeceğiz.”

Bir an için, siz de benim gibi, Diyanet’in ve Erdoğan’ın kendilerine yönelik eleştirilere karşı bir özeleştiri yaptığını düşünebilirsiniz.

Camilerin içinde siyaset yapan, hutbede devletimizin kurucusu Atatürk’e lanet okuyan, cami içlerine kürsüler, koltuklar koyarak programlar yapanları, cami avlularını parti binası gibi kullananları, vaazlarda parti propagandası yapanları, siyasi gelişmelere göre salâ verenleri eleştirdiklerini sanmış olabilirsiniz.

Ama öyle değil. Bu cümleleri 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü vesilesiyle FETÖ’yü kastederek söylediler.

Fetö için söylenmiş olması yanlış değil. Fakat iktidar açısından bir özeleştiriye sebep olur ümidiyle, gönülden katıldığım iki veciz cümleyi tekrar etmek istiyorum:

Dini siyasete/ dünyaya alet edenler ne kötüdür!

Din kisvesi altında bu milleti sömürenlere asla prim vermeyiniz.