İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İstanbul Esenyurt’ta Karadeniz Dernekler Federasyonu’nun düzenlediği etkinlikte, “Vallahi yeminim olsun, milletimden bir tek kişinin huzurunu bozan olursa hayatı dar ederim…” "Uyuşturucu satanların bacaklarını kırmak benim görevim" gibi sözler söyledi.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde Bakanların siyasi kimliği yoktur. Başkanlık sistemlerinde bu makamlarda görevli olanlar "sekreter" olarak anılır. Parlamenter sistemin "müsteşarlık" makamı gibidir. Eskiden müsteşarlardan buna benzer sözler duymamız hiç söz konusu olmazdı.
Hadi diyelim ki Bakan Soylu eski siyasetçi olduğu için böyle sözler edebiliyor.
Fakat devleti temsil eden bir kişiden bir devlet adamı ağırlığı ve üslubu beklemek de bizim vatandaş olarak hakkımız.
Devlet adamı, yetkisini görevli olduğu makamdan alır ve kendi adına değil o makamı temsilen konuşur. Bir bakan hiçbir kimseye "hayatı dar ederim… bacağını kırarım…" diyemez. Bir suç işleyen varsa kanunların uygulanması için yargıya teslim eder.
Mesela Bakan Soylu “bir mafya örgütü liderinden her ay 10 bin dolar aldığını” iddia ettiği bir milletvekilinden bahsetmişti. Bu milletvekili için "hayatı dar ederim" demedi. "Bu kişiyi savcılığa bildireceğim" dedi. Ama bu görevini de yapmadı.
* * *
Ayrıca İçişleri Bakanı devletin genel stratejisine aykırı sözler söyleyemez. Cumhurbaşkanının açıkladığı dış politika çizgisinin dışında beyanlarda bulunamaz. Bulunursa Cumhurbaşkanı tarafından uyarılması ve hatta görevden alınması söz konusu olabilir.
Niye bunları söylüyorum?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bahsettiğim konuşmasında, cûş-u hurûşa gelip (coşup taşarak) akıl almaz iddialarda bulundu:
“Sadece 780 bin kilometrekare değil, etrafımızdaki coğrafyaya huzur vereceğiz. Dünya duysun Irak’ta da huzuru biz getireceğiz, Suriye’de huzuru biz getireceğiz, Afganistan’da da huzuru biz getireceğiz. Batıdan Amerika’dan Avrupa’dan dünyayı kurtaracağız” dedi. (27.03.2022)
Oysaki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, uzun süredir bozuk olan, AB ile ilişkileri düzeltmek için yoğun bir çaba içerisinde.
Bu kapsamda Erdoğan Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin Ankara büyükelçileri ile yapılan toplantıda şöyle konuştu:
"Türkiye elbette Avrupa Birliği tam üyelik hedefine bağlıdır. Maruz kaldığımız onca adaletsizliğe rağmen Avrupa Birliği bizim stratejik önceliğimiz olmayı sürdürüyor" dedi. Erdoğan bu yönde gayret göstermeye devam ettiklerini, 2021-2023 yıllarını kapsayan Avrupa Birliği'ne Katılım İçin Ulusal Eylem Planı rehberliğinde çalışmalara hız verdiklerini söyledi.
Erdoğan bir yandan AB ile ilişkilerin düzelmesi için Türkiye’nin ev ödevini yaptığını anlatırken diğer taraftan AB ülkelerini de olumlu karşılık vermeye davet etti:
"Avrupa Birliği'nin, 2022 yılında stratejik miyopluktan kurtularak Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinde daha cesur davranmasını ümit ediyoruz” dedi.
Hatta Suriye konusunda "Türkiye’nin Batıya göç dalgalarını durdurduğunu unutmayın” mesajını verdi.
"Türkiye buradaki varlığıyla Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasına katkı sağlarken, yeni göç dalgalarının da önüne geçmektedir” dedi. (13.01.2022)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda Başbakanı ile görüşmesinden sonra da, AB üyeliği konusunda samimi olduğumuzu vurguladı. “AB’nin üyelik müzakere fasıllarını açmasını, Gümrük Birliği müzakerelerine başlamasını bekliyoruz” dedi. (22.03.2022)
Cumhurbaşkanımıza AB yetkilileri “siz böyle söylüyorsunuz ama sizin bakanınız ‘dünyayı Avrupa’dan kurtaracağız’ diyor. Sizin samimiyetinize nasıl inanalım” derlerse haksız mı olurlar?
* * *
DEVLET ADAMI KITLIĞI
İçişleri Bakanı Soylu’nun kendi hemşerileri karşısında coşup taşarak söyledikleri gibi patavatsız sözleri diğer bakanlar ve AKP ile MHP yöneticilerinden de duyuyoruz.
Dış ilişkilerde iç politikadaki üslubu kullanamazsınız. İçeride de seçmene selam için dış politika içerikli söylemlerde bulunduğunuzda dışarıdaki yansımasını düşünmeniz gerekir.
Dış ilişkiler söylenen veya söylenmeyen her kelimenin önemli olduğu, diplomasi tecrübesi gerektiren bir alandır.
On gün kadar önce Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de yabancı yatırımcılara tuhaf laflar etti: Nebati’nin "Bir problem mi yaşadınız? Rahat olun. Bize hemen ulaşırsınız. Bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanımız var rahat olun. Mevzuatı da değiştiririz" ifadeleri de İçişleri Bakanının sözleri kadar sakıncalı idi.
Bakan’ın ülke dışından sermaye getirmesini istediği yatırımcıya söylediklerinin anlamı açık. “Bizde kural mural yoktur. Bakmayın Anayasamızda ‘hukuk devleti’ yazdığına. Kanundan kuraldan bahseden bürokratları da takmayın. Reis ne derse odur. Paranızın garantisi Reis’tir” demekten başka bir şey değil.
Türkiye’de hukukun ve kurumların olmadığını ifade eden bir bakana güvenip ülkemize sermaye geleceğini sanan bu zihniyet devleti yönetiyor.
Bu zihniyettekiler, düşüncesizce, "Anayasa Mahkemesi kapatılsın, TTB kapatılsın, Tıp Fakülteleri kapatılsın, HDP kapatılsın, muhalif milletvekilleri tutuklansın" diyorlar.
Fakat "En büyük devlet ihalelerini alan, devlet bankalarından aldıkları kredilerini ödemeyen, vergi borçları affedilen şirketler aleyhine haber ve yorum yapılmasın…" diye kanun çıkarmaya çalışıyorlar.
"Devlet yetkililerinin yedikleri içtiklerini nasıl sorgularsınız?" diye millete ayar veriyorlar.
Sonra da “dışarıdan yatırımcı gelecek” diye kendilerini ve milleti aldatıyorlar.
Devlet adamı kıtlığının (kaht-ı ricalin) bu derecesine; yönetimdekilerin bu kadar seviyesizlik ve cehaletine rağmen kibirlerine, pervasızlığına katlanmak zorunda kalmak çok acı.
Ey Türk Milleti! "Bu kadarını hak etmek için hangi hatayı yaptım” diye kendini sorgulama zamanı gelmedi mi?