Yıl 1971, ortaokulda ve 13 yaşındayım. Okul değiştirmek istiyor ve nakil olmayınca, babam kızda da, artık okula ve rahmetli babamın dükkanına gitmemeye karar verip, oto boyacısı olmaya karar veriyorum. Şimdiki Van Gölü firmasının yerinde, Hastane Caddesinde oto kaporta boyacısı olan Şemsettin abimin yanında, çalışmaya başlıyorum.
Bir iki ay içerisinde, bir şeyler öğrenebiliyorum. Çünkü bir yıl önceki yaz tatilinde, Yahya abimin yanında ufak tefek şeyleri öğrenmiştim. Hafta sonları, İskele, Edremit ve Fidanlığa yüzmeye, Kale, Şamranaltı ve Van’daki bahçelerde gezmeye gittiğimiz gibi, vizyondaki film afişlerinden önceden listelediğim filmleri izlemek için, çoğu zaman sinemaya giderdik.
1971 yılının bir pazar günü, Şehir Sinemasında Cüneyt Arkın’ın “Cehenneme Bir Yolcu” filmini seyrettik. Filmde, aksiyon, üzüntü, dram olduğu gibi, arablarla kovalamaca vardı. Araba kullanmayı, trafikteki araçları seyretmeyi, plakalarını ve markalarını ezberlemeyi, araba sahnelerini çocukluğumun ilk yıllarından itibaren çok severdim. Filmdeki kovalamaca, kavşaklardaki hızlı U dönüşleri ile lastik seslerinden çok keyif almış ve hayal kurmuştum.
Pazartesi sabah dükkanı açıp içeri girdiğimizde, cumartesi boyanmış fildişi rengindeki Murat-124’ü, uzun uzun süzdüm. Kıyafetlerimizi giyindikten sonra, “arkadaşlar, bu araba İLE bir tur atalım mı?” dediğimde, kalfalar itiraz etseler de, tatlı dille araca binip, ‘Pikabın içindeki Kenan Temiz’in plağındaki, Kapıyı Çalan Kimdir Türküsünü” dinleyerek, hastanenin yukarısına doğru yavaş yavaş gittik ve döndük. Hayalim var ya? Kısa mesafeli, asfaltsız ve stabilize yol. Biraz hızlandıktan sonra, “arkadaşlar sıkı tutunun, Cüneyt Arkın’ın dün yaptığını (şimdi drift söyleniyor) yapacağım” söylememle; gaza bastım, aynı anda el frenini çekip, frene basmamla, garibim Murat 45”tamamlayamadan, hastane kapısı ile emmonun duvarını şehit ettim. Ortalık toz duman, gürültü, bağırmalar, Murat’ımızın önü pert. Hemen iterek, dükkanın içine çektik ve ellerimiz yüzümüzde, acıklı bakışlarla izliyoruz.
Biraz sonra dükkandan içeri giren abim, önce arabaya, sonra bana baktı ve “Adamın arabası emanetti, beni müşteriye mahcup ettin.” diyerek, yüzüme öyle bir tokat attı ki, parmaklarının izini, yüzümün kırmızısını hiç unutmadım ve unutmamalıyım. Derslerin en önemlisiydi. “Emanet.”
Bir gün sonra, sabah erkenden meydandaki Yıldız Ticaret'i açtım ve okullar açılınca, dükkan ile dönüşümlü, okuluma devam ettim.
Malkoçoğlu, Kara Murat, Yüzbaşı Kemal, Komiser Murat ve yüzlerce film ile Cüneyt Arkın Arcayürek; giyimi, temizliği, konuşması, centilmenliği, çevikliği, duruşu, yakışıklılığı, artistliği, kültürü, bilgisi, birikimi, aile yapısı ve saygısı ile 68/78/88’lilerin kültür hocası ve isim adaşı, nesillerin rehberi, koca bir ekoldü. Şimdi bir efsane olarak kalacaktır, buna inanıyorum.
“Cüno'nun filmi var” der ve hiçbir filmini kaçırmazdık. Senden ve filmlerinden, çok önemli şeyler öğrendik. Işıklarda uyu, mekanın cennet olsun. Ailene ve sevdiklerine sabırlar diliyorum. Başımız sağ olsun. Bu arada, anadolu kadının sesi, rengi ve özü, rollerdeki arkadaşın ve “kardeşim” dediğin, Fato ablamıza da rahmet diliyorum.