İlhan Kesici hem iyi bir ekonomi uzmanı ve hem de Anadolu kültürü ile batı ilmini harmanlamış seçkin bir Türk aydınıdır. O en teknik ekonomi konularını bile halkın anlayabileceği bir üslupla, fıkralarla süsleyerek anlatmayı sever.
7 Nisan 2017’de Kocaeli Aydınlar Ocağımızda verdiği konferansı sırasında ekonominin durumunu bir fıkra ile anlatmıştı:
Erzurumlu bir esnaf “hesabı kitabı denkleştireyim, bir hacca gideyim” diye niyetlenir. Önce mali durumunun hac masraflarını karşılamaya yetip yetmeyeceğini öğrenmek için muhasebecisine hesapları gözden geçirmesini söyler. Muhasebeci hesaplarını yapar, esnafın “mali durumunun gayet iyi olduğunu, hac masraflarının kendisine fazla bir yük oluşturmayacağını” kendisine anlatır.
Fakat adam bir de kendi cüzdanına, yani elinde mevcut olan harcanabilir maddi varlıklarına bakar. Ve kendi kendine şöyle söylenir:
“Hesaba bakırem hac lazım olmuş, cüzdana bakırem zekâta muhtaç.”
***
Bir yandan devleti yöneten politikacılar, ekonomi bürokrasisi; diğer yandan 30 TV kanalına yerleştirilmiş yandaş “uzmanlar”, havuz medyası “Türkiye ekonomisinin uçtuğunu, batının bizi kıskandığını” falan anlatıp durmakta idi.
Bunların hesabına bakınca “Türkiye ekonomisi çok güçlü idi ve hepimiz ekonomik refah içinde” idik.
Özellikle “ahaber” izleyicileri ve “Sabah Gazetesi” okurları çok çok mutlu ve gururluydular.
Fakat İlhan Kesici gibi uzmanların birkaç seneden beri görüp uyardığı ekonomideki çıkmaz sokağın sonuna geldik.
Şimdi artık sade vatandaş da dolar ve diğer dövizlerin önlenemeyen yükselişini sorgulamaya, çarşı pazar alışverişine cüzdandaki paranın yetmediğini görmeye başladı.
“Zekâta muhtaç” hale geldiğini gören vatandaşlarımız artık kendisine allanıp pullanmış rakamlarla anlatılan sözde “ekonomik zaferlerin” gerçek olmadığını görmeye başladı.
“Zekâta muhtaç” halde iken bir de borçlanarak hacca giden esnafın durumuna düştü. Her geçen gün alım gücünün düşmeye başladığını, borçlanarak elde ettiği refahın bir kısmını kaybedeceğini anladı.
24 Haziran’da yapılacak seçimlerin kaderini, cüzdanına bakıp “zekâta muhtaç” hale geldiğini veya gelmekte olduğunu gören vatandaşlar belirleyecek.
Şimdi bu vatandaşlar içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılardan çıkarabilecek güven duyabileceği kadrolara oy verecek.
**********************************
MERAL AKŞENER GÜVEN VERDİ
İYİ Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener daha seçim beyannamesini açıklamadan partisinin ekonomi kurmayları, Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz ve ekonomist, eski bakanlardan Ayfer Yılmaz ile basın toplantısı yaptı.
“Bu toplantıda bir ilki gerçekleştirdi. Her konuda fikir beyan etmek yerine, uzmanı olmadığı konuları işin uzmanına bırakma yöntemini uyguladı.”
Meral Akşener, “ekonomiyi güven yönetir. Siyasi iradenin en temel görevi bu güveni sağlamaktır. Ekonomide yapılması gereken, hukuk devleti ve piyasa koşullarınınişlevselliğidir. Konularında deneyimli ve başarılı geniş bir kadro içerisinde yeterli hazırlığımız var” mesajı ile bu güveni verdi.
**********************************
RAMAZAN AYINDA DEVLET PARASI İLE PROPAGANDA
AK Parti Genel Başkanı ve diğer yöneticilerinin Müslümanlık anlayışının, “adalet” ve “ahlak” kavramlarından soyutlanmış olduğunu uygulamalarına bakarak biliyorduk.
Onlar için “demokrasi” kavramının da “menzile varmak için binilen bir trenden” ibaret olduğunu da zaman zaman kendileri anlatıyorlardı.
Bu menzil yani ulaşılması hedeflenen yer demokrasi değildi.
Nereden biliyoruz? Çünkü bizzat Recep Tayyip Erdoğan, “kendi siyasi yapısı (AKP) ile cemaati (FETÖ’yü) aynı menzile farklı yollardan giden iki organizasyon olarak gördüğünü” söylemişti.
Bu yüzden seçimlere girerken 580 milyon TL Hazine yardımı aldıkları yetmezmiş gibi Belediye imkânlarını, Valilik, Kaymakamlık ve diğer devlet güçlerini, devlete iş yapan müteahhitlerin zorunlu bağışlarını kullanıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı kaynakları ve örtülü ödenekten AK Parti seçim propagandası için harcanan paranın tutarını bilmiyoruz.
Bütün bu haksızlık, adaletsizlik AK Partili Müslüman kardeşlerimizin vicdanlarını hiç etkilemiyor.
Üstelik rakipleri CHP kendilerinin dörtte biri kadar Hazine yardımı alır, İYİ Parti ve Saadet Partisi hiçbir devlet yardımı almaz, sadece taraftarların mütevazı bağışları ile çalışmakta iken…
AKP bu seçimde, 1 milyar TL’nin üstünde bir parayı yani, Türkiye’deki 11 şeker fabrikasının satışından elde edilen paranın dörtte birini seçimde harcayacak.
Yetmedi, bütün TV kanallarında AKP’lilerin en önemsiz konuşmaları bile, normal yayın kesilerek, canlı yayınla verilmekte, bütün tartışma programlarında Erdoğan ve AKP tartışılmakta.
Buna karşılık her gün bir veya iki ilde on binlerin katıldığı mitingler yapan Meral Akşener ve İYİ Parti’ye ambargo uygulanarak, halkın haber alma hakkı gasp edilmekte.
Hatta Memur ve Belediye çalışanları ile müteahhit elemanlarına Erdoğan’ın mitinglerine katılım mecburiyeti konulmakta. Buna karşılık Meral Akşener mitinglerine giden memur ve belediye çalışanlarının tespit edilip, fişlendiği şayiasıyla bu mitinglere katılımın az olmasına çalışılmakta.
Bütün bunlar Erdoğan ve AKP’nin gönüllere girme yerine korkutarak iktidarda kalma süreci içinde olduğunu gösteriyor.
Bunlar son çırpınışlar. Adaletsizlik, ahlaka ve vicdana aykırı uygulamaları gideceklerinin işareti.
Ama yine de, “hiç olmazsa mübarek Ramazan Ayında devletin parasıyla veya şirketler üzerinden verilen İftar yemeklerini siyasi propaganda aracı yapmasalar” demekten kendimi alamıyorum.