5 Ağustos 2019'da, Metro TV'de bir film vardı; "Sarı Gelin". Ermeni kızı Maria, Türk oğlu Ali'ye aşık olur... Savaş çıkar. Ali, askere gider. O da, köy delikanlıları da cepheden, mektuplar gönderir yavuklularına. Yalnız köydekilerin okuma yazması olmadığı için mektuplarını getirip Maria'ya okuturlar. Yanıtını da Maria yazar... Dahası gösterdikleri mektuplar, Arap elifba'sı ile yazılmıştır. İşin ilginç yanı ise, Ermeni kızı Maria’nın Arap elifbası ile okuma yazmayı biliyor; Türk kızlarının bilmiyor olmasıdır...
Gerçi bu bir filmdi; ancak bunlar da halk arasında anlatılagelen hikayelerden esinlenmişti. Zaten Osmanlı'daki okuma yazma bilenlerin çoğunluğunun da gayrimüslimler olduğu ifade edilmiştir.
Burada "Yok canım Maria, Osmanlıca okuyup yazmayı bilmiyordur. Ermenice ya da Latince yazıp okuyordur" diyenler olabilir; ancak o zaman şunu sorarız. Yavuklusuna mektup yazan Osmanlı erkekleri de Ermenice ya da Latince mi okuyup yazıyordu? Buradan da anlaşılacağı üzere dedelerimizin mezar taşını; kendi kızları okuyamazken; oğulları da zor okuyormuş o dönemde.
Seçim öncesi, bir tanıdıkla konuşurken söz döndü dolaştı, Arapça’nın kaldırılmasına geldi. Ona sordum:
"Sen şu anda konuştuğun dili (Anadolu’nun arı Türkçesi) kimden öğrendin?"
"Okuldan".
"Okula 7 yaşında gittin. Ondan önce kimden öğrendin?"
"Ana-babamdan."
"Ana-baban zamanında Cumhuriyet okulu var mıydı ve o okula gitmişler miydi?"
"Hayır."
"Ya onlar kimden öğrendi Türkçe konuşmayı?"
"Ana-babasından."
"Onların ana-babası, kimden öğrendi?"
"Kendi ana-babasından"...
Yani binlerce yıldır bu millet, konuşmayı, ana-babasından, büyüklerinden ve çevreden öğrendi. Üstelik bunların ana-babaları, 500 yıllık Osmanlı döneminde de yaşadılar ve Osmanlı döneminde de bunlar, Türkçe konuştular.
Peki, Osmanlı, yurttaşlarına neden Arapça ya da Osmanlıca öğretmedi? Hadi "değişik dinlerden ve ırklardan insanlar vardı" diyeceksiniz. Peki Müslümanların tümüne Arapça ya da Osmanlıca öğretip en azından onlar arasındaki dil birliğini neden sağlamadı? Peki Osmanlı’da, Arapça konuşanların, Türk’e karşı tavrı ne olmuştu? Tıpkı gayrimüslimler gibi iç savaş başlatıp yaşadığı toprağını ayırmak ve ayrı devlet kurmak olmuştu.
Bugün birileri, Türkçe’den vazgeçince onlara yaranacağını sanmakta ve yanılmaktadır. Çünkü Arapça konuşan; dini herkesten iyi bilen peygamber torunlarını da yine Araplar öldürmüştü iç savaşlar ile.
Osmanlıca desek; o da başta Farsça olmak üzere başka dillerden geçen sözcüklerin çoğunlukta olduğu; “% 70 oranda Türk diline yabancılaşmış” aydın dili olarak anılmış; Türklerin çoğunluğuna da öğretilmemiştir. Türkler de binlerce yıllık dilini konuşagelmiştir.
Bu durumda Atatürk’ün yaptığı nedir? Sonradan oluşturulan dil yerine bu devleti kuran milletin binlerce yıldır konuşageldiği ve anladığı dili, resmiyete dökmektir… Bu arada Türkçe’nin daha doğru okunup yazılmasını sağlamak için de Latin alfabesine geçilmiştir. Daha doğru anlaşılmasına bir örnek, “Misakı milli”mizde geçen "Örfi hakları tanırız” maddesindeki Arapça ‘f’ harfini bilerek ya da bilmeyerek ‘kaf’ harfi biçiminde okuyanlar “ırki hakları tanırız” biçiminde yorumlamış ve bugün ülkemizdeki bölücü teröre malzeme üretmiştir. Benzer bir durumun Hz Osman döneminde de olduğu ifade edilmiştir. Hz. Osman, bir valiye yazdığı mektupta "bunları kabul et" der. Herekesiz ve noktasız yazdığında; ‘b’ harfini ‘t’ olarak; diğerlerini de sesli harfi olmaksızın okuyanlar, "bunları katlet yazdın demek" demişler. Asiler gelip Halife’yi kuşatmış; bir süre sonra da öldürmüştür.
Allah, Kur’an’da, “onu anlayasınız” diye sizin dilinizde gönderdik” der; ancak Osmanlı, çeviri yaptırmamış; Türkler de Kur’an’ın ne dediğini tam olarak anlayamamıştır. Anlamadan okumuş, Kur’an’da suç sayılan işleri yapıp günaha girmiş olan kimi insanlar, yine anlamadan okuyunca o günahının af olacağını düşünmektedir. Oysa Atatürk döneminde, Kur'an çevirisi yapılmış; Kur'an’da anlatılanların anlaşılması; insanların günahtan korunmasının yolu açılmıştır. Arapça ya da Osmanlıca sevmede maksat, İslam’ı öğrenmekse bunu Atatürk, Türkçe çeviri ve Latin alfabesi yardımı ile başarmıştır.
Dahası bilim adamlarınca benimsenen görüş de Latin alfabesinin kökeninin Türkçe olduğu doğrultusundadır. Latin Alfabesi sayesinde de Dünya’daki bütün gelişmeleri ve çalışmaları kolayca izleyip öğrenmenin yolu açılmıştır.