Demokrasi birilerinin sandığı gibi seçimden seçime vatandaşın sandığa attığı oydan ibaret değildir. Demokrasi toplumsal barıştır, birlik ve beraberliktir, teknolojik gelişmedir, üretimin artmasıdır ve tüketimin adilce paylaşımıdır. Demokrasi çoğunluğun azınlığın iradesine saygılı olmasıdır. İnanç, fikir ve teşebbüs hürriyetidir.
Batı medeniyeti bizi fersah fersah geçtiyse ve İslam coğrafyası diktatörlerin şatafatlı idareleri altında kan- göz yaşı medeniyetine dönüştüyse demokrasi ikliminin bu coğrafyada yeşerememesinden kaynaklanmaktadır.
Günümüz demokrasilerinin ilk teşebbüsleri olan istişare mekanizmalarının irfan dünyamızda halka yayılması, halk iradesine dönüşmesi olan demokrasiye bu kadar yabancı bir İslam coğrafyasını hakikatten anlamak çok zor.
Bütün dinlerin, ideolojilerin ve ahlaki öğretilerin temelinde toplumculuk ilkesi vardır. Hiçbir sistem, diktatörlüğü ve biat kültürünü öne çıkarmamıştır. Buna rağmen İslam coğrafyasında demokrasi kültürünün bir türlü gelişmemesi; efsunlaşmış arkaik inanç sistemlerinin din olarak ortaya çıkması, ruhban sınıflarının oluşması ya da saçma Beka kabullerinden kaynaklanmaktadır.
Ülkeyi yönetenler diktatör, onlarla savaşan terör örgütlerinin başında diktatör, din adına insanlara provoke eden diktatör, mahalli yönetimlerde başlarında bulunan diktatör, aile içi ilişkilerde otoriter ve bu şartlar altında fikri hür vicdanı hür bir insan modelini tasavvur eden zavallı İslam medeniyet….
Demokrasi; sosyolojik olarak toplumlarda milletleşme sürecini tamamlatır. İnsanların bir üst kimlikte buluşmasını ve ona aidiyet duygusuyla bağlanmasını sağlar. Bu süreç İslam coğrafyasında kardeş kanının dökülmesini de önleyebilir. Bunun için Gazi Mustafa Kemal: Cumhuriyetle birlikte milletleşme sürecimizi hayata geçirdi. 95 Yıllık süreçte siyasi iktidarlar diktatörlük ruhuyla demokrasiyi işletmeye çalıştılar ve maalesef istediğimiz noktaya gelemedik. Bunca darbe ve darbe teşebbüsleri bu sürece hep ket vurdu.
Çok partili sisteme geçtik. Onu da kötüye kullandık. Çok partili sistemi parti içi demokrasinin olmadığı farklı diktatörlerin seçimine dönüştürdük. Düşünen bireyi potansiyel tehlike gördük, onun yerine biat eden yığını yeğledik.
Vatandaşın her demokrasi isteğinde; bilinmeyen bir merkezden yalan- yanlış hamaset pompalanarak insanlarımızın duyguları sömürüldü. Kimi zaman din elden gidiyor, kimi zaman vatan elden gidiyor teraneleriyle diktatörlüğe can suyu vermeye devam ettik.
Ülkeyi yöneten diktatörler; her konuda bilgili, her konuya müdahil, her konuda sadece kendilerinin karar verdiği arkaik bir yapıyla muasır medeniyet seviyesine çıkma yalanına kendimizi kaptırdık. Ve maalesef çoğunluğumuzda buna iman ettik.
Siyasi partilerimizde, sivil toplum örgütlerimizde ve mesleki örgütlerimizde aynı hastalık kökleşerek devam etti. Devleti yönetenler nasıl vatanı, dini istismar ettiyse bu yapıların başındakilerde şartlar vs. gibi sudan bahanelerle bu diktatöryel anlayışları buralarda da sürdürdüler.
Demokrasi hür düşüncedir, İnsanın eşrefi mahlukat seviyesine çıkarılması sürecidir, ekmektir, aştır, iştir, huzurdur, barıştır, sevgidir ve millet iradesinin tabandan tavana yayılmasıdır. Bu yaklaşımlara mesafeli her anlayışın bulunduğu yapı ne olursa olsun o yapıya en büyük zararı veren ve o grubun iradesini ipotek altına alan arkaik bir zihniyetin temsilcisi demektir.
Böylesi zihniyetlere baş kaldır da bir zihniyet devrimi ile ancak gerçekleşebilir. Restorasyona artık inanmakta zorlanıyorum. Çünkü; kısa sürede her yeni yapı eski yapılara benzeşme hastalığına tutuşarak var oluş rotasından kayabilmektedir.