Malum koronadan pek dışarı çıkamıyoruz ya! Ben de evde ha bire resim yapıyorum. Ne yapayım onunla kendimi avutuyorum işte.
30 Ekim 2020… Saat 14.50… Yine resim yapıyorum. Zaman zaman ince detayları nasıl yaptığımı videoya çekip instagram hesabımda paylaşıyorum. Hem çok ilgi görüyor, hem de kursiyer arkadaşlarıma öğretici oluyor. Yine öyle bir durumdayım. Telefonumu üç ayak üzerine yerleştirdim, ayarladım, çekime başladım… İki fırça salladım… Zangır zangır… Video çekiyorum ya… Umursamadım. Çekim iyi gidiyor çünkü. Radyomda türkü çalıyor, ben ağacın ince dallarını yapıyorum… Zangır zangır… Ben umursamaz görünsem de dışarıda kıyamet kopuyor. Karşı komşum genç hanım korkmuş çığlık atıyor. Köpekler havlıyor…
Allah beterinden korusun. Bizde hasar yok olunca oldu bitti sanmıştım. Oysa öyle değilmiş. Başka ilçelerde koca koca binalar çökmüş. Göçük altında kalanlar varmış… Güzelbahçe’mize komşu ilçe Seferihisar-Sığacık’oa büyük felaket yaşanmış. Yıkım yokmuş ama memleketimizde ilk kez tsunami yaşanmış. 30-40 km. düşey fay hattı kırılınca açılan yarığa dolan deniz suları kapanması ile hızla Sığacık sahilini kaplamış. Bir metreyi geçiyormuş suyun yüksekliği. Haberlerde izliyoruz bir nehir gibi masa, sandalye ne varsa önüne katmış götürüyor…
“Deprem değil, bina öldürür… Deprem değil, bilgisizlik öldürür!” diyorlar ya… Biz bu olayda bilgisizlik konusunun mağduruyuz. Sular çekilince kıyıda kalan balıkları toplayanlar olmuş. Oysa hızla geri gelince canlarını zor kurtarmışlar…
Neyse… İlk şoke durumu geçinde merak etmeye başladık... Başka yerlerde nasıldı durum?.. Tek tek yakınları aradık, onlar da bizi. Sohbet etmedim, kısaca bilgi verdim. Çünkü telefon acil durumlar için, göçük altında kalanlar için önemliydi. Hatlar kilitlenirse bilmeden kim bilir belki de birilerinin kaybına bile neden olabilirdik. İnternet üzerinden ve WhatsApp'tan mesajlaştım tek tek. Sonra şarjım azaldı, hemen doldurdum. Allah korusun bir göçük durumunda en önemli kurtarıcı telefondu çünkü…
Akşam oldu… Ya gece de olursa!.. Çadırımı ve bir yün battaniyeyi kapının girişine koydum. Bir de değerli birkaç şeyimi çantama yerleştirerek yanıma aldım telefonumla birlikte. Allah'dan gece bir şey olmadı. Sabah haberlerde izlediğimde yaşanan acılarla yüreğim kavruldu… İçim acıdı… Göçük altında kalanlar var, can kaybı var…
İyiyiz diyemiyorum. Hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımız için çok üzgünüm. Bir kez daha anladık ki hani kimilerinin nefret ettiği, zehirlediği köpekler var ya… İşte bu canlar Buse gibi nicelerinin hayatının kurtulmasına sebep oldu. Buse “Siz köpekleri salacaksınız, ben de kedi sesi çıkaracağım” diyerek parlak zekası ile yol gösterdi ekiplere ve kurtarıldı. Fakat Dr. Burcu Yüksel iki yavrusu ile göçük altından çıkamadı…
Ve daha nicesi…
Çorbada tuzumuz olsun diye iş yerini açanlar, sıcak çorba sunanlar, otelini açan, balık ekmek dağıtanlar...
İzmir'im kenetlendi… Yalnız İzmir değil memleketimin pek çok yerinden yardım ekipleri gönderildi. Şişli Belediyesi ve Çankırı Belediyesi beni en çok sevindirendi… Biz Türkler böyleyiz, acı bizi kenetlendirir…
Her ne kadar “Mal canın yongasıdır” denilse de can daha önemli… Hiç unutmuyorum 1988 yılında da İzmir’de bir deprem olmuştu. Oğlum Serter 8 yaşında, kızım Senem 4 aylıktı sanırım. Çünkü onu kundaklıyordum. Gece yarısı çok şiddetli bir sarsıntı ile uyandım. Eşim Hikmet iş için yanımızda değildi. Kendim için değil, çocuklarım için çok korkmuştum. Panikledim, ne yapacağımı bilemedim. O birkaç saniye içinde hangisini kurtaracağım diye karar veremedi anne yüreğim. En sonunda kızımı elbise dolabına sokarım, oğlumla da karyolanın yanına yatarım demiştim… Allah’dan bir şey olmamıştı. Bence en çok anneler korkuyor depremde çocukları için…
Artık bu acılardan ders almamız gerek… Yıkılmayan bina, afet eğitimleri yapılmalı. Devlet etkin bir biçimde yapı denetim sistemini kurmalı ve depreme dayanıklı hale kendi getirmeli evleri. Yoksa geçimini güç bela sağlayan vatandaşın gücü kendisinin yaptırmasına yetmiyor işte!.. Sosyal devletin de gereği değil mi vatandaşının can güvenliğini sağlamak… Çarpık yapılaşmalara imar affı getiriliyor, kimi belediyeler çürük binalara oturma izni veriyor, kimi hırsız müteahhitler çürük bina yapıyor… Ve işte acı son!.. Yüreğiniz sızlamıyor mu?..
“Nerede bir can ölse oralı olur yüreğim,
olmalı zaten.
Olmazsa "insan" olmaz yüreğim.”
___________Ahmed Arif