Geçen gün Orman bakanlığından bir zarf geldi,
Zarfın içinden Karaçam tohumları çıkı.
Nasıl dikeceğimiz nasıl büyüteceğimiz yazıyor.
Önce saksıya dikmemiz gerekiyormuş! Sanki başka dikecek bir metrekare yeşil alan varmış gibi. Beton yığınına dönen bu şehirde nereye dikeceğim diye şaşırıp kalıyorsunuz. Süs desem tohuma yazık, propaganda desem akla ziyan. Her yerde ağaç keseceksin, parkları beton yığınına çevireceksin, koskoca kuzey ormanlarını yok edeceksin sonra zarfla tohum göndereceksin.
Bir hafta önce eşimle Riva, Şile arası köyleri gezdik 20 yıl önce SAYHAD'la (Sürdürülebilir Av ve Yaban Hayatı) kampanya yapıp diktiğimiz sık sık bakımını yaptığımız canım ormanı kökünden kesmişler bir değil on binlerce ağaç kesilmiş. Sebep dedik "Gençleştirme" dediler...
Ne güzel tohum gönder diksinler, büyütsünler sonra sen gel bir bahane üret hepsini kes.
Zarftaki akıbeti belli olmayan tohumlardan bahsetmiyoruz. Yetişkin binlerce ağaçtan bahsediyoruz. Sincabıyla, kurduyla, kuşuyla orman olmuş, ekosistem olmuş ağaçlar bunlar. Bizlere dağıtılan tohumların toprakla buluşacağı, fidan olacağı bile şüpheliyken burada bir orman katliamı var. Dikilmişi, yetişmişi bıçağa yatırılmış kesip yok etmişler
Ne için? Belliki birilerine rant kapısı açılmış.
Akibeti meçhul, bahane hazır "gençleştirme"...
Yıllarca birilerine peşkeş çekilmesin diye mücadele verdiğimiz, dikip büyüttüğümüz yaşamımızın bir parçası olan o ormanlar yok artık. Riva tepelerinde binlerce dönüm arazı bozkır olmuş. Kim bilir kimlere peşkeş çekilmiş?
5 milyon ağaç diktik diyorlar sormazlar mı adama:
"Koçum nereye diktin bu ağaçları hele bir göster” diye ya da “Yalan söyleyenin..." derler vallahi derler.
Konuşurken dikkat etmek lazım. Seçimler yaklaştı, eski hicivli siyaset nezaketi bitti.
Siyaset üslubunun Kasımpaşa lağımına döndüğü, tezeklerin, eşeklerin, şerefsiz kelimelerinin siyaset dili olduğu şu günlerde “Yalan söyleyenin..." derler mi derler.