Deveci armudu

Neşe DİLEKÇİOĞLU

TRT istanbul Radyosundan dönem arkadaşım kadim dostum Mücellâ Ata, eşi müzisyen Ata'nın Bodrum'da konuğuyum. Hepsi müzisyen bir aile ve hepsi konservatuar mezunu. 

İyi yetişmiş, yüreklerinde sevgi ve dostluk biriktirmiş güzel  insanlar. 

Ata'nın küçük anektodlarla anlattığı yaşanmış hikayeler var. 

Mezarlık hikayeleri..

Dinlemekten çok zevk aldığım çok  şey öğrendiğim hayat hikayeleri..

Yıllar önce Ata eniştemizin başından geçen beni çok etkileyen bir yaşanmışlığa anlatmak, paylaşmak isterim sizinle..

Seksen-seksen iki yaşlarında hâza İstanbul beyefendisi Münir Anafarta'nin hayat hikayesi bu..

Yani teyzesinin eşi..

Osmanlı'dan  sonra Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kütüphanede roportör .

Herşeyi düzenli tertipli. 

Her gün yemek sonrası en sevdiği şey küçük çakısı ile deveci armudunu dörde bölmek, kabuklarını ince ince kesip bir dilimini kendisine ayırıp diğerlerini ikram etmek..

İlerleyen yaşına rağmen bakımlı, her sabah üşenmeden tıraşını olur sanki işe gider gibi ütülü jilet gibi pantolonunu takım elbiselerini giyer, kolalı gibi duran beyaz gömleğinin boynuna bol gelse de son düğmelerini kadar ilikler, ince kravatını hiç zorlanmadan iki hamleyle bağlar ve evden öyle çıkarmış...

Ata'nın anlatısına göre teyzesinin bir sıkıntı çekmesini istememiş çocuklarıyla o öldüğünde...

Ölümün yaklaştığını hissederek İstanbul'un en iyi yerinde oturduğu evini kendisi yaşarken satıp, iki çocuğuna ve karısına bölüştürmüş. 

Teyze kiraya çıkmış...

Hatta öyle ki siz deyin kırk sene, ben deyim elli sene önce mezarını Topkapı Mezarlığı'ndan almış amcamız. 

Doğanın kanunu bu, yaşayan her fani  elbet bir gün ölümü tadacaktır.

Ölüm vaki olduğunda Ata, eniştesinin aldığı mezarın tapusunu alarak müracatta bulunmuş, o da ne yerinde çoktaaan başkası yatıyor. 

Mezarlık müdürü şaşkın ve mahcup çözüm aramış, bir kaç yeri aramış, bu arada cenaze ortada saat de ikindi olmuş...

Hala bekliyorlar. 

Cenazenin başında üç beş kişi.

Oğlu ve kızı yok her nedense...

İmam aramış bir müddet sonra müdürü...

"Efendim aradık taradık Karacaahmet'de boş bir mezar var, buraya gömebilirler mevtayı" demiş..

Bu arada saat akşama yaklaşmış tabii...

Cenaze arabası önde, Ata enişte teyzesi bir kaç dostu arkada (toplasan beş kişi).

İstanbul'un trafiğine takılmış, Boğaz köprüsünden saatlerce sonra mezarlığa girebilmişler...

Akşam ezanı sonrası bu hâza İstanbul beyefendisi Münir amcamız imam eşliğinde o boş, sahibi gelmeyen mezara, yaşarken evini satıp bölüştürdüğü evlatları da gelmeyerek bu dünyadan göçmüş gitmiş..

Ellerinde tapusu olsa da yerinde başkası yatmış Münir amcanın...

O da başkasına açılan mezarda uzun bir yolculuktan sonra gömülmüş o toprağa, son yolculuğuna böyle çıkmış..

Enteresan olan şey başında o çok sevdiği, yemeğe doyamadığı, her gün  istisnasız soyup yediği Deveci Armudu... 

Münir amca bu kadar çok mu sevdiğin deveci armudunu. Nur içinde yat...

Mekanın cennet olsun...

Deveci Armudu baş ucunda cennet meyven olsun inşallah...