Bir Cumhurbaşkanının veya bir siyasi parti liderinin bir başka siyasi parti liderini böyle bir üslupla tehdit ettiği görülmemişti. Cumhuriyetin 98. yılında böyle bir seviyesizliği de gördük.
Cumhurbaşkanı ve iktidar partisinin Genel Başkanı bütün vatandaşlarının güvenliğini sağlamaktan sorumludur. Bütün vatandaşlarının ülkenin herhangi bir köşesine, hiçbir güvenlik kaygısı taşımadan gidebilmesini sağlamalıdır. Ülkede demokratik bir ortamda adil bir siyasi yarışma olması için gerekli ortamı oluşturmakla görevlidir.
CB ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, bu görevini yapmadığı için, “İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e Rize’de yapılan saldırıları önleyemedim” diye özür dileyeceği yerde, bu suçu işleyen failleri övdü. Daha da ileri gitti Meral Akşener’i tehdit etti. Yapılan saldırının organize bir eylem olduğu iddialarını güçlendirdi.
“Rize’nin gelini” olduğunu söyleyen Meral Akşener’i kastederek, “Gelin hanıma hemşerilerim gayet güzel ders verdi. Yine dua et ki çok ileriye gitmeden ders verdiler. Bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım bunlar iyi günler” dedi.
Bu korkunç sözlerin, Türk Ceza Kanunu açısından, suç olduğunu hatırlatmak isterim. Sıradan bir vatandaş bu ve benzeri sözleri sarf etse Savcıların “halkı kin ve nefrete tahrik etmek”, “suçu ve suçluyu övmek” ve “tehdit” suçlarından soruşturma açması beklenir.
Hadi “suç” tarafını bir yana bırakalım. Bu sözler devlet adabına, devlet adamı vakarı ve saygınlığına, devlet başkanı üslubuna sığar mı?
Hani “taç giyen baş” akıllanırdı? Hani CB makamı ülkenin ve milletin birliğinin sembolüydü?
* * *
MAFYA AĞZIYLA KORKU YARATMAK
Ülke gündemini belirleyen organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in videoları devleti yönetenlerin kimyasını çok bozmuş olmalı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu muhatabına “karısının iç çamaşırına sığınan” dedi. Peker videolarını izleyen milyonlarca insanı da “çocuk pornosu izleyenlere” benzetti.
CB ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, 24 gündür suskunluktan sonraki ilk önemli açıklamalarında, böyle bir mafya üslubu kullanması O’nun da kimyasının bozulduğunu göstermekte.
Ama bu ülkeye, bu millete yazık değil mi?
Korkunun hâkim olduğu, devlet adamlarının mafya ağzıyla konuştuğu, devlet içinde belli güçlerin mafya birlikte iş tuttuğu ülkede huzur olur mu?
Gücü elinde tutanların kendilerini anayasa ve kanunlara bağlı hissetmediği ülkede gelişme olur mu? Yolsuzluk ve yasaklar bir çığ gibi arttığında, yoksulluk artmaz mı?
Huzur ve güvenliğin olmadığı yerde ekonomi iyileşir mi? Dışarıdan yatırım sermayesi gelir mi, içerideki sermaye dışarı kaçmaz mı?
* * *
DEVLET ADAMI'NIN İLKELERİ
Rahmetli Tarık Buğra, “Osmancık” adlı eserinde “Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihati” diyerek, devlet başkanlarına tavsiyelerde bulunmuştu. Millî kültürümüzün imbiğinden süzülmüş ve binlerce yıllık devlet tecrübelerimizden damıtılmış çok özlü nasihatlerdir bunlar.
"Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül alma sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kem göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana.”
Oysaki, bugün bizzat devletimizi yönetenler öfkelerin, geçimsizliklerin, çatışmaların, uyumsuzlukların, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin kaynağı olmuş durumda.
Onlar kendilerini güçlü, akıllı ve her istediğini yapabilecek kudrette görüyorlar. Oysa güçlü olmak yetmez.
“Güç ve aklı nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen, sabah rüzgârında savrulup gidersin. Bir dem gelir bir tekmeyle dünyaları yıkacak olursun. Bir dem gelir yerdeki karıncaya mağlup olursun.”
"Gönül adamı edep tâcını başından almaz. Haklı olduğunda kavga vermesini bilir. Kavgayı sadece bileğiyle değil, ilmiyle ve yüreğiyle yapmasını bilir.”
Bu nasihatler “Makyavelli"nin, “Prens” adlı eserinde devlet başkanlarına verdiği nasihatlerden çok farklıdır.
Makyavelli’ye göre, “Siyaseten amaca ulaşmak ve iktidarı elde tutmak için her türlü ahlakî kural çiğnenebilir.” “Ülkeye korku hâkim ise iktidar kendini daha kolay korur ve ülke daha kolay yönetilir. İktidarı korumak için aldatmak da gerekliyse yapılmalıdır.”
* * *
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, AKP adına yaptığı mitingde, bir kısım akademisyeni “kanlarıyla duş almakla” tehdit etmişti. Peker “Kanla ilgili söylemiş olduğum olayların hepsi söylendiği dönemde hükümetin lehinedir. Çünkü o zaman korku iklimi oluşturmak lazımdı” diye açıkladı.
O dönemde Sedat Peker iktidar kanadında pek makbul bir insandı. “Korku iklimi oluşturmak” ortak bir zihniyetin eseri olmalı.
Erdoğan’ın Meral Akşener’e söyledikleri de “korku iklimi oluşturmak” için değil midir?
Görünen o ki, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünü sloganlaştırarak iktidar olanlar, “yerli ve millî” olduğunu iddia edenler köklerinden kopmuşlar. Edebali’nin değil, Makyavelli’nin ilkelerini benimsemişler.
"Makyavelizm'in uygulanması akla, mantığa, ahlaka, özgürlüğe ve adalete uymadığı gibi ayrıca derin bir utanç kaynağıdır."
Özellikle de 'Müslüman' olduklarını iddia edenler uyguluyorsa...