Liberal ekonomiyi savunanlar özelleştirmenin amacını; "devletin ekonomide işletmecilik alanından tümüyle çekilmesini sağlamak" olarak koymuşlardı...
Devletin elindeki dev kurumlar; Tüpraş, Türk Telekom, Petrol Ofisi, Sümerbank, Tügsaş, PETKİM, Yem Sanayi, Şeker Fabrikaları, EBK, Orüs, SEKA, Çitosan, TPAO, Etibak, TDÇİ vb. bu amaç doğrultusunda birer birer satıldı. Satılmak ne kelime yağma edildi… Yandaşlara, eşe-dosta peşkeş çekildi...
Devletin elinde TCDD, PTT ve THY dışında ciddi bir ticari işletme kalmadı.
2005 Öncesi Kurumlar Vergisi rekortmenleri incelendiğinde, ilk onda Türk Telekom, Tüpraş, Petrol Ofisi PETKİM gibi kamu kurumu yer alırdı... O kurumlar özelleştikten sonra bırakın ilk onda yer almayı, ilk 20'de bile yer bulamadılar... Artık ilk onda sadece bankalar var... Faizi günah bilenlerin yönettiği ülkede, gariptir ki; kârlı işletmeler olarak yalnızca bankalar ayakta kaldı...
Özetle özelleştirilen işletmeleri alanlar bu kurumları devlet kadar yönetemedi, kârları ve dolayısıyla devletin vergi gelirleri azaldı... Özelleştirilen kurumların büyük bölümü de amaçları doğrultusunda çalıştırılmadı; Mesela özelleştirilen ORÜS fabrikalarının tamamına yakını battı... Özelleştirilen Sümerbank, Çimentaş ve SEKA'nın fabrikalarının durumu da aynı…
Özelleştirilen kurumları alanlar, ticari değeri olan arsalarını sattılar, işletmecilikten çıktılar. Özelleştirme idaresinden aldıklarını birkaç ay sonra aldıkları fiyatın 3-4 misline satanlar oldu... KİT'lerin özelleştirilmesinden tarım ve hayvancılık da olumsuz yönde etkilendi... Anadolu'daki KİT'lere ait fabrikalar kapanınca, fabrikaların bulunduğu il ve ilçeler küçüldü... Büyük kentlere göçüş hızlandı...
Pekiyi bu özelleştirmeler sonucunda, devletin ekonomide işletmecilik alanındaki payı azaldı mı? Ne gezer; arttı... Bu kadar özelleştirmeden sonra Devletin ekonomideki payının arttığı iddiası saçma gibi geliyor ama doğru... İflaslar, mahkeme kararları ve FETÖ soruşturmaları nedeni ile TMSF'nin ve mahkemece atanan kayyumların, dolayısıyla fiilen devletin yönettiği o kadar şirket var ki... Ayrıca Varlık Fonu kapsamındaki firmalar var... Ve varlık fonu kapsamında olmayan birkaç KİT…
TMSF'nin 20 Mart 2020 tarihinde yayınladığı 2019 faaliyet raporuna göre; 20 Mart 2020 tarihi itibarıyla, Türkiye’nin 38 ilinden toplam 804 adet şirket/ticari işletme TMSF ve TMSF’nin atadığı Kayyımlar aracılığı ile yönetilmektedir. Ayrıca, 115 şirketin yüzde 50’nin altındaki hisseleri ile 107 gerçek kişinin mal varlıklarına da TMSF kayyım olarak atanmıştır. 804 Adet şirket/ticari işletmenin; Toplam aktif büyüklüğü yaklaşık 59,70 milyar TL, Özkaynak toplamı yaklaşık 25,37 milyar TL, Ciro toplamı yaklaşık 33,54 milyar TL ve bu işletmelerde istihdam edilen çalışan sayısı yaklaşık 40 bin 667 kişidir.
Ziraat Bankası’nın "Simit Sarayı” isimli işletmeye ortak olmasıyla su yüzüne çıkan bir gerçeklik var; Kamu Bankalarının ödediği kredilerin geri dönüşümünü sağlayamadığı firmalara ortak olması. Simit Sarayı sadece bir örnek... Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıflar Bankası’nın sahibi olduğu büyüklü küçüklü 30’un üzerinde şirket olduğu ifade ediliyor…
Ayrıca Telekomünikasyon sektörünün iki büyüğü (Türk Telekom ve Turkcell) sermaye çoğunluğu kamuda olmamasına rağmen, devletin -partinin mi demeliydim?- atadığı görevliler tarafından yönetiliyor...
Üstüne üstlük, sermayesi devlete ait olmamakla beraber devletin yönettiği görevlilerce yönetilen bu şirketlerde yapılan iş ve işlemler tamamen denetim dışı...
Kimlerin kayyum atanacağı konusunda kapsamlı bir hukuki düzenleme yok. Atamalarda keyfilik ve başıboşluk hakim. Ne Sayıştay'ın, ne Devlet Denetleme Kurulu'nun denetimine tabi değiller...
Keyfilik had safhada... Zarar da, yanlış yönetimin doğuracağı riskler de gerçek hisse sahiplerinin sorumluluğunda. Keyfiliğin olduğu yerde yolsuzluk da kaçınılmazdır. Ama hesap soracak bir mekanizma yok...
Madem devletin işletmeciliğinin payı azalmayacaktı, bir hukuk sistemi içerisinde yürüyen KİT'lerin suçu neydi?
O KİT'ler ki;
Yönetim kurulları tarafından yönetilirdi…
Yüksek Denetleme Kurulu'nun denetimine tabiydi...
Kendi iç denetim organları vardı.
TBMM Kit Komisyonu tarafından denetlenirdi..
Çalışanları işinin uzmanıydı.
Anadolu'ya yayılan KİT'ler Anadolu'ya hayat getirirdi...
Madem daha iyisini getiremeyeceksiniz, ne istediniz KİT'lerden?
Tamam, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" liberal kapitalizmin en eski ve vahşi kuralıdır... Ama onun da kendi içinde kuralları vardır...
Mesela; devlet ekonomik işletmeciliğe hiç girmez...
Ama siz devleti işletmeciliğe en kuralsız şekilde soktunuz...
Mesela; devlet işletmeler arasında taraf olmaz, işletmecilere müdahil olmaz...
Siz en sert şekilde müdahil oldunuz, yandaş iş adamları yarattınız...
Kuralları bozdunuz...
Kuralsızlığı kural haline getirdiniz...
Acısını hep beraber çekeceğiz...