Dil ve kadın...

Murat YAZAN

Kullanılan dilin toplumları ve insanları dönüştürdüğü dil bilimcilerin üzerinde neredeyse hemfikir olduğu bir konudur. Aslında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Dil toplumu değiştirirken toplum da aynı etkiyi dile yapar.

Daha rahat anlaşılması için birkaç örneği ele alalım. Beyoğlu’na erkeklerin takım elbisesiz, kadınların süslenmeden çıkmadıkları yılları hatırlayın. O günlerin gazete reklamlarından örnekler;

-“1936 modeli Telefunken radyolarını dinleyiniz. Siz de memnun kalacaksınız.”

- “Hem midenizi hem kesenizi korumak isterseniz Turyağ’dan şaşmayınız”

Dildeki nezaketi görüyorsunuz değil mi? Dönemin filmlerini hatırlayanlar aynı dilin filmlerde kullanıldığını da fark edeceklerdir. Dönemin siyasetçilerinin ve kanaat önderlerinin açıklamalarını anımsayanlar aynı dille karşılaşırlar. O dönemi nasıl hatırlar ve günümüze hayıflanırız? İnsanlar nazikti. Komşuluk ilişkileri daha güçlüydü. Erkekler de kadınlar da estetik ve zarafete önem veriyordu. Değil küfür etmek, “eşek” demek bile yüz kızartıcı, ayıplanan bir üsluptu. Aile bağları daha güçlüydü ve çekirdek aile yerine çok kuşaklı, kalabalık aileler vardı.

O yıllarda her şey çok mu yolundaydı? Değildi elbette ama toplumsal yaşam günümüze göre daha huzurlu, düzeyli ve naifti. Dil ve toplum arasındaki etkileşim son derece net. Bugün de öyle.

Yakın geçmişe dair birkaç reklam...

-“Popolara kaçmayacak don”

- “Anan memnun baban memnun. Annenize içi dışı cazibe dolu bir … (markayı yazmıyorum) verin sevinen babanız olsun”

- “Ananızı ağlatacak kampanya” Bir inşaat şirketinin konut kampanyasında fiyatın uygunluğu böyle tanımlanmış.

Bu örnekleri reklamı veren şirketleri eleştirmek için değil, toplumsal dönüşümün altını çizmek için paylaştım. Reklamcılar topluma, onların dikkatini çekecek dille mesaj vermeye çalışırlar.

Bugün sinema filmlerinde kullanılan dili, pervasızca edilen küfürleri sinemada orijinal halleriyle, televizyonda “bip” le duyuyoruz. Bugün siyasetin dilinde “şerefsiz, namussuz, zürriyetsiz, hırsız, cibilliyetsiz” sözleri havada uçuşuyor. Bugün toplumsal durumumuz ne? Emanet bırakılan köpeklerin tecavüzle öldürülmesi, çocukların tecavüze uğraması ve öldürülmesi, sokak ortasında annesini babasını dövenler, bir türlü bitmeyen kadına şiddet (ve buna rağmen İstanbul sözleşmesinin tartışmaya açılması), biten komşuluk ilişkileri, çöpe atılan yeni doğmuş bebekler, sokağa atılan yaşlılar. Durum pek parlak görünmüyor.

Küfrün tüm dillerdeki etimolojisinde baskın kabul edilen erkek cinselliği kadın cinsiyetini ve cinselliğini hedef alır. Türkçede de, İngilizcede de durum farksızdır. Belki de dünyada en çok kullanılan küfür İngilizce “f…” kelimesidir ve tamamen cinsel içeriklidir.

Küfür etmeyen insan var mı?

Pek az. Çoğumuzun ağzından an geldiğinde dökülüyor. Küfrü bazılarımız “acil öfke ve şaşkınlık ifadesi” olarak kullanırken bazılarının da olmazsa olmazı. Çoğu insan sosyal medya hesaplarında (özellikle Twitter)  durmadan sövüyor.

Sanmayın ki bunu yapanlar sadece erkekler. Birçok kadın kullanıcının hesabında aynı durum söz konusu. Bunu bir tür “bıçkınlık” ve “delikanlılık” olarak algılıyor ve bazı erkekler gibi küfretmenin kendilerini yücelttiğini ya da popüler kıldığını sanıyorlar.

Yıllar önce “kadınlar futbol maçlarında tribünlere gelsin ki küfür azalsın” diye bir kampanya vardı. Gittiğim Fenerbahçe maçında arkamda iki kadın hayatımda duymadığım yakası açılmadık küfürleri ettiler, küfürlü tezahüratların da tamamına katıldılar. Kısacası bu işin cinsiyeti yok.

Dille toplumsal davranışlar arasında ilişkiye dair bir şeyler yapmak gerekiyor. Belki de en doğru yol bir kampanya başlatmak ve işe dilimizi düzeltmekten başlamaktır. Üslubun yukarıdan aşağı düzelmeyeceği figürler itibarıyla belli. Bu durumda biz “aşağıda” olanlar yukarıdan ve birbirimizden bunu talep etmeliyiz. Toplumsal bir sağaltmaya ihtiyacımız var. İster Derrida’nın “Yapı Sökümü” teorisi, ister kendimizi tutmak,  ister “eline, DİLİNE, beline” hâkim olmanın “diline” kısmına odaklanmak.

Kullandığımız dil davranışlara, davranışlar da dilimize yansıyor. Tek kişi olsa bir psikoloğun bireyin davranışını değiştirmesi mümkün ancak toplumsal konularda tüm toplumu karşınıza alıp konuşamıyorsunuz.

Aslında söylenecek çok şey var. Kadın cinsel organını ve cinsiyetini diline doladığında kadınlar üzerinde (tecavüz ve öldürme dâhil) sonsuz hakka sahip olduğunu zanneden zavallı bir kitle var. Gerek reklamlarda, gerek filmlerde gerekse günlük konuşma dilinde konu göbekten aşağıya indiğinde kendini egemen ve sahip, kadınlarınsa kolayca kullanabilecek, gerektiğinde gözden çıkarılabilecek et parçaları olarak görenler var.

Tüm bunların önüne geçmek için dil toplumu, toplum dili değiştirecekse dille ilgili kısımdan başlamak doğru olur diye düşünüyorum.  

Dilimi temizliyorum, kadınların sahip oldukları değerlerin farkındayım.