Laiklik kelimesinin kullanıldığı her yerde 'din' vardır. Ya varlığı ile vardır veya yokluğu ile vardır. Öyle laiklik tarifleri var ki birbirleriyle benzeşme şöyle dursun yakınından bile geçmiyorlar.
Laik, "Dinî olmayan kurum veya düşünce" anlamındadır. Laiklik, akli düşünce ile Dinî düşüncenin ayrılmasıdır. Siyasi olarak da Din ve Devlet işlerinin birbirine karıştırılmaması demektir. Ki, en çok kullanılan tanım budur.
Laikliği, "Din ve vicdan Hürriyeti" olarak görenler, Dini, sadece mabetlere girip çıkma ibadet etme serbestliği kabul ediyorlar. İsteyenin plaja isteyenin maça serbestçe gitmesi gibi görüyor. Bu serbestlik bir zamanlar dinin yasaklandığı Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nde kiliselerin ziyaretlere açık olmasına benziyor. O dönemlerde bile kilise veya diğer mabet ziyaretlerine yasak getirilmemişti.
Din ve vicdan hürriyetinden bahseden bu gruplar, dinimizi öğrenelim, çocuklarımıza öğretelim, umdelerini yayalım, başkasına telkin edelim dediğinizde ayağa kalkarlar. Hele temel umdelere ve emrettiği ahlak kurallarıyla yaşayalım dediklerinde; Laiklik elden gidiyor bağırtılarına hedef olunuyor. Bu haklar kullanılamıyorsa, o ülkede din hürriyetinden bahsetmek mümkün değildir.
Laiklik geldiği batı ülkelerinde, devletin ülkedeki mevcut dinlere; din içindeki mezheplere anlayışlarına, usul ve adetlerine hiçbir şekilde müdahale etmemesi şeklinde tarif edilir, uygulanır.
Bizde bu ilke anayasada olduğu halde Din Hürriyeti zaman zaman devleti idare edenler tarafından zaafa uğratılmış; Dinî ve din teşkilatları (Diyanet'i) kendi politikalarına alet etmişlerdir. Bazen dini kısmen devre dışı bırakmışlar bazen de dini, ahkam ve kurallarını (yetkilileri kullanarak) eğip bükerek aslına uymayan yorumlarla kendi eksiklerine, yanlışlıklarına, idari beceriksizliklerine, dinde yer arayarak; vatandaşları kandırarak yönlendirme gayreti içinde olmuşlardır.
Laik olmayan devletlerde, din ve vicdan hürriyetinden bahsetmek mümkün değildir. Laik anlayışta hukuku ve egemenliği millet tayin eder. Laik olmayan ülkelerde ise, egemenliği ve hukuku ya doğrudan devlet veya dinî ahkamı öne çıkararak yine idare edenler ortaya koyar.
Laiklik düzende akıl ve bilim esas alınır. Dinin politik amaçlı kullanılmasına izin verilmez. Yine de laiklik hukukunda toplumun dinî inançları, inanmayanları ve diğer inanç mensuplarını incitmeden evrensel değerler göz ardı edilmeden düzenlemeler yapılır. Burada çok ince bir çizgi vardır. Her inanç mensubunu ve inanmayanları aynı hukuk dairesinde görmek kanun düzenleyicilerin önceliğidir. Dinî İnançlar, bir başka inanç mensuplarınca baskı altında tutulmadığı gibi yok da sayılamaz. Dinî hürriyetler, kamu düzenini bozma eğiliminde olamazlar. Ben böyle inanıyorum, uygulama böyle olacak diye hiçbir inanç mensubu veya topluluğu dayatmada bulunamaz.
Bazıları, bilhassa inanç mensupları Laikliği din karşıtı gösterirler. Gerçek laiklik kesinlikle din karşıtı değildir. Hatta, dinin en iyi uygulama alanı bulduğu sistemler laik sistemlerdir. Gücü elinde bulunduranların kendi inanç veya inançsızlıklarını başkalarına dayattığı yanlış uygulamalar asla laiklik değildir.
Müslümanların Kitabı Kur’an’ı Kerim, bir sistem dayatması yapmaz. Önceki bozulmamış dinlerde de yoktur. Dünyada var olan sistemler insan ürünüdür. Evrensel değerler, dinlerin ve insan düşüncesinin ortak ürünüdürler. Yılların birikimini taşır. Uzun yıllar insanlığın süzgecinden geçmiş bu değerlere gerçek anlamda uyan toplumlar, refah ve huzuru yakalamışlardır. Uymayanlar ise hangi dinden olursa olsun sürünmekte birbirini yemektedirler.
Bir ülkede gerçek cumhuriyet ve demokrasi, laiklik gelmeden mümkün değildir. Önce demokrasiyi sonra laikliği getiremezsin. Biri olmazsa ikisi de kâmil olmaz. Oturmamış demokrasilerde laiklik ve karşıtları zaman zaman çatışma gösterirler. Birisi din elden gidiyor derken, diğeri laiklik elden gidiyor naraları atarlar. Bu durum, idare edenlerin laikliği tam anlayamadığı ülkelerde daha çok olur. Bizde bu ülkelerden biriyiz. Aydınlanma ve hoşgörü kültürünün yüksek olduğu ülkelerde bu tartışmalar artık görülmez.
Laik düzende din ve devlet işlerinin ayrılmasında çok ince bir çizginin olduğunu yukarıda belirtmiştim. Bazen devlet bu çizginin üzerine çıkar, "Devlete bağlı din sistemi" uygulanır. (Türkiye’de 40-50 arası olduğu gibi) Bazen de dinî değerler uygulamalarda ağırlık kazanır. "Dine bağlı devlet sistemi" (Osmanlı'da Tazminata kadar olan dönem) bizde de son dönemler Diyanet İşleri Başkanlığı idareye yön vermeye çalışıyor görünse de devlete bağlı din sistemi uygulamaları ağırlıktadır. Laiklik bu günkü uygulamalar değildir. "Milletin top yekûn izzet ve şerefini koruyamayan laiklik, laiklik değildir." (M.K.Atatürk)
Laiklik itidal ve hoşgörü sistemidir. Din ve devlet arasında sıkışmış toplumlar laik sistemde birbirine karşı muhtardır. Devlet, din bezirganlığı da din düşmanlığı da yapamaz. Dinde, siyasete devlete yön verme eğilimine giremez. Din ve devlet birbirinin rakibi değildir. Dinde devlette birbirlerine lakayt da davranamaz. Birbirlerinden beklentileri vardır. Beklentileri ise: İnsanların iyiliği, huzurlu, rahat, emniyetli yaşamaları içindir.
Bu bakımdan laiklik, dinin ve devletin tam ortasında bir denge unsurudur. Önemli olan ve istenen o ince çizgiyi muhafaza edebilmektir. Mabet de iktidarlarda bu orta çizginin üzerinde yürürlerse insanlık hayat bulur. Yoksa çekişmeler devam eder...