Bakara suresi 256.ayet, ‘’Dinde zorlama yoktur’’ diye başlıyor. Bu ayette geçen zorlama, dine girmede, dini kabul ettirmede mi zorlama; yoksa dinin hükümlerini uygulamada mı zorlamadır.
Veya bir dine mensubiyet duyanların, o dinden çıkarmak için yapılan zorlama mıdır?
Tefsircilere baktığımızda, bu ayette geçen zorlamayı her üç durum içinde yorumlamışlardır.
Sadece dine girmek için zorlama yapılmaz diyenler olduğu gibi; dinin hükümlerini uygulamada zorlama yapılmaz diyenler vardır. Veya bir dine mensup olanı, başka bir dine geçmeye zorlama yapılamaz hükmünü verenler de vardır.
Bu görüşlere Allah’a, İlahi dinlere, peygamberlere inanmayanların zorlanamayacağı gibi; başka herhangi bir varlığa inananların da zorlanamayacağı akla gelmelidir.
Ayet, dinde zorlama yoktur derken; devamında Müslümanlar'dan dolayısıyla bütün insanlıktan tutunmaları gerektiği sağlam bir kulptan söz etmektedir. Eğer zorlama olacaksa bu kulpa sarılmak için zorlanın emri vardır. Şimdi ayetin tamamına bakalım.
Bakara 256. ayet: Dinde zorlama yoktur. Artık, doğru olan yanlış olandan kesin olarak ayrılmıştır. Kim tâğûtu reddedip, Allah’a inanırsa, kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
Tâğût: Allah’a isyan etmek anlamına gelen’’tağa’’kökünden türemiştir. Azgın, sapkın, kötülük önderi, zorba, şeytan, put, kâhin; Allah buyruklarına itibar etmeyen kişi ve kurum anlamına gelen tâğût aynı zamanda insanlara kaba kuvvetle hükmeden kişi veya kurum demektir. (Erhan Aktaş-Kuran Meali)
Ayette, Allah’a inanmanın sağlam bir kulpa tutunma olduğu belirtilmiştir. Bu tutunmayı sadece Allah’a inanma olarak kabul edersek eksik ifade olur. Allah’a inanmanın yanında, Allah’ın indirdiği Kur’an hükümleriyle amel edip yaşamıyorsak, o tutunduğumuz kulp sağlam bir kulp olmaz. Bizi bırakıverir. Bugün İslam dünyasında Müslümanım diyenlerin hepsi Allah’a inanır, inandıklarına da ben de inanırım. Ama büyük çoğunluğu inandıkları Allah’a güvenmezler. Allah’ın ipine (Kur’an’a) sarılmaz, tâğut olarak adlandırılan güçlere güvenir ve sarılırlar. İslam Aleminin yerlerde sürünme sebeplerinin başında bu güven eksikliği gelmektedir. İnsan inandığına güvenmeli veya güvendiğine inanmalıdır. Allah’a inanma, emir ve yasaklara uymayla taçlanır. O zaman o sarıldığımız kulpun kopması mümkün değildir.
Türkçe söyleyişle inanç, Arapça söyleyişle iman ve itikat: Bir düşünceye gönülden bağlanmak. Allah’a veya bir dine bir güce inanma. Birine duyulan güven duygusu, bir şeyin veya bir kimsenin gücünü, doğruluğunu, büyüklüğünü şüphesiz benimsemektir.
İnanç kelimesi, dinî kavram olarak Arapça iman kelimesinin tam karşılığı değildir. İman, yalnız Allah’a ve indirdiklerine inanma içerirken; inançta, iman kavramının yanında batıl inançlara da inanma vardır. İman, kalbi bir fiildir. Sevinç, üzüntü, öfke gibi anlaşılmaz. İmanı kalbin tasdik etmesi gerekir. Kalbin tasdik etmediği hiçbir inanç iman sayılmaz. Kalpleri tasdik etmediği halde; ağızlarıyla iman ettik diyenler, iman etmiş sayılmazlar.
İnanç esaslarında aranan temel özellikler: Kesinlik, değişmezlik, açıklık ve bölünmezliktir.
İnanç esaslarında kesinkes zorlama yoktur. Hiç kimse Hz. Peygamber'in getirdiği inanç esaslarını başkasına benimsetmek için zorlama yapamaz. Kur’an’ın bu konudaki tavrı nettir. ‘’Kur’an’a ister inanın ister inanmayın.’’ (İsra/107) "De ki: Hak. Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin." (Kehf/29) Kısaca din inanma yönünde bireyi kendi kararında serbest bırakmıştır.
Kişi kalbi ile tasdik edemediği, gönlünün mutmain olmadığı değerleri benimsemiş görünmesini Allah, iki yüzlülük, münafıklık olarak nitelemiştir. Din bu tipleri, iman etmeyenlerden daha tehlikeli kabul etmiştir.
İnsanın hür olarak tercihte bulunması, ona mutluluk verir veya hata yaptığını kabul eder. İşte bu durumda ahiret inancı anlam kazanır.
Din, kişinin kendisine ulaşan İlahi mesajları kabul edip etmemesini, kendi kararına bırakmakla beraber; arzu edilen, imanı tercih ederek; kalp huzuru ve güveni tercih eden insanların olmasını istemektedir.
Yukarıda İslam’da inanç esaslarından söz ederken, kesin bilgi, sadelik, değişmezlikten söz ettik. ‘’Dinde zorlama yoktur.’’ Diye başlayan ve diğer ayetlerdeki bilgiler kesin, sade olup, zamana mekâna göre de değişmez. Uygulayan toplumlara göre de değişmez. İlahi dinlerde Hz. Adem’den beri bu hükümler böyledir. Bazı mezhep imamlarının ileri sürdüğü zannî inançlar doğrultusundaki düşünceler, o mezhebin dünya görüşüdür. İslam’ın özü değildir. İslam Kur’an’dır. Tavır, Kur’an tavrı olmalıdır.
Kur’an, Dini kabulde, uygulamada, dinden çıkmada kişiyi tamamen özgür bırakmıştır. Zorlama kesinkes yoktur. Gerisi düşünme zorlamasıdır. Hatta bazıları öyle ileri gitmişler ki dinden çıkmayı (mürted) ölüm sebebi göstermişlerdir. Bu ceza hükmü Kur’an’da olmadığı için; Allah’ın elçisinin istediğini söyleyerek, kendi düşüncelerini Peygambere söyletmişlerdir. Peygamber, Kur’an’da olmayan bir şeyi söylemez. O’nun söyledikleri Kur’an tefsiridir.