Dış görünümlü Müslümanlık
Sosyal medyada şöyle bir habere rastladım. Toplam nüfusu 1,8 milyar olan 57 Müslüman ülkenin dünyada üretimdeki payı %7, nüfusu 83 milyon olan Almanya’nın dünya üretimindeki payı %10.2. Dünyanın en fakir ülkesinden 32’si Müslüman. Bu 32 ülkenin devlet başkanları ise dünyanın en zengin 500 kişisi arasında.
Nasıl oluyor da en son ve en mükemmel dine ve inanca sahip olan Müslüman ülkelerin durumu: Hukuk, adalet, hak değerleri çerçevesinde üretim ve paylaşım bazında yerlerde sürünmektedir.
Müslümanların, Müslüman olmayan ülkelere bakarak bir sorgulama yapması gerekmez mi?
Yaptığım incelemelere ve yaşadıklarıma dayanarak söylüyorum. İslam ülkelerinin geri kalmışlığının sebeplerinin başında, bu ülkelerde gösteriş Müslümanlığını,büyük çoğunlukla mensuplarının ve idare edenlerin kendilerine şiar etmeleri gelmektedir.
Müslümanlar bu ülkelerde Allah’ın indirdiği din yerine, kendi yaşadıklarını din diye sunum yapmaktadırlar. Yaşadıkları ve uygulamaları İlahi olma yerine, nefsi olunca da biz yerini bene bırakıvermiş olmaktadır. Neticede fertler ahlakı devre dışı bırakınca, ahlaksız bir din uygulama alanı buluyor.
İslam’dan ahlâkı çıkarırsanız, ‘’Ahlâksız İslam’’ olur ki artık bir İlahi dinden bahsetmek boşuna laf üretmek olur. Türkiye dahil Müslümanlığı bir inanç olarak benimsemiş ülkelerde yaşayan İslam, üzülerek itiraf ediyorum içselleştirilmiş indirilen din değil, dinî önder kabul edilenlerin nefislerine göre şekillendirilmiş, dünyevileşmeye üretim malzemeleri sunan bir araç haline getirilmiştir.
Dış görünümlü Müslüman dediğimiz bu kesimlerin; en çok göze batan uygulamalarını şöyle özetleyebiliriz.
- Dış görünümlü dindarlarda dinî değerler birinci derecede önem ve anlama sahip değildir.
- Din daha çok, kişisel veya grupların istek ve gayelerine ulaşmada bir araçtır.
- Bu gayede olan kimseler, dini istekleri doğrultusunda faydalı bulurlar.
- Onlar açısından din, toplumda bir makam ve mevkii elde etme, başkaları nezdinde değerli ve itibarlı olma anlamı taşır.
- Din, onlar için dert ve sıkıntılar için teselli, korkuları yatıştırıp güven ve rahatlık sağlama aracıdır.
- Yoksunluklar için telafi sağlama gibi isteklere vasıtadır.
Bu yüzden onlar inançlarına sıkı sıkıya sarılarak, katı ve hoşgörüsüz bir taraftarlık gösterisi içinde olurlar. Çünkü din, onların istek ve ihtiyaçlarına hizmet etmesi ölçüsünde değer ve anlam taşır.
- Böyle kişiler, dinî evrensel değerleri bir değer değil, kendisinden yararlanılan bir değer olarak görür.
- Dua ve ibadeti, Allah’a karşı bir sorumluluk ve tapınma görevinin bir gereği olmaktan çok, ‘’Başları sıkıştığında baş vurulan geçici bir ilişki olarak algılarlar.’’
- Dolayısıyla Allah’ı kendi kişisel (grupta olabilir) istek ve taleplerini yerine getirmesi gereken bir konumda görürler.
- Bu Müslümanlar, Allah’ın verdiği ferdi iradeye, yeteneklere, düşünme özgürlüğüne, kendilerinin dışında görüş belirlemelere tahammül gösteremezler. Diğer Müslümanların kendilerine biat etmelerini, farklı düşünmenin ayrılık ve anarşi getireceğini, İnançta tevhidin, kendilerine tevhit olduğunu dolaylı olarak dikte ettirirler.
- Çoğu zaman Allah’ın indirdiği dinle yaşamak isteyenleri de Kur’an ayetlerini eğip bükerek kendi istek ve arzularına göre yorum yaparak, dinsiz, İslam dışı olarak yaftalamaktan da geri kalmazlar.
- ÖZETLE: Dış görünümlü veya dış güdümlü dindarlar, kendi içlerinden gelmeksizin; benliklerinden vazgeçmeden Allah’a yönelirler. Kendilerini dinî değerlere değil, dinî değerleri kendilerine uyarlarlar. Din onlar için kendi benliklerinin hizmetinde ve benliklerinin savunmasında kullanılan bir araçtır.
İslam aleminin, görünümlü ve güdümlü İslâm’ı bırakıp, Allah’ın indirdiği duru dine sarılmadıkça; içeride ve dışarıda iki yakasının bir araya gelmesi söz konusu olamaz. Dış görünümlü ve dış güdümlü yaşamak, siyasette de dışa bağımlılığı getirmiştir ki yaptıklarımız ve yaşadıklarımız egemen dış güçlerin istedikleri ve isteği doğrultusunda olacaktır. Ve de öyle olmaktadır.
Nurettin Bölük 08.12.2024