(Üyesi bulunduğum Yeniden Aydınlanma Derneği’nin ortak eylem açıklamasıdır)
Bugün Doğu Türkistan’da kocaman bir trajedi yaşanmaktadır. 21’nci yy’da Çin’in Doğu Türkistan Türklerini toplama kamplarına attığı, buralara gönderilenlerden uzun süre haber alınamadığı haberleri geliyor. Bu uygulama ile Çin Hükümeti’nin Hitler, Stalin ve Jivkov’a rahmet okuttuğu söylenebilir.
Dinî yaşam topluma aittir. Genellikle başka bir toplumun egemenliğinde kalan bir toplum sosyolojik olarak dinî ritüeller üzerinden kimliğini korumaya çalışır. Çin yıllardır Doğu Türkistan’da dinî yaşantıyı özel hayata hapsetmiş durumdadır. Son zamanlarda özel hayata da müdahale edilmekte olup evlerde Kur’an-ı Kerim ve seccade yasağı uygulanmaktadır. Yani Uygur Türklerine kısaca “Bu topraklarda Çin egemenliği hüküm sürer ancak bu da yetmez. Kendi vatanında kimliğinle de yaşayamazsın hatta kendi vatanında aile içinde bile kendi kimliğinle yaşayamazsın” denilmektedir.
Ülke dışına çıkışın bile yasaklanması ise “Seni bu topraklara hapsettim, buradan başka yere hicret dahi edemezsin, burada açık hava hapishanesinde benim kulum ve kölem olarak nefes alacaksın; o da ben izin verdiğim müddetçe” demektir.
Uygur Türklerine haberleşme hakkı bile yasaklanmış durumdadır. Uygulamalar açıkça insan hakları ihlâlidir. İnsanın fiziksel yaşamı, dinî yaşantısı, seyahat özgürlüğü ve haberleşme hakkı insan hakları gereği insanoğluna haktır. Bu hakları ihlâl eden devlet ve toplum kendi tarihine kara bir leke bırakmış olur.
Hangi toplum üretirse üretsin insanlığın kültürel, sosyal, siyasal, estetik, ahlâkî, bilimsel üretimleri insanlığın gelişmesine hizmet etmiştir. Bu sebeple yerel kültürel mirasın insanlığın ortak sorumluluğunda olması gerektiği gibi bu miras ve bu mirası üreten toplumlar gerekli saygıyı hak etmektedirler.
Yüzyıllardır kültürel olarak Doğu Türkistan olarak isimlendirilen coğrafya çoğunlukla Türkçenin çeşitli lehçelerini özellikle Uygur Lehçesini konuşan Türk Milletinin yurdudur. Türk Milleti ise bu coğrafyada madenleri işlemiş, atı evcilleştirmiş, sulama kanalları ile yüksek seviyede tarım yapmış, tahta kalıplar üzerinden işleyen bir matbaa icat etmiştir.
Türkler bu coğrafyada Kaşgarlı Mahmut’un mirasının taşıyıcılarıdır. Tarım Havzasının verimli toprakları yüzyıllar öncesinden yerleşik hayata geçilişin şahidi olmuştur.
Her şeyi bir kenara bıraksak Doğu Türkistan Türklüğünün insanlığa yaptığı sadece bilimsel ve kültürel katkılar sebebi ile bile insanlığın kendilerine borcu vardır.
Yavuz hırsız ev sahibini bastıramayacak, Türk Milletine diz çöktürülemeyecektir.
* Bizler buradan Çin Hükümeti’ne; “Zulmü kendi tarihine miras olarak bırakma, bu yolu terk et!”
** Bütün Dünya’ya ve Birleşmiş Milletler’e; “İnsan olmanın onuruna sahip çıkın!”
*** Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleri hükümetlerine; “Sustuğunuz ses çıkarmadığınız, tepki göstermediğiniz sürece zulmün arttığına ve daha sonra sizlere ulaştığına şahit olacaksınız. Eğer stratejik ve ticari bir çıkar düşünüyorsanız, bu stratejik ve ticari çıkarın gereğini Çin Hükümetinden de beklemelisiniz ve gerekli tavrı sergilemelisiniz” diye sesleniyor, dinî hassasiyetlerle Filistin, Myanmar gibi dramlar karşısında avazı çıktığı kadar bağıranlara ise; “Doğu Türkistan hem Müslüman hem de Türk yurdudur. Bu tepkinizi Doğu Türkistan söz konusu olduğunda niye göremiyoruz? Yoksa Doğu Türkistan’ın isminde ki ‘Türk’ sizin için söylenen ‘Türk düşmanlığı’ yargısı için turnusol kâğıdı görevi mi yapıyor?” diye soruyoruz.
Haydi, ortaya çıkın ve zulüm söz konusu olduğunda her şart altında her türlü zulme karşı çıktığınızı görelim. Eve lâzım olan camiye haram olduğuna göre; zulüm haykırışlarınız ve “Ey!” nidalarınız öncelikle Doğu Türkistan için lâzımdır. Ve tarih, sizde bu öncelik yoksa diğer nidalarınızın da samimiyetinin olmadığı hükmünü vermekte gecikmeyecektir.