Bugün aklıma nedense ‘dostluklarla’ ilgili atasözleri takıldı.
Hani hepimizin bildiği: "Güvenme dostuna, ot doldurur postuna"
"Domuz derisinden post, ağyardan dost olmaz" gibi.
Başka ülkeleri bilemem, ama kadim Türk yurdunda, halk zekası ile, perçinlenmiş deneyimlerin ifadesi sözler, bir hayli var. Kim söylemiş(!) bilinmez. Kim söylemişse doğru söylemiş…
Yukarıdaki sözlerde kastedilen gerçek dostluk değil sahte dostluklar elbet.
Yoksa yine atalarımız ‘Gerçek dost acı söyler, fakat doğru söyler.’ demişler.
Peki nasıl ayırt edilecek gerçek ile sahtesi.
İşte işin püf noktası burada.
İki kişi arasındaki, iki kişiyi; ülkeler arasındaki ise tüm insanları ilgilendirir.
Biz bugün geneli, yani devletler arası dostluklardan bahsedeceğiz.
Artık herkes biliyor ki ülkeler arasında kan bağı yoksa çoğunlukla kalıcı dostluk/ düşmanlık değil, karşılıklı menfaatler vardır.
Bu nedenle devlet ricali; iyi politika izlerse, kararlı davranırsa, birlik ve dirliğini korursa, hak hukuk adalet üzre bir yönetim anlayışı sergilerse, o devlet kabul görür, milletler camiasında da yeri olur.
Yoksa "dostum" demekle dost olunmuyor, "Eyyytt" demekle de iş hallolmuyor.
Bugünün güncel konusu "Ermeni soykırımı" yalanı…
Bu Ermenilerin sabıkası bir hayli kabarık olmasına rağmen, yunmuş yıkanmış olarak, dünya kamuoyunu istedikleri gibi yönlendiriyorlar.
Osmanlı zamanında "Teba-i Sadıka" deyip bağrımıza basmışız. Hatta bir dönem Türkleri "İdrak-ı bi idrak" diyerek aşağılayıp Ermeniler'i ve diğer Türk olmayanları Sarayda söz sahibi etmişiz.
Onlar ne yaptı? Rusların gölgesinde Anadolu’da kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden katliam yaptı, ahlaksızlıklar sergilediler.
Devlet cephe gerisini emniyete almak için tehcir uyguladı. Katliam yapan Ermeniler, "Vay efendim katliam yapıldı" diye dünyayı ayağa kaldırdı. Talat ve Cemal Paşa’lara suikast düzenlediler, yirmiye yakın ülkede diplomatlarımızı, onların çoluğunu çocuğunu, şoförünü katlettiler. Katiller belli olmasına rağmen ellerini kollarını sallayarak dolaştılar, destek gördüler.
Ve üç buçuk Ermeni Diasporası 30’a yakın ülkeye de soykırım iftirasını kabul ettirdi.
Bunların içinde "DOSTUM PUTİN" (!) de var. 1915’in 100.yılı münasebetiyle Rusya’da Ermeni toplantısına katılarak "soykırım" sözünü tekrar etti.
DOSTUM TRUMP!... Ve ondan önceki dönemlerde ABD’nin 43 eyaleti soykırımın varlığını parlamentolarında kabul etti.
DOSTUM ESAT!... Eset olduktan sonra 6 milyon Suriyeli'yi kucağımızda bulduk. Ve yetmedi 2020 yılında da soykırım kararı aldılar. Suriye 912 km ile en uzun sınırımız olan bir ülke
Her fırsatta değersizleştirmek istenen Atatürk ve silah arkadaşları, politik dehaları sayesinde Cihan Savaşında karşımızda olan Rusya, İtalya ve Fransa’dan mühimmat ve nakdi yardım almayı başardılar.
Bugün ise BİDEN denen hadsizi, sadece kibar bir şekilde kınıyoruz, "kararlar yok hükmünde" diyoruz. Bu yok hükmü ne demek pek anlamış değilim!
İnsan ister istemez, 1974 Kıbrıs çıkarmasını ve ABD’nin ambargosunu hatırlıyor. Türk Hükümeti 1975’de ABD üslerini kapatıp İncirlik üssüne Türk bayrağını asıyor.1978’de de ambargo kalkıyor. Biline!
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım.
Sorumluluk sahibi yöneticilerimize seslenelim.
Dün ile bugünü mukayese ettiğimizde bugün yalnızlaştığımızı, bizimle beraber yürüyen, can AZERBAYCAN’dan başka devlet olmadığını görüyoruz.
KATAR’ı unuttum sanmayın. O dolar dostu. Bakınız kimsenin haberi yokken Katar Prensi’nin ANASI Kanal İstanbul yöresinden 45 bin metrekare yer almış. Diğerlerini saymayalım.
Evet! Dünya 5’ten büyük. Elbet de doğru. Ama yanımızda ne o beşler ne de diğerleri var.
Kolaya kaçıp ‘Bizi Batı kıskanıyor", gavurlar "Müslümanız diye bize karşılar", deyip işin içinden sıyrılamayız. Peki her fırsatta "ÜMMET" diye baygın baygın baktığımız, sırasında onlar için dünyaya posta koyduğumuz Müslüman ülkeler nerede? Nerede olacak Yunanistan ile Akdeniz’de askeri tatbikat yapıyorlar...
Kısaca eskiden bizimle beraber parmak kaldıran hiçbir ülke yok artık.
Ülkelere "elçi" diye gönderdiğimiz eski milletvekilleri, eski bakanlar, partili bürokratların da sesini duyan varsa beri gelsin.
Gelelim işin sonucuna; Biz buna layık mıyız? Elbet de hayır.
Aynaya bakıp "Nerede yanlışlık yaptık, eksiğimiz gediğimiz nedir?" diye bir özeleştiri yapma zamanı gelmedi mi?
Ayrıştırma, ötekileştirme, hatta illet, zillet, hain diyen söylemlerden ziyade; birleştirici, bütünleştirici, sevgi diline ihtiyacımız yok mu?
Bakınız milli bir refleks göstererek, parlamentoda AKP, CHP, MHP, İYİ Parti ortak bildiriye imza attılar.
Bir Ermeni asıllı milletvekili de TBBM’de; "Artık ülke Ermeni soykırımı ile yüzleşmeli" dedi. Partisi de aynı minvalde laflar etti. Bu ne aymazlık, bu ne gaflet, daha ileri gitmiyorum.
Bir zamanlar, "Hepimiz Ermeniyiz" diyen zevata da alkış tutmuştuk.
Kızdığımız yabancılar "Önce içinize bir bakın" deseler ne diyeceğiz? Bu da işin bir başka yönü.
Son söz: Lütfen gerçek dostlar edinelim, bir ve beraber olduğumuz müddetçe bizi hiçbir güç alt edemez.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE…