Cenazelerde, Hatim dualarında, sakal-ı şerif dualarında, mevlitlerde, Hoca efendiler, ilgililer adına öyle sevap hediye ederler ki; ben dinlemekten bıkar, ayaklarım uyuşur, Fatiha dese de bitirse diye içten dua ederim. Hocalar hediye vermeye Hz. Peygamber’den başlayarak şehitlere, gelmiş geçmiş bütün Peygamberlere, Nebilere, evliyalara, Allah dostlarına, (Allah’ın dostu olur) Cami’nin banisinden başlayarak, bil umum imam ve müezzinlerine, gelmiş geçmiş bütün cemaate ve nihayet bizlerden ölmüş olanların ruhuna hediye edilir. Ölene, hatim edene, sakal bırakana, adına mevlit yapılana ne kalır bilemiyorum. Sevaplar hediye olarak hep gitti. Demek ki hediye edenlerin sevaba ihtiyaçları yok ki, hepsini gönderdi. Veya adam ölerek, sakal bırakarak, hatim ederek, mevlit yaparak gelmiş geçmiş bütün insanlığa yetecek kadar sevap biriktirmiş ki, imam onun adına hediye olarak dağıtıyor. Kendi kazanmış gibi. Ölen ona yetki vermiş gibi.
Hele! Sakal bırakmanın kişiye ve gönderdiklerine ne sevabı ve ne hediyesi olur? Hiç anlayamadım.
Adam, ‘’Karagöl’den kar bağışlar gibi’’ benim sevabımı! Bana sormadan herkese dağıtıyor.
Kimse, gerçek dağıtılacak zekât dağıtımından söz etmiyor.
Kişi Kur’an-ı yüzünden okumuş tek kelime anlamamış veya uygulamada yok. Sevap almış öyle mi? Okuduğunu anlamayan Müslümanları kandırabilirsiniz. O da hiç gayret sarf etmeden "âmin" diyerek heybesini doldurur sevinerek yola düzülür. Vay be! Ne güzel Müslümanlık. Birileri kazansın birileri heybeyi haybeden doldursun. Karşılıksız hediye sevaplar gelsin. Cennette huriler de hazır bekliyor! Bu kadar bedava hediyenin KDV'si olmaz mı?
Kur’an-ı anlama ve hayatımızda uygulamaya koyma gayesiyle okuma yerine, şekil ve adet haline gelmiş okuma; ahirette Peygamberimizin Allah’a şikayetine sebep olduğu, yine Kur’an-ı Kerimin Furkan s. 30. ayetinde: "Resul, Rabb’im. Benim kavmim Kur’an-ı kendilerinden uzaklaştırdılar." Yine, Taha s.126. ayette: "Dedi ki, sana ayetlerimiz geldi. Fakat sen onları unuttun. Aynı şekilde sen de bugün unutulanlardan olacaksın." diyerek, Kur’an-ı anlamadan okuyanları uyarmaktadır.
Yemek yiyen birinin yediklerini başkalarına vererek onları da doyurabilirsek, Sevap kazanan birinin sevaplarını da dağıtabilirsiniz. Herkes kendi kazandığı ile gider. Yarın hesap gününde hediye sevaplarınızı çok ararsınız? Ama bulamazsınız.
Kur’an-ı anlama ve yaşama olmadan yalnızca sevap kazanmak, kazanılan sevapları da ölülere göndermenin; ücret karşılığı okuyup veya okutup sevabını satmanın, Kur’an-ı bir ölüler kitabı yapmanın, cezasını Müslümanlar daha ne kadar çekecek? Daha ne kadar yerlerde sürünecek?
Bu konuda düşünen, kafa yoran sadece ben değilim. Fethi Çavdar Hocam, "Doğru bilinen yanlışlar" adlı bir deneme yazısında bakın neler demiş?
"Bunları dinlerken ise ben hep şunları düşünürüm: Hocalar, neden Kur’an okumanın dışında diğer ibadetlerden, örneğin namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, v.b.'hasıl’ olan sevapları hediye etmezler de sadece Kur’an okumaktan 'hasıl' olan sevabı hediye ederler? Siz hiç dua ederken, şu kıldığımız namazdan veya tuttuğumuz oruçtan ‘’hasıl’’ olan sevabı, Hz. Peygamberin ruhuna hediye etmekten başlayarak, hediye zincirini devam ettiren din görevlisi gördünüz mü? Hayır. Sadece Kur’an okumaktan hasıl olan sevap hediye edilir. Neden?"
Sorduğum hiçbir din görevlisinden bunun tatmin edici bir cevabını alamadım. Ayrıca hediye edilen ne ise o artık hediye edenin olmaktan çıkıp, hediye edilenin olacağından, sevabı hediye edenlerin bu sevaba ihtiyaçları yok mudur ki, başkalarına hediye ederek yani devrederek kendilerinin olmaktan çıkarmaktadırlar. İhtiyaçları yok veya fazla geliyor ki dağıtıyorlar demek. Birisi için dua etmek başkadır, ona sevap hediye etmek ise başka bir şeydir.
Çok önemli bir husus da şudur: Hz. Peygamber’e sevap hediye etmek kimin haddinedir? O Peygamber ki Kur’an’ın, O’nun kalbine indirildiği (Bakara S.97, Şuara s.194) ve Alemlere rahmet olarak gönderildiği (Enbiya S.107) bildirilmiştir.
Hem kıyamet günü şefaatini isteyeceksin hem de kalbine indirildiği bilinen Kur’an’ın okunmasından ortaya çıkacak sevaptan- sanki senin sevabına ihtiyacı varmış gibi- O Peygamberin muazzez ruhuna hediye göndereceksin. Bu en hafif ifadeyle haddi aşmak, yani hadsizlik değil midir?
Kendisi himmete muhtaç bir dede,
Kaldı ki gayrıya yardım ede.