53 yıllık kıdemli bir avukat olan Zeki Hacıibrahimoğlu çok önemli davalarda avukatlık yapmış değerli bir hukukçudur. Nokta TV’de yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptığım “Geniş Açı” programında ikinci defa konuğum oldu.
Üç ay önce yaptığımız ilk programda, avukat olarak görev yaptığı, önemli siyasi davalara dair anı ve görüşlerini paylaşmıştı.
Av. Zeki Hacıibrahimoğlu 1980 darbesi sonrası Alparslan Türkeş ile MHP ve Ülkü Ocakları yöneticilerinin idam talebiyle yargılandığı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nın devamlı avukatlarından biriydi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır DGM’de yargılandığı, mahkum ve siyasi yasaklı olduğu davada avukatlığını üstlendi.
Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın yargılandığı İmralı’daki davaya 3 bin şehit yakınının müdahil avukatı olarak duruşmalara devamlı katıldı. Dava sonucunda teröristbaşı Öcalan’a idam cezası verildi. Dosyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aşamasında, elli şehit yakınıyla birlikte gittiği Fransa’nın Strasburg şehrinde yapılan yargılamaya müdahil vekili olarak katıldı.
Dönemin siyasi davalarına dair anlattıkları 1975- 2000 arası Türk yargısının siyasi davalar açısından bir aynası gibi idi. 1 Mayıs’ta yaptığımız programda ise 2000 yılı öncesi şahit olduğu ilginç siyasi olmayan davalara dair hatıralarını anlattı. İşte onlardan üç tanesi.
* * *
RANDEVU EVİNİN ÖNEMLİ ZİYARETÇİLERİ
Şişli’de normal ailelerin oturduğu bir apartmanda, bir kadın kiracı dairesini randevu evi haline getirip fuhuş yaptırmaktadır. Apartmanda diğer dairelerde oturanların emniyete, savcılığa şikayetlerine rağmen müdahale edilmez. Randevu evi olarak kullanılan dairenin tahliyesi için komşuları tarafından dava açılır.
Yerel Mahkeme (Sulh Hukuk M.) tahliye kararı verir. Kiracı kadının vekili temyiz eder. Yargıtay’ın ilgili Hukuk Dairesine dosya gönderilir. Bu arada emekli bir Yargıtay üyesi hakim Davanın temyiz incelemesini yapacak dairenin başkanını ziyarete gelir. Bu davadan bahseder, kiracı kadını tanıdığını, kadının namuslu biri olduğunu, iftiraya uğradığını söyleyerek kadının tahliye edilmemesini ister.
Yargıtay Hukuk Dairesinin Başkanı merak ederek dosyayı bizzat inceler. Hukuk Dairesi Başkanını daha önce ziyaret eden emekli Yargıtay üyesi hakim tekrar daire başkanını ziyaret ederek “Madamın dosyası ne oldu? diye sorar. Daire Başkanı “dosyayı inceledik ve kararı onadık” der. Emekli Hakim “nasıl olur?” diye şiddetli tepki gösterince Yargıtay Hukuk Dairesi Başkanı dosyayı açar, içinden bir liste çıkarır.
“Bakın, bu evi ziyaret eden bir çok önemli kişiler var. İçinde emniyetten müdürlerin de bulunduğu bu listede sizin de adınız var” cevabını verir. Eski Yargıtay üyesi kös kös ayrılırken, Hukuk Dairesi Başkanı “buraya büyük unvanlarla gelip küçülerek gidenler de var” diye konuşur.
Demek ki her dönemde hakimlik gibi bir kutsal mesleği dahi lekeleyen kişiler var olmuştur. Fakat eski dönemlerde “Ankara’da hakimler var” sözünü çok rahat söyleyebiliyorduk. Bu dönemde aynı rahatlık içinde değiliz.
* * *
HRANT DİNK’İN TÜRK MİLLETİNE HAKARET DAVASI
Hrant Dink’in öldürülmesini bir hukukçunun tasvip etmesi mümkün değildir. Hiç kimsenin fikirlerinden dolayı yasal yetkisi olmayan kişiler tarafından cezalandırılması, hele hele öldürülmesi kabul edilemez.
Av. Zeki Hacıibrahimoğlu’nun anlattığı Hrant Dink davasının konusu, 13 Şubat 2004 tarihinde Agos Gazetesinde yazdığı köşe yazısında Türk Milletine hakaret ifadeleri kullanmasıdır. Cümle şu idi:
“Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur."
(Bu sözü Hrant Dink’i savunanlar şöyle tevil etmeye çalışıyor: Hrant’ın sözünü ettiği zehirli kan Türk kanı değildir. Diasporanın her Ermeni çocuğa daha doğuştan aşıladığı Türk düşmanlığıdır.)
Bu cümle üzerine açılan davaya Av. Zeki Hacıibrahimoğlu Türk Milletinin mensubu bir vatandaş olarak müdahil olmak ister. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi talebi kabul eder. Türk Milletine hakaret eden Hrant Dink’in cezalandırılmasını talep eder. Hrant Dink’i 20 kadar avukat savunur. İ.Ü. Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku kürsünden üç asistanın hazırladığı bilirkişi raporunda suç unsuru bulunmadığı bildirilir. Fakat Mahkeme Hrant Dink’i suçlu bulur ve bir yıl ceza verir.
Tarafların temyiz etmesiyle dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi “beraat kararı verilmesi gerekirken ceza verilmesi doğru değildir” şeklinde karar verir.
Yargıtay Savcısı davayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşır. Ceza Genel Kurulu yazıda Türk Milletine hakaret edildiği kabulüyle Hrant Dink’e bir yıl ceza verilmesi kararının onanmasına karar verir.
Burada Ermeni asıllı bir Türk vatandaşı olarak her türlü savunma hakkını kulanmış ve fakat yazısındaki ifadelerin en üst yargı mercii tarafından suç oluşturduğuna karar verilmiştir.
* * *
GENÇ BİR KADININ TAHLİYE DAVASI
Babadan kalma bir işyeri kirada olan genç kadın burayı kendisinin lokanta olarak işletmek istediğini söyleyerek “ihtiyaç sebebiyle tahliye davası” açıyor. Genç kadının ihtiyaç gerekçesinin gerçek ve samimi olduğunu ispatlayan bütün delil ve tanık ifadelerine rağmen hakim davayı reddediyor, Yani kiracının tahliye edilmemesi gerektiğine karar veriyor.
Kadın kararı temyiz ediyor. Yargıtay Hukuk Dairesi yerel mahkemenin kararını bozuyor. “Kadının bu işi yapıp yapamayacağının bilirkişiler tarafından incelenmesinden sonra karar verilmesi gerekir” diyor. Yerel Mahkeme bunu üzerine bilirkişi incelemesi yaptırıyor. Kadın bilirkişilerin sorularına doğru ve uygun cevap veriyor. Bilirkişi Raporunda kadının bu işi yapabileceğini, ihtiyacın gerçek ve samimi olduğu kanaatini bildiriliyor.
Buna rağmen Hakim kadının davasını tekrar reddediyor. Gerekçe ise çok ilginçtir:
“Vekaletnamesindeki resminden de anlaşılacağı gibi davacı çok güzel bir hanımefendidir. Güzel hanımların yeri çalışmak değil, evinde oturmaktır. Eğer çalıştırılırsa namusu zarar görür.”
Yeniden temyiz edilen davayı gören Yargıtay Hukuk Dairesi Başkanı yerel mahkemenin kararını “acı veren bir karar” olarak nitelendiriyor. Hukuk Dairesi bu garip kararı veren hakimin kararını bozuyor. Dava yeniden görülmek üzere aynı mahkemeye değil, başka bir sulh hukuk mahkemesine gönderiliyor. Hukuk Dairesi Başkanı bununla yetinmiyor. "Bu zihniyette biri hakim olamaz" diyerek Hakimler Yüksek Kurulu'na götürüyor ve hakim meslekten çıkarılıyor.
Av. Zeki Hacıibrahimoğlu "Şimdi ‘güzel kadınların evi yeridir, çalışırsa namusu zarar görür’ diye karar veren bir hakim olsa belki taltif bile edilir" kanaatinde.