Dünyalaşan Müslümanlık

Nazım PEKER

Bizler için tarifi ve değeri ölçülemeyen değerler veren Tanrı karşısında neden bu kadar edepsizleşti Müslümanlar? Edep, başkalarına bakıştır; kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsünü geçmektir.

Hangimiz kul hakkından uzağız? Kaldırıma yanlış yaptığımız park bile kul hakkı değil midir? “Kul hakkıyla karşıma gelmeyin “demiyor mu Tanrı. Hangi yüzle karşısına çıkmayı düşünüyoruz? Din hakkaniyetin, hak ve hukukun, doğruluğun, adaletin kendisi değil mi?

Bir Müslüman hangi gerekçe ile yalan söyler, kul hakkı yer, soru çalar, çalınmasına göz yumar, rüşvet ve torpile onay verir, iftira eder, mahremini gözetler, kaset hazırlar, zulm eder, lüks ve israfa düşer?

Onca ibadet ne olacak; bütün bunlar bir Müminde toplanmışsa? “Kişiyi adam etmeli, adam etmiyorsa neye yarar onca ibadet”

Bilgi erdemdir. Erdem fazilettir. Müminin erdemli olması gerekmez mi?

Hz. İsa, “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, sizde onlara öyle davranın.” Demiyor mu? Kişi, yaptığının aynısıyla sınanır.

Hz. Muhammed, “Şahsına yapılmasını istemediğin şeyi, sende başkasına yapma” demiyor mu? Bütün bu doğrular ortada iken, hangi yüzle çıkacağız yüce Tanrı’nın huzuruna? Neden hep kendimize Müslümanız?

Müslüman öyle davranmalı, öyle bir hayat tarzı yaşamalı ki, yaşantısı; bütün evrene ve bütün insanlığa geçerli evrensel bir yasa-ilke olsun.

Yazıyı okurken bütün bunları bir nostalji gibi görmektesin ve “Hani nerede, kim?” diye sormaktasın değil mi?

Din evrenseldir, Çağa değil çağlara, güne değil günlere, insana değil insanlığa hitap eder. Dinin GÜNCELLENMEYE asla ihtiyacı da yoktur. Siz, yeter ki dine soktuğunuz şahsınızı dünyalık edecek hurafe, biat ve eklentileri çıkarın yeter.

Günümüz İslam’ı, ne acı ki İDEOLOJİLERİN kıskacındadır. Mezhep, tarikat, cemaat sarmalına alınmış bir dinden; birlik, beraberlik, kardeşlik beklemek beyhudedir. İslam sade, yalın ve dosdoğru bir insan tipi yaratır. İman ne kadar azalırsa birey o kadar DİNDAR görünme ihtiyacı duyar. Sakallar, cübbeler, sarıklar, camide ön safı kapmalar, namaz kılarken ifrata kaçmalar, yüksek sesle mırıldanmalar. Bütün bunların altında ki acı gerçek; bakın görün ben ne kadar DİNADRIM diye sırıtır.

Oysa gerçek ve imanlı müminin ise mümin olduğunu bile anlayamazsınız. Çünkü iman gizlidir.  İmanın temel göstergesi ve aynı zamanda da Mümin’in işareti; Allah’ın ahlakı ile ahlâklanmaktır. Bu iman, gerçek ve hareketli bir imandır ki, kişiyi Allah’a götürür.

Eğer öte tarafa inanıyorsak, oraya bu dünyada yaptıklarımızla gideceğiz. Cehennem de odun da, kömürde yoktur. Herkes ateşini de, odununu da buradan götürecek.

Onun için, orada rahat etmenin tek yolu; imanda buluşmaktır. Bir din ahlak kişisi yaratmıyorsa, bu; din denen değerli hazinenin üstünün örtülü olması demektir.

Günümüzde dindarlar dahi yaşanılan dindarlıktan-Müslümanlıktan el-aman diyorlarsa; düşünmek gerekmez mi, biz bu dini neden bu kadar DÜNYALIŞTIRDIK diye?

İman zaman ve mekân tanımayan, çağlardan gelip, çağlara hitap eden ahlak ve erdemin kaynağıdır. İnsan olmanın, önder olmanın, kişi olmanın edebidir; bir toplumun, bir şeyhin, bir liderin ya da bir ideolojinin değil.

İman tam bir özgürlüktür. Ne zaman ona inanır ve dünyalığa çevirdiğimiz dini iman ve akıl eksenine oturtursak o zaman hür oluruz.

Yaşadığımz ve dünyalaştırdığımız Müslümanlıkla asla!

“Haram helal ver Allah’ım! Kulun seçmez yer Allah’ım!..” Öyle mi?

Esen kalınız...