Düşünmek Kötü Şey Değil…

Zeynel KOZANOĞLU

Yıllardır Internet gazetelerinde yazılarım yayınlanıyor. Denizli’de, Antalya’da, İzmir’de kurulu Internet siteleri. Bunlar arasında bir de www.ortakses.com  var. Yöneticisi yakın dostum, sevdiğim insan, okuyanların çoğu Çankırılı. Köken olarak Çankırılı olmakla birlikte çoğu büyük kentlerde yerleşik yetişkin insanlar.

Bana bir soran olsa, “Yahu arkadaş, bunca yıldır yazıyorsun… Memnun musun? Yazmakla ne arıyorsun, ve sonunda ne buluyorsun?” diyecek olsa, nasıl bir yanıt verebileceğimi bilemez haldeyim.  Her konuda emek veren hemen herkes, bu emeğin karşılığını bekler.

Bu karşılık ille teşekkür edilerek ya da, “Aman efendim, ne güzel yazıyorsun…” denilerek gösterilmez. Hatta epey zaman önce internet dışında yazdığım tek satırımı görmediği halde, hiçbir kitabımdan haberi bile olmadığı halde bana “Sen Nobel ödülü kazanacak adamsın” diyen hemşehrimin bu tutumu beni kötü biçimde yaralar. Çünkü ben akılcı biriyim.

Uzun lafın kısası eğer aklı başında yetişkin biri olduğumuzu ortaya koymak çabasındaysak, bunu doğru düşündüğümüzü göstererek sağlayabiliriz. Yoksa, ortama göre, adamına göre, kendi beklentilerimize göre görüş bildirmeye kalkışırsak kimseyi doğru dürüst biri olduğumuza inandıramayız.  Daha iyi anlaşılabilmek için örneklerle konuşalım.

Köyde bir genç bayana kötülük edilmiştir.  Adama bu haberi veriyoruz. “O kız kuyruk sallamasaydı…” filan gibi laflar etmeye kalkışıyor. “İyi ama kötülük gören senin kızın” dediğimizde  hemen tüfeğini kapıp kötülük eden kişiyi kurşunlamaya koşuyor.

Oldu mu ya efendim? Olmadı bu işte.

İki gün önce TV de bir programda koca koca adamlar büyük büyük laflar ediyorlardı.  Mavi Marmara gemisini basan İsrail askerleri konusunda ateş püskürüyorlardı. “Bu kadar vicdansızlık olmaz” diyorlardı.  Ne olmuştu, hatırlayalım.

Adı lazım değil bir hayır derneği Mavi Marmara gemisiyle İsrail ablukası altında inleyen Gazze’ye yardım malzemesi götürmek üzere yola çıkmaya hazırlanıyordu.  Bütün Türkiye’ye duyurmuşlardı ki, pek çok milletvekili de gemide olacaktı. İnsanlarımızı kendilerine el vermeye çağırmışlardı. Ülkemizde seksen milyon insan yaşıyor. Bunlar arasında “yardım” denilince canını verecekler de var. Bedava mezar bulsa kaçırmayacak olanlar da var.

Bu arada gaddar İsrail’in sesi yükseldi. “O gemi gelirse vururuz.”

Mavi Marmara’nın milletvekili yolcuları hemen anında ortadan kayboldular. Yardım malzemesini götürecek dernek yetkilileri uyanmadılar. Beş yüze yakın kişiyle gemi yola çıktı. Yolcular arasında bebek de vardı. İsrail bir kez daha gürledi: ” Gelmeyin vururuz.”

Kimi geri zekalılar İsrail küçücük bir devlet olunca onu çerden, çöpten bir şey sanıyorlar.

Gemi yoluna devam etti.  Gemide ne kaptanın aklı çalıştı, ne de bir başka kişinin.

İsrail’in savaş gemisi karşı çıktı. “Derhal yolunuzu değiştirin” ihtarında bulundu. Bizimkiler Osmanlının torunları ya… İsrail gemisi de kartondan yapılmış ya… Allah da onların yanında ya… Kıllarını kıpırdatmadılar.  Yola devam ettiler.

İsrail ordusu, geminin tepesinden asker indirdi. Bizimkiler yaradana sığındı,  gelen askerlerin silahlarını ellerinden aldı. Ve onları bir odaya kilitledi. Sonrasında gelişen olayları hatırlıyoruz.  On kişi canından oldu. Gemi yolundan oldu. Türkiye ile İsrail yok yere düşmanlaştılar. O gün bugündür İsrail’e lanet yağdırıyoruz.

Şimdi bu anlattığım olayı bir kenara koyalım. İkinci olaya göz atalım.

Kıbrıs’ta Türkler bir yanda Rumlar bir yanda kavgaya hazır haldeler. Gerginlik TV lerden canlı yayınlanıyor.  Ortada bir bayrak direği var. Direrkte şanlı bayrağımız dalgalanıyor. Bu arada Rumlardan bir genç adam direğe doğru koşuyor. Direğe tırmanıp bayrağı indirecek.

Türk tarafından uyarı geliyor, “Bayrağa dokunursan ölürsün”

Rum delikanlı aldırış etmiyor. Direğe sarılıyor. Tırmanmaya başlıyor.

İhtar bir daha geliyor: “Bayrağa dokunursan ölürsün”

Rum çocuk dinlemiyor. Direğe tırmanıyor. Bayrağa elini uzatıyor.

Sonrasını ya biliyorsunuz, ya da tahmin edin.

Bu yazıyı şöyle bağlayacağım:

Birinci olayda düşman acımasız davrandı, biz öldük. İkinci olayda ise biz bağışlamadık, düşman öldü… Bu iki olayı bir arada değerlendirdiğimizde İsrail hakkında ne düşünüyoruz, Kıbrıs’ta bayrağa saldırmaya hazırlanan Rum’a sıkılan kurşun hakkında ne diyorsunuz?

İşte doğru dürüst insan olabilmenin sınav soruları…

“Bu iki olayda da saldıran taraf haklı”  diyebiliyor musunuz? Göğsünüz kabarır, ya da içiniz yanar, o başka… Ancak hakkaniyet diye bir şey var ki, hakkaniyet aranırken dil, din, mezhep, vicdan… araya girmez… Tepki konulur, ancak sonuçtan etkilendiğimiz doğrultuda ya yanarız, ya da oynarız.  Bu konuda bana “Haklısın” diyebiliyorsanız  işte güzel olan budur.

Not: İsterseniz bana kaşrı öfke duyacaksanız, yazımı birkaç kez okuyun. Ya da öfkenizi bana yazın. zeynelkozanoglu@gmail.com.  İyi okumalar efendim.