Eğitim dünyanın tartışmasız en çok ciddiyet isteyen işidir. Zira eğitimin şakası olmaz.
Eğitim konusunda gereken planlamaları, ilgili kurum ve bilim adamları ile istişare ederek ve akıllıca yapan ülkelerde yetişen nesiller, hem kendilerini hem de ülkelerini kalkındırırlar ve çağa taşırlar.
Batı Avrupa ülkeleri, İskandinav ülkeleri, Uzakdoğu'daki bazı ülkeler bu işi en iyi yapan ülkelerdir. Almanya, Finlandiya, Kore, Japonya gibi!.
Hiç düşündük mü Osmanlı’yı yıkılışa götüren sebepleri? Çünkü Osmanlı’da eğitim ezberci ve nakilci idi. Cumhuriyeti kuran altın nesil, Osmanlı’nın neden yıkıldığını tespit eden kadrolar; Cumhuriyeti kurduklarında eğitimi de sağlam temeller üzerine inşa ettiler.
Ülkemiz dünyanın en hızlı gelişen ülkeleri arasına girdi. Pek çok ayağı olan bu kalkınma sürecinin güçlü ayaklarından biri de Köy Enstitüleri idi. Enstitüler uzun ömürlü olmasa da etkileri uzun süre hissedildi. Sonrasında siyaset adamları, eğitimin ülkenin geleceğini inşa edeceği gerçeğini göz ardı edip kendi adamlarını yetiştirme derdine düştüler, eğitime sürekli müdahale ettiler ve nihayet süreç laçkalaştı. Uzun süredir de laçka bir şekilde devam etmekte.
1930’lu yıllarda uçak yapan bir Türkiye oluşmuştu.
Şimdi mi?
An itibarıyla ülkemizde öğretmen yetiştirme işi, eğitim fakültelerinde gerçekleştiriliyor. Öğretmen yetiştirmenin üniversite ayağının nasıl olması gerektiği tartışılmalı.
Eğitim fakültelerinin sayıları, bölümleri, ders içerikleri, öğretim elemanı kadroları, öğrenci profilleri, ülkenin öncelikleri ve ihtiyaçları tartışılmalı. Ülkede eğitim, yeniden ve ciddi bir şekilde ayağa kaldırılmalı. Eğitim ayağa kaldırılmadan diğer alanlarda düzelme yaşanmayacağı; bütün kafalara kazınmalı, dank ettirilmeli. 18 Yılda altı Milli Eğitim Bakanı değiştirmekle bu işler olmaz...
Aksi halde milletimizi geleceğe taşıyamayız. Medeni milletlerle yaptığımız yarışta bu işi, bizden daha iyi yapan ülkeler, her yıl bizi birer ikişer geçer ve bir anda kendimizi bir alt kümede buluruz. Yapan, üreten, satan değil de başkalarının açık pazarı oluveririz.
Öğretmenler, hak ettikleri sosyal yardımları almalı ve saygıyı görmeliler. Kadrolu, sözleşmeli, ücretli öğretmen olmaaaazz, olmamalı!...
Ülkemizde binlerce karı-koca öğretmen, aynı ilde, ilçede çalışamamanın üzüntüsünü yaşıyor. Bölünmüş aileli öğretmen, kendini nasıl eğitime verecek?
Yaklaşık 75 bin öğretmen, “ücretli öğretmen” tabir olunan bir garip sistemle emekleri, alın terleri sömürülüyor.
Okullarda öğrenciler öğretmen, yüz binlerce öğretmen de, atama (!) bekliyor.
Bölücülük yaptığı gerekçesiyle haklarında işlem başlatılıp sonrasında bu işlem durdurulan on binlerce sözde öğretmen, öğrenci yetiştirmeye (!) devam ediyor. Pek çok öğretmende Fetö suçlamasıyla işten el çektirildi. Beraat etmelerine karşın görevlerine iade edilmediler.
Eğitim, eğitimin bir devlet meselesi olduğunu, bir siyasi rant meselesi olmadığını herkesin anlayacağı bir sisteme oturtulmalı.
Eğitimde kısa, orta, uzun vadeli planlamaların yapılacağı, çağın ve ülkenin gereksinimlerine göre değişken olacak bir esneklik verilmeli.
Böyle bir sistem ve bu sistemi verecek öğretmen yetiştirilmeli. Köy enstitüsü benzeri bir sistemin de tekrar gündeme alınması gerekiyor.
Eğitim ciddi iştir, eğitimde rövanş olmaz. Eğitimi kaybedenler, geleceğini de kaybedenlerdir.
Esen kalınız...