Sözlerimin başında ifade ediyorum. Bu satırları kaleme alan, eğitimin her kademesinde görev yapmış bir kişidir.
O nedenle bu yazacaklarım; Okuduklarım, deneyimlerim, gözlemlerim ışığı altında yapılan bir değerlendirmedir.
Zülfüyare dokunursam da kimse kusura bakmasın. Zira bu bir memleket meselesi, istisnasız herkesi ilgilendiriyor.
Bir ülkenin kalkınması, refahı, gelişmişliği, adına ne derseniz deyin Milli eğitimden geçer. Eğitimde başarı varsa güzellikler yaşanır, yoksa geri kalmışlığın kibarcası ’az gelişmişlik‘ damgasını yer oturursunuz.
Şimdi gelelim asıl meseleye:
Üzgünüz. 20 yıldır iş başında olan siyasi irade bu gerçeği görüp gerekli adımları atmadı veya atamadı. Bunu kendileri de itiraf ettiler. Palyatif tedbirlerle, liyakatsız kadrolarla, bilimsel gerçeğe dayanmayan uygulamalarla neticeye varılamaz.
Niçin bu olumsuz tabloyu çizdim?
Sizleri istatistiklerle boğmamak için bir iki küçük örnek;
Bu yıl liselere giriş sınavına bir milyondan fazla öğrenci girdi. Resmi rakamlara göre doğruluk ortalamaları, 20 matematik sorusundan 4.74; 20 Türkçe sorusundan 9.22.
Üniversiteye giriş sınavlarına 3 milyonun üzerinde öğrenci girdi. Matematik ortalaması 40 soruda 6.9, Fen 20 soruda 3.2; Türkçe 40 soruda 17.7... İşte başarı bu!
Yıllarca bu tabloyu tersine çeviremedik. Bina yapmakla veya barajı kaldırmakla bu iş olmuyor!
Bir başka durum daha var.
Gelişmiş ülkelerde başarılı öğrenciler ile başarısızlar arasındaki oran yüzde 20-25 civarında .
Bizde ise bu oran yüzde 90-95. Her şeyden önce bu uçurumun giderilmesi gerekmez mi? Başarısızlar geri zekalı olmadıklarına göre sistemde bir yanlışlık var demek, öyle değil mi?
Öncelikle bu bir sistem sorunu.
Öyle bir uygulama olmalı ki, düşük seviyedekilere, üst seviyelerdekilere yaklaşacak çalışma yaptırılabilmeli. En basit yöntem bu! Peki bu yöntemi kim uygulayacak? Öğretmen elbet.
Liyakatlı, çalışkan, donanımlı ve özverili öğretmen!
Bu özellikte öğretmen yetiştirmek; öğretmen, "uzman öğretmen", "baş öğretmen" adı verilerek eğitim camiasını katagorize etmekle olamaz.
Üstelik bu uygulama eğitimin ocağına incir ağacı dikmek demektir. Öğretmen 240 videoya çalışacak, 9 Kasım’da sınava girecek, yukarıdaki ünvanları kazanacak, biraz da maaşı yükselecek he mi!
İddia ediyorum!
Bu kanunu hazırlayanlar, siyasi iradeye kabul ettirenler, bir gün öğretmenlik yapmamışlar, bir saat öğretmenler odasının havasını teneffüs etmemişler, bir gün tebeşir tozu yutmamışlardır!
İddia ediyorum!
Öğretmen, öğrenci, veli psikolojisinden bihaber olanlardır!
Bu uygulamadan kesinlikle vazgeçilmelidir.
Öğretmenlik başlı başına bir kariyer mesleğidir. Onun iyi yetişmesi isteniyorsa öncelikle öğretmen yetiştiren okullar ele alınmalı.
Öğretmenlik cazip hale getirilmeli. Öğretmen olabilmek için adaylar yarışa girebilmeli.
"Ben öğretmen olacağım, ülkemin gençlerini en üst seviyede yetiştirmek için mesai mevhumu tanımayacağım." diyebilenler bu mesleğe girebilmeli.
Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları’nın kapısına kilit vuruldu.
Şu anda kusura bakmayın Eğitim Fakülteleri bu işlevi tam olarak yerine getiremiyor. İdealist öğretmen yetiştirecek yapıdan, programdan yoksun.
Tesadüfen öğretmen olunmaz. Ayrıca bu mesleğe gönül vermiş insanları ayrıştırmakla başarı da sağlanmaz.
Liyakatlı kadrolar oluşturulmalı. İnanın en küçük müspet bir girişim bile etkisini gösterecek güzellikler fark edilecektir. Bu ülkenin çocukları zekidir yeter ki işlensin.
Bu yolda en önde en birincil mesele eğitimin politik değerlendirmeleri dışında tutulmasıdır.
Konu geniş ve önemli.
Yazımı uzatmak istemiyorum. O nedenle küçük bir anekdotla bitireceğim. İsimler bende saklı.
Anadolu’da bir ilçe. Lise’ye bir müdür atanır. Eğitimle ilgili geniş bir hazırlık yapıp öğretmenlerin karşısına çıkar. Bunlardan birisi şu: Öğretmen, sınav kağıdını incelerken her soruyu yapan yapamayan öğrencinin istatistiğini tutacak. Sonunda her sorunun sınıf başarısı çıkacak. Yapılamayan veya az öğrencinin yapabildiği sorular ve konular mutlaka yeniden işlenecek. Başarı oranı yüzde 50’nin altındaki sınav tekrar edilecek. Bütün bu işlemler müdürün bilgisi dahilinde olacak. Kurul kararı alınır ve kesintisiz uygulanır. Ek çalışmalar genelde ders saatleri dışında olur.
Netice, ilk yıl Türkiye çapında en başarılı 300 okul, ikinci yıl en başarılı 100 okul içindedir.
Deme ki neymiş, en küçük bir uygulama dahi yüksek başarılara sebep olabiliyormuş.
Yeter ki öğretmene değer verebilelim, güvenelim, değersizleştirmeyelim, ekonomik yönden boğmayalım ve liyakatı ön plana alalım...