Ekonomi politikaları seçimden sonra değişecek

Ruhittin SÖNMEZ

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan yine “Türkiye Yüzyılı vizyonuyla ülkemizi dünyanın en büyük 10 ülkesine çıkarma hedefindeyiz” sözünü tekrarladı.

Türkiye’yi 17. Büyük ekonomi olmaktan 22. Sıraya düşüren bir devlet başkanının en büyük 10 ülke arasına çıkarma vaadinin gerçekçiliği ve inandırıcılığı ayrı bir tartışma konusu.

Fakat CB’nın bu sözünden “Türkiye yüzyılı vizyonu” dediği politikalara, Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin tabiriyle “heterodoks politikalara” devam edileceği izlenimi ediniyoruz. Genel kabul görmüş çözüm yolları yerine bilim adamlarının kabul etmediği ekonomik arayışlara devam edilecek demek bu.

Oysaki aynı gün Reuters, kendisine bilgi veren “yetkililere” dayanarak, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın piyasa ekonomisi ilkelerine geri dönmek ve Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirmek istediğini” haber veriyordu.

Bu haber AKP yetkilileri tarafından şimdiye kadar yalanlanmadı.

AKP’nin mevcut “modelden” vazgeçip eskiden olduğu gibi ekonomistlerce genel kabul gören (ortodoks) bir modelin uygulayacağının işaretlerini verdiği anlaşılıyor.

Çünkü bu “sözde model” aslında ideolojik bir saplantının eseri olan sistemsiz bir savrulma. 

Seçime kadar dolar kurunu ne pahasına olursa olsun 18-19 TL bandında tutmak için kaynakların tüketildiği, günübirlik bir vaziyeti idare etme politikasına “model” denemez. (Bloomberg’in haberine göre, TCMB'nin 2022'de döviz piyasalarına 108 milyar dolar kadar müdahale ettiği tahmin ediliyor.)

Bu sözde “yerli ve milli ekonomi politikasının” gerekçesi akıl ve bilim değildi. 

Bu gerçek bizzat RTE’nin “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Bu konuda Nass ortada. Nass ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor? Biz değerler silsilemiz içerisinde olaya bakacağız” şeklindeki ifadesiyle ortaya konmuştu.

Bu politika uygulanmaya başlandıktan sonra enflasyon patladı, kurlar inanılmaz yükseldi, TL aşırı değer kaybetti, maliyetler yükseldi. Türk vatandaşlarının yarıdan fazlası en temel ihtiyaç maddelerine erişemez hale geldi. Orta ve dar gelirliler için konut ve araç sahibi olmak hayal oldu. Hatta büyükşehirlerde maaşlı insanların kiralık evde oturması bile imkansızlaştı.

*   *   *

DIŞ BORÇ FAİZİ VE CARİ AÇIK TEHLİKELİ BOYUTTA

Ekonomideki kötü gidişatı daha da kötüleştiren iki parametre daha var:

Türkiye, risk primi yükseldiği için, çok yüksek tefeci faizi ile bile zor borç buluyor. 

Türkiye’nin ödemekte olduğu yüksek faiz Osmanlı Devleti’ni önce ekonomik ve siyasi çöküşe götüren düyun-u umumiye faizlerinin bile iki katıdır.

İkinci parametre cari açık sorununun büyümesi. Bu “heterodoks politikalar” ile faizler düşürülecek ayrıca döviz kurları yükselmesine izin verileceği için ithalat zorlaşacak, ihracat artacak ve cari açık kapanacak hatta cari fazla verecektik. 

Oysaki beklenenin tam tersi oldu: Kredi faizleri arttı, ithalata bağımlı ihracatçı yapımız dolayısıyla ithalat ihracattan daha fazla arttı. Negatif faiz ile üretim artmadı, tüketim arttı. (Enflasyondan arındırılmış verilere göre, 2022 yılında üretim yüzde 0,3 artarken tüketim yüzde 19,7 arttı.) 

Sonuçta cari açık patladı. 2021’de 8 Milyar dolar olan cari açık 52 milyar dolara çıktı.

Yani hem daha çok döviz borç almak zorundayız ve hem de aldığımız borçların faizleri ödenecek gibi değil.

Bu durum sürdürülemez. AKP bunu görüyor ve çıkış için şimdiden finans çevrelerine güven sağlayıcı haberler uçuruyor.

Millet İttifakı partileri baştan beri buraya gelineceğini gördüler ve bu sözde modele karşı çıktılar. “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” adlı kitapta akıl ve bilim rehberliğinde yapacaklarını açıkladılar.

Yani ister Cumhur İttifakı, isterse Millet İttifakı seçimi kazansın, seçimden sonra “Yeni Türkiye Ekonomi Modeli” denilen akıl ve bilim dışı politikalara son verilecek.

Ama Erdoğan’ın / AKP’nin bu yanlışlarının bedelini millet olarak çok acı ödeyeceğiz.

*   *   *

ERDOĞAN’IN TUTARSIZ POLİTİKALARI GÜVEN VERMİYOR

R. Tayyip Erdoğan milletin yararına olan uzun vadeli politikalar yerine, en yakın seçimi kazanmaya odaklanmış bir siyasetçidir. Bu yüzden günlük duruma göre politik savrulmalar yaşıyor.

Özellikle Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra, kazandığı orantısız gücünü kullanırken kendisine yanlışını söyleyebilecek hiç kimse ve denetleyebilecek hiçbir kurum kalmayınca savrulmaların boyutu arttı.

Dış politikada Suriye (Esad rejimi), Mısır, İsrail, BAE ve Suudi Arabistan ile ilişkilerdeki kopukluk hatta düşmanlıktan sonra hepsiyle yeniden ilişki kurmak için onur kırıcı U dönüşleri yapmasının ülkeye zararı ölçülemez.

*   *   *

·       Ekonomide Ali Babacan ve arkasından Mehmet Şimşek’in etkili olduğu dönemlerde Merkez Bankası bağımsızdı. Kurallı bir piyasa savunuluyor, faiz piyasa şartlarına göre belirleniyordu. 

·       Sonra damat Berat Albayrak’la (2018) “heterodoks politikalara” dönüldü ve bunun maliyeti ağır oldu. Dolar kurunu sabit tutmak için 128 Milyar dolar rezerv heba edildi. (Berat Albayrak’ın döneminde, yaklaşık 28 ayda, dolar kuru 4,53 TL’den 8,52 TL’ye çıktı. Yani TL yüzde 88 değer kaybetti.)

·       Yerine Maliye ve Hazine Bakanlığı'na getirilen Lütfi Elvan piyasa şartlarına göre faizi belirleme politikasına geri döndü. Elvan bir sene dayanabildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ekonomi politikasına uyum sağlamadığı için “affını istemek”zorunda kaldı. 

·       Lütfi Elvan’ın yerine getirilen Nureddin Nebati R.T Erdoğan ile tam bir uyum içinde. Fakat ekonomik göstergeler felaket. 

Ekonominin en sevmediği şey belirsizliktir.

Bu kadar istikrarsız politikalar izleyen, gücü dengelenmemiş ve denetlenemeyen bir Cumhurbaşkanı finans piyasalarına güven verebilir mi?

*   *   *

Buna karşılık Millet İttifakı'nın (Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun) izleyeceği ekonomik politikalar net ve yazılı olarak taahhüt edilmiş durumda. 

Millet ittifakı'na dahil partilerin ekonomistleri adeta bir yıldızlar topluluğu. Çok nitelikli bir ekonomik kadro ile akıl ve bilim çizgisinde izlenecek ekonomi politikalarının daha güven verici olacağı kuşkusuz.

Bu kadro iktidara geldiği anda oluşacak güven ortamı ile Türkiye’nin risk primi ve borçlanma faizleri hemen düşmeye başlayacaktır. Kurlar istikrara kavuşacak ve enflasyondaki artış oranları kademeli olarak bir veya iki yıl içinde kalıcı olarak tek haneli rakamlara düşebilecektir kanaatindeyim...