Nereden çıktı bu ''Yargıda ve ekonomide reform'' ihtiyacı?
Niçin şimdi medeni alemin dikkatini çekmek, AB kriterlerine vurgu yapmak ve beraberinde ekonomi ve yargı reformunu dillendirmeye ihtiyaç duydunuz? Çünkü aklıselimin nihai varacağı yer, kabul edeceği gerçek bu da ondan.
Aslında bu değerlere inandığınızdan değil, siyasi akıbetinizden korktuğunuz için böyle bir atraksiyon geliştirmeye ihtiyaç duydunuz. Yarattığınız suni algılar üzerinden attığınız nutuklarla toplumu oraya buraya sürüklemek hatta reyini de almak mümkün olabiliyor ama gördünüz ki aynı nutukların insanların açlığına çare, boş arazilerine tohum, traktörlerine mazot olmuyor.
İktidarınız boyunca, hatta sonradan size eklemlenen küçük ortağınız da dahil uzun bir süre devletin kurucu değerleri üzerine yaptığınız hatalar sürekli hatırlatıldı ancak cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı intikam alma hırsınız zihninizi öylesine esir almıştı ki; bu işi kolaylaştırmak için rahminizde cumhuriyet tarihinin en aşağılık sinsi yapılanmasına taşıyıcı anne oldunuz. Ve, peydahladığınız bu gücün size sağladığı menfaatlerle muktedirliğinizin gücü o kadar artmış ve bundan da öyle bir haz alıp kendinizden geçmiştiniz ki; "Mevla'm verdikçe veriyor" bile demiştiniz.
Haz duygusunun şiddeti o kadar yüksek olabilir ki; insanın aklını başından alır, itiraflarda bile bulundurabilir. Aslında o yaşanan haz, fetö'yü devlete yerleştirmiş olmanın yaşattığı bir hazdı. Bu anlamda defalarca itiraflarda bulundunuz ama hani şimdi hatırlama ihtiyacı duyduğunuz o AB kriterleri, insan hak ve özgürlükleri var ya; o haklarımızı yerle yeksan ettiğiniz için muhalifliğimizi yeterince gösteremedik. Ya kendi işimiz gücümüz veya memur olan evlatlarımız, torunlarımız üzerinden sürekli tehdidinizi hissettik. Bir zaman sonra kendi rahminizde yetiştirdiğiniz canavarla bile biz muhalifleri tehdit etme insafsızlığına yeltendiniz.
Bu ihanet örgütünün size kazandırdığı güç ile cumhuriyet değer ve kazanımları üzerine oturmuş vesayeti tamamen kaldırarak kendi vesayetinizi hakim kıldınız. Öyle bir vesayet oturtmuş ve bundan da öyle bir güç alıyordunuz ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucu başbuğu Mustafa Kemal Atatürk'ü ve özellikle de annesini alçakça aşağılayıcı ifadeleri kullanmış, bu düşünceleri üzerine kitaplar yazmış ve nihayetinde "Keşke Yunan galip gelseydi" diyerek Allah ile yüzleşmeye giden birisini devlet protokolü ile hastanede ziyaret bile ettiniz. Sanırım bu ziyaretiniz ile vesayetinizin gücünü hissettirmek, göstermek istemiştiniz. Adeta "Bu cüret 'imiz, bundan sonra yapacaklarımızın teminatıdır" demek istiyordunuz.
İnsan hak ve özgürlüklerini, AB kriterlerini ve medeni alemin asgari müştereklerini referans almayan, hatta bu değerleri talep etme mücadelesini dahi batının ülkemize bir oyunu olarak gören vesayetinizin devam etme şansının kalmadığını anlamış olmanız, bu değerlerin kıymetine vakıf olmanızdan değil, iktidarınızın elden çıkacağı gerçeğinden dır.
Ve de en önemlisi; kendi iç sorunlarını, kurduğunuz kumpaslara entegre ederek bitirmeye çalıştığınız İYİ Parti'nin hesabını kitabını yapamadığınız inanmış ve adanmışlığı ile siyasi arenadaki varlığıdır.
İYİ Parti'de kim oymuş, kim buymuş; kimler ne kadar milliyetçiymiş, kimler nerede, hangi toplantıya katılmış umurunda bile değil; 18 yıllık siyasal İslamcı (lütfen cümlemi suiistimal etmeyin, imani değil siyasal diyorum) vesayeti yerinden oynatmanın hazzını yaşamak varken.
Delinin birisi kuyuya bir taş atmış...
Düşünebiliyor musunuz; muhterem, Dolmabahçe görüşmeleri, Habur'da çadır mahkemelerini kurma, PKK'ya selam durup hendek kazmalarını izleme, PYD'de yardıma giden Barzani peşmergelerine lahmacun ısmarlama, Diyarbakır meydanında Apo'ya selam gönderme, akil'leri ülkenin dört bir yanına salarak, Kürtlerin duygularını suiistimal edip, oylarını devşirmek için cumhuriyet değer ve kazanımlarına hakaret ettirmeler...
Vallahi yoruldum, daha sayamayacağım.
Ancak devlet adına yapılan bütün bu zafiyet ve teslimiyetlerin Türk devletine ödettiği bedellerin müsebbibi olan muhteremin, sözde 4 partiye isnat edilen anayasa görüşmelerinden ciddi bir risk çıkararak trolleri ile ısrarla gündemde tutma gayretlerinin nedeni; yaşamakta oldukları endişenin siyasi arenaya yansıması dır. O da, İYİ Parti'nin yükselen değerinin neden olacağı siyasi sonuçlarının 18 yıllık AKP iktidarını bir ANAP akıbeti ile sona erdirecek olması dır.
Bu işi öyle boyutlara taşıdılar ki; kurguladıkları süreç adeta şantajlarla devam ediyor. Sanki bu dört parti darbe yapmak üzereyken "Adem" kardeş durumu fark edip devlete haber vermiş. Öyle bir heyecanlı anlatışı var ki; sürecin kahramanı olma hevesinde. Aslında içinde sakladığı ama bir türlü dindiremediği öfkesinin intikamı almanın peşinde.
Adama sormazlar mı; hangi iyi partili bir ahmak anayasasının ilk üç maddesinin değiştirilmesini kabul edecek ve bu kabulünü seçmenine ve Türk milletine anlatabilecektir. Bunu yapabilecek bir tane iyi partili yetkili, aynı zamanda ahmak birisi çıkmaz ama bu algı operasyonlarını İYİ Parti seçmenine ve Türk milletine yutturacaklarını sanan ahmaklar silsilesi oldukça fazla.
Kim takar Kabaoğlu'nun elindeki raporu? Zamanında Türk milliyetçisi birisi elindeki benzer bir raporu başında paralayarak yırtıp atmıştı. Anlaşılan o ki; gene o yırtıkları derleyip, toparlayıp yapıştırmış ve gündeme getirmiş. Biz İYİ Partili Türk milliyetçileri o raporu gene yırtar kafasına çalmasını biliriz. Bu hassasiyetlerimiz var diye üzerinden partimize operasyon çekilmesine de fırsat vermeyiz bilesiniz.
Ama kanaatim o ki bu malum toplantı ve rapor olayında, Kabaoğlu'nun etki ve algı ajanlığı ile öyle bir organizasyonu söz konusu ki; taraftar başka amaçlarla bir araya gelmişler ama "Alınan görüntü" kendilerinin bilmediği ancak Kabaoğlu'nun bildiği bir niyete monta edilerek kamuoyuna sunulmuştur.
Zaten Kabaoğlu'nun 2006 yılından beridir ikide bir milletin sinir uçları ile oynamayı göze alarak anayasanın ilk üç maddesinin tartışılabileceği algısını oturtma çabasında. Elinde matbu bir metin var ve bu metni sivil toplum örgütlerinde yapılan toplantılara korsan metin olarak sinsice monte etme gayretinde olduğunu şahsen seziyorum.
Peki Kabaoğlu'nun arkasında AKP'nin olmadığından ne kadar eminiz? 2006 Yılından beridir takip ettiğim kadarıyla yapmak istedikleri CHP'den ziyade AKP emelleri ile daha çok örtüşüyor.
Velhasıl kelam; bahsi geçen toplantılar ve rapor üzerinden dört parti de tezgaha getirilmiş. Hiç yapılmış olup da katılımcıları tarafından izahı yapılamayan bir toplantı olabilir mi? Olmuş ve bunu bu derece karmaşık hale getirmeyi başarmış olan da bizatihi Kabaoğlu'nun kendisidir.
A. Taşkaya Ümit Özdağ'ı da yanıltmış olabilir mi?
Öyle ya; mademki elinde videolar var, o halde malum toplantıya ait videolardan bir kaç kare resmi, çok saygı duyup beraber hareket ettiği Ümit Özdağ'a verseydi, o da savunma beyannamesine ekleseydi ve bu şekilde iddialarını daha da iyi delillendirmiş olsaydı ya.
Kanaatim o ki; belki de bir seçim arifesinde peyderpey kullanılmak üzere; yapıldığı iddia edilen toplantılara ait görüntülere ilişkin uydurma resimler paylaşılacak, algı oluşturulacak ve muhtemelen İYİ Parti buna itirazını yapıp, algıyı düzeltene kadar da seçim olmuş bitmiş olacaktır.
Bu vesile ile İYİ Parti kurumsal kimliğine adeta şantaj içeren bu meselenin bir şekilde açığa çıkarılması gerekir. Umarım İYİ Parti genel merkezi bu anlamda gerekeni yapar.
Velhasıl kelam...
Sahip çıkanın varsa; tüm eğitim sürecinde Fetö'nün okullarında okumuş, dershanelerine gitmişsen bakan bile olursun ama Fetöcü olamazsın.
Maazallah, eğer seni itibarsız hale getirmek, linç etmek isterlerse; hiç bir Fetö okulunda okumamış, dershanelerine gitmemiş olsan bile bir köprü bulup, seni üzerinden geçirirler, o arada bir de Fetöcü bulup seni g.t g.te getirerek Fetöcü ilan ederler.
Zamanında Fetö ile yapılan zinada p.zvenlik yapanlar trollüğe terfi ettirilerek sahiplerinin tasmalı itleri olmaları hasebiyle bizim gibi muhalifleri Fetö sopası ile tehdit edip, susturmak istiyorlar.
Bu itlerden birisi bana "Fetö ağzı ile yazıyorsun" diyor.
Zaten ben böyle bir ithamla karşılaşacağımı hep düşündüğüm gibi dostlarım da bu anlamda sürekli uyardılar. Yani bu itin yaptığı benim için sürpriz olmadı.
İtlere korktuğumuzu değil, korkmadığımızı hissettirmemiz lazım. Dolaysıyla, bir itin önünden kaçmak değil, aksine üzerine üzerine gitmek gerekir. Benim tercihim itlerin üzerine gitmektir.
Ne kanalı yahu; yetmez, İstanbul Kanalı'na da varlığınıza da karşıyım
İstanbul'da insanlar tabuta girip, ölüme yatarak üzerine atılacak toprağı bekliyorken; hangi ihtiyaca binaen "Kanal İstanbul" zaruri bir ihtiyaçmış gibi "Devlet projesi" diye zorlama ile akıllara sokmaya çalışıyorsunuz.
İstanbul'da deprem tedbirleri dururken; eğer bu absürt proje devreye sokulacak olursa ve Allah korusun; bu arada bir deprem olursa ölenlerin katili siz olacaksınız bilesiniz.
Rauf Denktaş'ı anarken
Kıbrıs'ın gerçek kahramanı ve devlet olma mücadelesinin gerçek mücahidi rahmetli Rauf Denktaş'ın; yapılacak bir reform ile yavru vatanın kazanımlarını kaybetmemek adına anavatan Türkiye'de yapmak istediği toplantılarına izin verilmeyerek; "Senin burada ne işin var" denilip, istenmeyen adam ilan edilmişti.
İşte ömrünün son yıllarını bu vefasızlığın kahrı ile geçiren insanın kurduğu devletin topraklarında kendisine yukarıda ifade ettiğim kahrı yaşatanların kahraman edası ile ortalıkta dolaşıyor olması kaderin bir başka cilvesi olsa gerek.
Büyük devlet adamı; ruhun şad mekanın cennet olsun. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 37. Kuruluş yıl dönümü kutlu olsun.
Ben ''Kendim'' olan bir insanım
Gözlemliyorum, izliyorum, dinliyorum. Okuyor, düşünüyor, yazıyorum. Sonra edindiğim bilgi ve birikimime dayanan tecrübem ile muhakeme ve mukayese ediyor, akabinde de hükmümü veriyorum.
O zaman niçin ihtiyaç duyayım ki; iradesi gasp edilip tasmalanarak, kalleşçe kurgulanmış kumpasların peşinden oraya buraya sürüklenen zavallı olmaya.
Peki yanılamam mı? Elbette yanılabilirim. Kendi hatamın kurbanı olurum. Özür dilemek; iradesi tasmalanmış av köpeği gibi dolaştırılmaktan daha onurlu değil mi sizce?