Birkaç gündür, “Emekli Amiraller Bildirisi” ile yatıp “Emekli Amiraller Bildirisi” ile kalkıyoruz.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop “Cumhurbaşkanı isterse Türkiye’yi Montrö Sözleşmesinden de çekebilir.” deyince Kanal İstanbul nedeni ile sık sık gündeme gelen Montrö Boğazlar Sözleşmesi yeniden gündemin ana konularından birisi haline geldi. Önce “emekli büyükelçiler” sonra “emekli amiraller” birer bildiri yayımladılar. Emekli büyükelçilerin bildirisine bir tepki gelmezken, emekli amiraller bildirisi tartışmaların odağına oturdu.
Ve her konuyu olduğu gibi, bu olayı da siyah-beyaz mantığı ile tartışmaya başladık.. Bildiriyi bir kısmımız “doğru” bir kısmımız “yanlış” buluyoruz. Bildiriyi imzalayanlar, bazılarına göre “103 ihtilalci”, bazılarına göre “103 yurtsever”. Amiralleri bazıları “Rus’çu” yapıyor, bazıları “ABD’ci”. Zevzek diyen de var, kahraman ilan eden de…
Amiraller bildirisi lehinde ve aleyhinde sosyal medyada yorum yapanların çok azının bildiriyi ön yargısız okuduğuna inanıyorum. Tartışmaya katılanlardan Montrö anlaşmasını inceleyen ise yok gibi. Ama buna rağmen, insanlar mensup oldukları grubun kanaat önderlerinin görüşler doğrultusunda görüş paylaşmaktan geri durmuyor.
Bu bildiriden "darbe iması" çıkaranların bildiri metnine ilgili ciddi bir eleştiri ileri sürdüklerine şahit olmadım. Darbe iması suçlaması genellikle şekle ilişkin ve şu üç konuda yoğunlaşıyor;
1)Bildirinin 103 (104) Emekli Amiral tarafından "Emekli Amiral" unvanları kullanarak imzalanması.
2)Bildirinin daha önce ihtilal ve muhtıra beyannamelerini hatırlatır şekilde "Yüce Türk Milletine" diye başlaması.
3) Bildirinin gece yarısı servis edilmesi.
Ben de emekli olan insanların, yazışmalarında, kimlik kartlarında eski unvanlarını kullanmalarını çok etik bulmam. Ayrıca defalarca tekrarlanan askeri darbeler ve muhtıralar nedeni ile bildirilerde askeri unvanların kullanılması hoş olmadığı gibi akılcı da değil. Ama ben burada bildiriyi kaleme alanların asker olmaktan ziyade “denizci” olduklarını ve deniz hukukunu bildiklerini vurgulamayı hedeflediklerini düşünüyorum. Ama böyle bir açıklamada askeri unvanların kullanılmasını da “Kurmay” aklıyla bağdaştıramıyorum.
Ancak, Montrö anlaşmasını telaffuz edemeyen, konusunu dahi bilmeyen herbokologlar, “Yeliz”ler, boynu kalınlar bu konuda ahkâm keserken konuyu en iyi bilen amiraller bu konuda görüşlerini tabii ki açıklayabilirler. Açıklamalılar da. Ama yöntem bu olmamalı. Emekli deniz subayları aralarına denizcilik konularına hakim sivilleri de alarak “Deniz Stratejileri Derneği”, “Mavi Vatan Vakfı” vb. adlarla STK’lar kursalar, denizcilik konusunda çalışmalar, araştırmalar yapsalar. Çalışma sonuçlarını yayımlasalar daha doğru ve yararlı olurdu. Kimse de darbe çığırtkanlığı yapamazdı.
Bildirinin "Yüce Türk Milletine" diye başlamasını ihtilal iması olarak kabul edemem. Bu görüş “Türk” adını hiçbir yerde kullandırtmamaya yeminli bazı çevrelerin şuuraltının yansıması. Türk Milletine hitaben kaleme alınan bir bildiride "Yüce Türk Milletine" denmeyecekti de; “Türk-Kürt-Arap Halkımıza” mı denecekti? “Anadolu Halkına” mı denecekti?
Bildirinin gece yarısı servis edilmesi de ihtilal iması olarak değerlendirilmiş. Gerekçesini bilemem ama gece yarısı servis edilmesine ben de bir anlam veremedim… Bir gazeteciye yaptıkları açıklamaya göre; büyükelçiler bildiri yayınlayınca biz niye duruyoruz diyerek bildiri hazırlamışlar ve zamanlamasına dikkat etmemişler. Bunların hepsi kurmay. Ben eskiden kurmayları “stratejik zekâsı olan, her şeyi ayrıntısı ile düşünen insan” olarak değerlendirirdim. Bu açıklama doğruysa; "ört ki ölem". 104 emekli amiral düşünün ki, bu bildirinin zamanlamasını da sonuçlarını da düşünmemişler. Büyükelçiler yapar da biz niye yapmayız diye çocukça bir gerekçeyle bildiriyi kaleme almışlar.
Deniz hukukunu en iyi bilen meslek mensupları olduklarını düşünen emekli amirallerin bu ön kabullerinin etkisiyle, Montrö anlaşmasının ortadan kaldırılmasının sakıncalarını belirttikleri ve bir amiralin tekkede cübbe ile çekilen fotoğrafını eleştirdikleri bildiri metninde ihtilali ima eden değil tek cümle, tek kelime göremedim. Amirallerin bildirisi bir hafta önce emekli büyükelçilerin kamuoyuna açıkladıkları metine göre çok daha yumuşak. Ama yukarıda belirtilen hususlar bildiriye tepki gösterilmesine neden oldu.
Bildiriye gösterilen tepkilerin bir kısmı, siyasi mağduriyet algısı yaratmaya, toplumsal hafızadaki vesayet odaklarını hatırlatmaya yönelik. Olayı antidemokratik gördükleri için tepki gösterenler de var, tepki göstermezsem “anti demokrat” olarak nitelendirilirim endişesi ile tepki verenler de var.
Ülkenin belli başlı siyasetçileri bu konuda demeç verince savcıların soruşturma başlatmasını, kuvvetler ayrılığının yerleşemediği bir ülkede normal saymak gerekir…
Ceza hukukunda suça teşebbüsten bahsedilebilmesi için öncelikle suç işleme kastı olması gerekir, ayrıca suçun işlenebilirliğinin mümkün, vasıtaların elverişli olması gerekir. O suçu işleyecek kişilerin o suçu işleyebilecek yetenek, yetki ve araçlara sahip olmaları gerekir.
Emekli Amiraller ihtilal yapabilirler mi? Adı üzerinde emekli; yetkisiz ve herhangi bir yaptırım gücleri yok. Bildiride yalnız denizcilerin imzası var. Türkiye’de yalnızca denizcilerin yaptığı, hatta denizcilerin ön planda olduğu tek bir darbe veya darbe girişimi var mı? Mesela 1960 Darbesi sonucu oluşan MBK’nın 38 üyesi arasında 3 tane Denizci vardır. Bunlardan iki tanesi de komitede denizci de bulunsun diye MBK’ya alınan Harp Akademisi öğrencisi genç subaylardır.
Özetle emekli amiraller ihtilal yapma ve yaptırma yeteneğinden yoksunlar.
Çok daha ağır olan “Emekli Büyükelçiler bildirisine” hiç tepki vermeyen iktidar partisi yetkilileri, Amiraller bildirisi üzerinden mağduriyet algısı oluşturmaya çalıştılar. Bazı muhalefet liderleri de olaya tepki göstererek ne kadar demokrat(!) olduklarını gösterdiler.
Cumhurbaşkanının konuya ilişkin konuşmasında nispeten yumuşak bir üslup kullanması, “Montrö Sözleşmesinden çıkılmasının söz konusu olmadığını”, “Tekkedeki Amiral görüntüsünün doğru olmadığını” söylemesi, gözaltılara rağmen olayın kısa sürede kapanacağının bir işareti sayılabilir.
Benim için bu bildirinin en çarpıcı yönü, emekli amirallerin önemli bölümünün emeklilik sonrası lojmanlarda oturmaya devam ettiğini öğrenmem oldu. TSK Konut Yönetmeliğinde emekli olan personelin lojmandan çıkmasına amir olmasına karşılık, MSY: 319-8 numaralı yönerge ile Emekli Amiral ve Generallere lojman tahsisine imkân sağlanmış. (Ancak ilginçtir, bu yönergeye internetten ulaşmak mümkün olmuyor) 2002’de iktidara gelirken seçim bildirgesinde “Lojman Saltanatına son vereceğiz” iddiasını dillendirenlerin yirmi yıldır bu saltanatın sürdürülmesini engellemek için parmaklarını oynatmamaları bir yana bu saltanatı güçlendirmeleri de işin başka bir boyutu.
Merak ediyorum FETÖ’den emekli edilenler de lojmanda oturmaya devam ediyor mu?
Basında yer alan haberlere göre bildiriye imza koyan emekli amirallerin lojman hakları kaldırılmış. Ama yetmez emekli general ve amirallere tanınan bu ayrıcalık tamamen kaldırılmalıdır.
Uzun yıllardır bazı kesimlerin hedefinde olan Türk Silahlı Kuvvetleri, bu bildiri ile bir darbe daha aldı, bir taraftan kime hizmet ettiklerini bilmeyen (?) emekli amiraller, bir tarafta “aslan demokratlar(!)” Türk Ordusunu bir kez daha hedef tahtasına koydu. Korkum o ki; bir zamanlar, vatansever her Türk gencinin okumak için can attığı askeri okullara talep azalacak, bu okullar Türk Devletini ele geçirme arzusundaki bölücü, cemaatçi, tarikatçı yapılardan yetişenlerin rahatlıkla girebildiği yapılara dönüşecek.
Benim merak ettiğim bir konu daha var; emekli amirallerin açıklamalarına demokrat tepki koyanlar, Emekli General Adnan Tanrıverdi’nin Cumhuriyeti, Türklüğü ve Atatürk’ü hedef alan faaliyetlerine, tekkedeki amirale neden tepki göstermezler? FETÖ’nün faaliyetleri ve 15 Temmuz darbesi Türkiye’de vasiyet odaklarının değiştiğini gösterdi. Tarikat ve cemaatlerin ihtilal yapabilme ve ihtilal yönlendirme ihtimali, TSK’nin emir komuta zinciri içinde ihtilal yapabilme ihtimalinden çok yüksek. O nedenle artık demokratlık, tarikat ve cemaatlerin devlet içinde yapılanmasına karşı konan tepkiyle ölçülmeli… Ve gerçek demokratlar asıl tepkiyi sarıklı amirale koymalıydı.