Eğer 68 kuşağı Türk milliyetçileri ve solcular Kabataş sahilinde ABD askerlerini aynı anda beraber denize gömselerdi Arap sevici siyasal İslamcı güruhun bugünkü gibi Türkiye Cumhuriyeti değer ve kazanımlarına musallat olma şansı olmayacağı gibi Türk milleti bugün daha çağdaş, daha modern ve hatta ayakları yere basan akılcı imana sahip üretken bir toplum olurdu.
Türk milliyetçisi birisi olarak empati yaptığımda aklıma geleni paylaşmak istedim. Umarım solcularımız da benzer empatiyi yaparsa karabasan gibi Türk milleti ve devletinin üzerine çökmüş "Arap sevici Siyasal İslamcı vesayet"i yerle yeksan edebiliriz. İlk seçime kadarki süreç bu empatiyi yaparak organize olabilmemiz için son şansımız. Bunu başarabileceğimizi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde kısmen gösterdik, devamının gelmemesi için hiç bir neden yoktur.
Türk milliyetçileri ve solcuları birbirleri ile kavga ettirip kırdıranlar bir başkalarını da analarının koynunda nadasa tabi tutarak Türk milleti ve devletinin istikbali üzerinde tahakküm kurmak için elverişli zamanı kolladılar sonra da bulduklarında kullandılar ve ne yazık ki muvaffak da oldular.
Sonuca razı mıyız; elbette değiliz. Millet ittifakı, milliyetçi ve solcuların karşılıklı yaptıkları empati ile oluşmuş ruh halinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Son günlerde Türk milliyetçiliği üzerinden Suriye ve göçmenler meselesinin yoğun şekilde gündeme getirilmesinin nedeni de; bahsettiğin ruh halinin ortak sinerjisine yapılmak istenen bir sabotajdır. Duygularımızın zafiyetimize dönüşmesine müsaade etmeden olup bitenleri sükunetle ve suhuletle takip etmek durumundayız. Türk milliyetçileri olarak komünistlere hep "Allahsızlar" dedik ama "Müslümanca" emeğin hakkını, adalet ve hukukun üstünlüğü arayışlarını görmezden geldik; ne garip ki aynı anda Müslüman bildiklerimizin de "Gavurluklarını" görmezden geldik. Velhasıl kelam; biatın esir aldığı iradelerimiz nedeniyle bir türlü kendimiz olamadık. Bu suallerin aynısını solcular da sorarsa muhakkak aynı tesbitleri yapacaklardır.
Ne mutlu bana ki; bu akıl, izan ve izah dışılığa itiraz ederek önce biatı red edip sonra özgür düşüncesini ortaya koyabilen demokrat Türk milliyetçisi olmayı, kendim olmayı başarmışlardan birisiyim.
Tanrı Türk devletini ve milletini korusun.
Bir Ümit Özdağ vak'ası daha
Devlet Bahçeli öyle yapar, Ümit Özdağ böyle yapar, sonuç; her ikisi de her zaman görevlerini yaparlar.
Nedir o?
Türk milliyetçiliği hareketinin; devleti yönetmeye talip olacak kadar özgüvene sahip olmasına ve büyümesine mani olmak, olağanüstü şartlarda devletin savunumu için asgari düzeyde ihtiyaç duyulan varlığını da daim kılmak...
Millet İttifakı'na 'sarı muhalefet' diyen Ümit Özdağ, her ne hikmetse Türk milleti, başına musallat edilen ekonomik krizle boğuşup ekmek ve geçim kavgası verirken; bir muhalefet partisi ve onun lideri olarak AKP hükümetine ekonomik kriz üzerinden niçin bir çift söz yüklenmez de sadece ve sadece Suriye ve göçmenler meselesine odaklanır? Oysa ki; devletin bekası anlamında AKP ve Erdoğan'ın içine düştüğü çıkmaz nedeniyle her isteneni vermeye teşne durumlarının yaratacağı vahamet Suriye ve kaçak göçmenler meselesinden daha mı az önemde?
Dedim ya; İYİ Parti ile özgüveni artan, devleti yönetmeye talip olan Türk milliyetçilerinin paçasından tutup aşağıya çekmek. Buna müsaade etmeyeceğiz, inanmış ve adanmışlığımızla yolumuza devam edeceğiz.
Ensar-Muhacir'lik şartları değişmiş hükümler de gerçersizdir
Asil Türk milletiyiz; vatanımız, milletimiz için fedakar, vefakar, cefakarızdır. Analarımız "Hele misafirlerimiz karınlarını bi doyursunlar sonra yemeğinizi yersiniz" der açlığımıza tahammül gösterip, sabretmemizi ister. Misafir odalarımız vardır; yıllarca atıl vaziyette tutarız; aile dışından misafirlerimize özel hizmet sunmak için.
Bu kadar misafirperveriz ama evimize aldığımız, hizmetine amade olduğumuz, aşımızı paylaştıklarımızın ihanetlerini kabullenerek sineye çekmek gibi bir mecburiyetimiz olmadığı gibi bunu kabullenecek kadar da keriz değiliz.
Misafire karşı oldukça cömerdiz ama misafirin de misafirlikte geçireceği gün sayısı bellidir. Arsız misafire tahammül edilebilecek gün sayısı da bellidir. Amma velakin sınır aşıldığında uygun bir dille "s.tir ol git" demesini de bilmek lazım ama işin bu kerteye gelmesini de hiç istemeyiz, zira yedirdiğimiz ekmeğin hatırı var deriz. Dolayısıyla misafir misafirliğini bilmeli işi "s.tir ol git" deme sabırsızlığına taşımamalı.
Evimize giren çıkana bakınca ev bizim ev olmaktan çıkmış. Biz sobaya odun, sofraya aş taşıma, bostana su bağlama, ahırda inek sağma, ormanda odun kesme derdindeyiz; misafirlikten çoktan çıkmış, işgalci konumuna geçmiş arsız ve yüzsüz misafir ise benim odamda benim nargilemi çekiyor; elbette ''Yeter artık, def ol git'' demek anamın ak sütü kadar hak ve helaldir artık.
Hele bir sandık gelsin; Be hey muhterem seni de getirdiklerini de beraber göndereceğiz. O gün sen de onların muhaciri olur beraber gidersin.
Briketten evler yapılırken; olur ya gün gelir belki muhtarları da olursun, muhtarlık ofisini de yaptırmayı unutma.
Ensar olmak keriz olmak değildir. Ensar olmayı da, muhacir olmayı da gerektirecek şartlar ortadan kalmıştır. Bu şartlar ortadan kalktığı içindir ki; Türk milletinden alınıp onlara verilen artık gasp hükmündedir, her lokma haramdır. Evin içi dururken dışarıya vermek hak da değil, hukuki de değil.
Esat muhacir dediğin insanlar için genel af ilan etti sen bir defa olsun "Bu insanlara dokunmayın, biz de yardımcı olalım yerlerine yurtlarına dönsünler" diyerek Suriye ile bir diyaloğa girmedin. Senin inadının bedelini ne o insanlar ne de Türk milleti ödemek zorunda değiliz.
Millet İttifakı daha neyin arayışında?
Gerek CHP yönetimi veya lideri gerekse İYİ Parti yönetimi veya lideri bugünkü konjonktürde muhalefet vicdanının tek adayı Mansur Yavaş olduğu halde hala adayımız kim olsun arayışı içindeyseler....
Bundan tek bir anlam çıkar; ya AKP iktidarını ve Erdoğan'ın tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesini onlar da istiyorlar, ya da; Mansur Yavaş'a bilmediğimiz kişisel husumetleri olmalı, onun için(!)
Yahu sokak "Mansur Yavaş" diye bas bas bağırıyor hala daha neyin arayışında ve bekleyişindesiniz Allah aşkına?
Değerli dostlar lütfen samimiyetime inanın; Mansur Yavaş ismini kesinlikle ideolojik taassupla önermiyorum sokak böyle söylüyor, kamuoyu vicdanı böyle bir bekleyiş içinde.
İmamoğlu, İstanbul başarısını adeta kendi hanesine yazarak, oradan güç alıp kafasına göre özel programlar yaparak adeta Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı'nın sürdürmekte olduğu stratejiye rağmen kendisi adına farklı bir adaylık süreci sürdürmekte. Bunun son örneğini Rize gezisi ile daha iyi anlamış durumdayız.
İmamoğlu şunu bilmeli ki; İstanbul seçim başarısı Erdoğan karşıtlığının yani konjonktürün bir başarısıdır. O gün o seçimlerde Erdoğan karşıtlığının adayı olarak meşe odunu dahi gösterilmiş olsaydı yine aynı seçim ekibinin aynı inanmış ve adanmışlığı ile aynı sonuç elde edilebilirdi.
Cumhur İttifakı'nın trol ordusunun çalışma usulünü ve üslubunu hale çözemediyseniz; çok özür dilerim ama meramımı anlatmak için kullanmak zorundayım; yuh olsun size. Adamlar tüm medya organlarında adeta yalvarıyorlar; Millet İttifakı'nın adayı İmamoğlu veya Kılıçdaroğlu olsun diye. Bunun anlamı Mansur Yavaş olmasın da kim olursa olsun demek değil midir?
İmamoğlu'nu Erdoğan'ın siyasetteki sol versiyonu olarak görüyorum. Siyaseti bir tüccar mantığı ile yapıyor, sol jargona da o kadar vakıf birisi değil. Öyle ya; tüccar sadece kazanmayı düşünür ve biraz da bencildir. Adaylığına itiraz ediyorum, olursa da içimden çalışmak gelmez.
Kılıçdaroğlu'nun; bakın sadece "dürüst" demiyorum, "dürüstlüğüne kefilim" diyecek kadar kendisine güveniyorum ama Türkiye gerçeğini, sosyolojik yapımızı bilenler olarak Cumhurbaşkanı adayı olması durumunda Erdoğan karşısında ne yaparsak yapalım kazandıramayız. Kılıçdaroğlu bunun çok iyi farkında ama ideolojik taassuplarını inatla sürdüren Kemalist damar Kılıçdaroğlu'nun aday olmasını istiyorlar, Kılıçdaroğlu doğal olarak "Ben kazanamam" diyemediği için İmamoğlu da CHP'deki bu zafiyeti kendi lehine kullanmak istiyor, tabiri caizse kafasına göre takılıyor. CHP'de ikinci bir Muharrem İnce vakasına doğru gidiliyor. Umarım Meral Hanım böyle bir sürece katkı sağlamaz, göz yummaz. Meral Hanım şunu da bilmeli ki; İmamoğlu'nun yüzünde gördüğü aynı şeyleri biz İYİ Parti tabanı olarak görmüyoruz.
Sözüm gözlem ve tespitlerime değer verenleredir; Millet İttifakı'nın adayı Mansur Yavaş olmalıdır.
Not: Bu arada Mansur Yavaş dahil, seçim tarihi kesinleşene kadar aday isminin açıklanmaması gerektiği şeklindeki görüşümde ısrarcıyım.
''Türkçülük Günü''nden ''Milliyetçiler Günü''ne evrilme
Aslında Türk milliyetçiliği Hareketi'nin Erdoğan ve AKP'ye entegre olması süreci "Türkçülük günü"nün "Milliyetçiler günü" olarak anılması kararı ile başlanmıştı; üstelik de bunu rahmetli Nihal Atsız'ın mezarı başında utanmadan, sıkılmadan yaptılar.
Hangi gerekçeye binaen böyle bir değişim ve dönüşüme ihtiyaç duyuldu; ciddi şekilde sorgulanması hiç yapılmadı. Şahsi kanaatim o ki bu isim değişikliği, BOP projesi dahilinde programlanmış bir aşamaydı. Öyle ya; soruyoruz niçin "Türkçüler günü"nden "Türkçülük" kaldırıldı da yerine "Milliyetçiler" kondu. Buradaki "Milliyetçilik" hangi kimliğin milliyetçiliği; soruyorum. Oldu olacak Birleşmiş milletler nezdinde kutlanan beynelmilel bir anlamı olsun mademki "Türklük" vurgusu rahatsızlık yaratıyor.
Bugün 3 Mayıs "Milliyetçiler günü" değil, "3 Mayıs Türkçüler günü"dür. İnadına Türk milliyetçisiyiz, İnadına Türkçüyüz.
Türkçülüğümüz bir ırkçılık değil, yüksek düzeyde Türk olmanın onur ve şerefini üzerinde taşıma şuur ve bilinci ile buradan güç alma halidir. Kesinlikle başka kimlikleri öteleme ve aşağılama sözkonusu değildir.
Mehmet Soral