Basit bir soğuk algınlığında bile doktor tavsiyesine uymadan, verilen ilaçları kullanmadan hemen şifa bulmak zordur. Daha ağır sağlık problemlerinde ise hasta ve hasta yakınlarının çok disiplinli hareket etmeleri beklenir.
Yüksek enflasyon da halkın alım gücünü düşüren ve ekonominin sağlığını bozarak ağır sonuçlar yaratan bir hastalıktır.
Tedavisi zor olduğu için önce iyi doktora ihtiyaç vardır. Eğer daha önce yanlış tedavi görmüş bir hastaysa, düzelebilmesi için bir de çok donanımlı geniş bir heyetten destek almasına ihtiyaç vardır. Söylenenlerin de harfiyen yerine getirilmesi gerekir.
Şimdi bizim hastalığımızın tedavisine yardımcı unsurların adını koyalım:
- Enflasyonun sadece faizi artırarak düşürülemeyeceğini, zaman alacak disiplinli bir süreç gerektirdiğini yaşayarak gördük.
- Para ve maliye politikaları arasında uyum olmalıdır. İlki sıkılaştırma yönlü, ikincisi büyüme amaçlı yürütülürse halat çekme yarışına benzer. Mesafe alınamaz…
- Enflasyonu düşürmek için samimi istek olması gerekir, sözle düşmez.
- Kamu harcamalarında tasarruf yapmayan bir ekonomi maça yenik başlar.
- Hatalı enflasyon hedeflemesi yanlış tedavinin ana nedenidir.
- Para politikaları gerçek enflasyona göre planlanmaz ve uygulanmazsa gereken fayda sağlanamaz.
- Reel faizi sürekli eksi olan ekonomilerde para altına ve dövize yönelir, yeterli mevduat toplanamaz. Normalin üzerinde para bastıkça da dövize olan talep artar. Bütün bunlar da kur artışına ve maliyet enflasyonuna katkı yapar.
- Evet dünyada arz yönlü; enerji ve gıda kaynaklı yüzde 10’u geçmeyen enflasyon yaşandı ve zamanında yapılan müdahaleler ile de düşüşe geçti. Demek ki bizim yüzde 65’lik enflasyonu küresel piyasalara bağlamak temelden yanlıştır. Kaldı ki, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre dünyada gıda fiyatları 2023 yılında yüzde 10,1 gerilerken, TÜİK’in yılbaşından sonra açıkladığı enflasyon verilerine göre ise bizdeki gıda tüketici fiyatları bir yılda yüzde 72,1 artış göstermiştir. İşte bize özel tedavisi zor durum budur.
- Bu kadar yüksek enflasyon bize özel bir durum olduğuna göre; aşırı talep, kur farkı ve bozulan enflasyon beklentileri nedenlerine odaklanmak gerekir. Ancak eş zamanlı olarak seçim ekonomisinin de işin içine girmesi şansızlıktır.
- Tüketim patlaması da yanlış yorumlanabiliyor. Bunu yaratan tüketicinin güven eksikliğidir. Enflasyona karşı korunmak amacıyla küçük tasarruflar banka yerine mutfağa yatırılıyor. Kilerler; sıvı yağ, bakliyat, konserve, makarna, baharat, şeker, çay, reçel, bal, zeytin, dondurulmuş ürün, kağıt ürünleri, deterjan ve temizlik ürünleri gibi dayanıklı temel ihtiyaç maddeleri ile dolduruluyor. Bu beklentiyi kırmadan talep enflasyonu düşmez.
- Üretici güveni de eksikse yukarda belirttiğim gibi her kesim kendi tedbirini alır ki, buradan da hayırlı sonuçlar çıkmaz. Güven sorunu yatırımları ve üretimi engeller. Bırakalım gelmesini beklediğimiz yabancı sermayeyi, yerli sermaye bile son yıllarda olduğu gibi yurt dışındaki yatırımlarını artırmaya başlar.
- Yüksek enflasyon dönemlerinde sadece gelir dağılımı bozulmaz, spekülasyon iştahı da artar. Nitekim şimdiye kadar yeterince örneğini verdiğim aynı ambalajdaki ürünler; piyasada yüzde 50-60 fazla fiyatla satılabiliyor. Bu yüksek enflasyonun getirdiği kötü bir fiyatlandırma alışkanlığıdır ve engellenemediği müddetçe mücadelenin önündeki en önemli engeldir.
- Yalnız burada gözden kaçabilecek bir husus daha var. Büyük tüketici kitlesinin sürekli düşen satınalma gücü ekonomideki hareketliliği eninde sonunda yavaşlatır, bu da büyümenin olumsuz etkilenmesine sebep olur.
- Kayıt dışı, enflasyonla mücadelenin yakıtsız kalmasıdır. Üzerine düşülmesi vergi gelirinde artış sağlayabilir ve bu durum bazı destekler konusunda yönetimin elini güçlendirebilir.
- Ülkemizde yaşanan bütçe açıkları da enflasyonist etki yaratmaktadır. Hem de nasıl büyük bir etki olduğuna rakamsal olarak bakalım. 2022 yılında 143 milyar lira olan bütçe açığı 2023 yılında yüzde 862 artışla 1 trilyon 375 milyar lira oldu. Bu rekor bütçe açığının enflasyonu yükseltmesi dışında bir de kamu borcunu artırması yönünde olumsuz katkısı vardır.
Sonuç olarak; enflasyonun mevcut şartlarda düşemeyeceğini yukarda nedenleri ile anlattım. En önemlisini ise sona bıraktım. Aşırı döviz ihtiyacımız her an devalüasyon kararını tetikler. Devalüasyon, hükümetin aldığı bir kararla resmi döviz kurunu yükseltmesi ve ulusal paranın değerini yabancı paralar karşısında düşürmesidir. Peki hükümetler bu yolu neden tercih ederler?
Devalüasyon, yerli ürünlerin fiyatlarını yabancı para cinsinden ucuzlatarak, onları yabancılar için daha ucuz hale getirir, bu da ihracatı özendirerek döviz kazandırıcı etkide bulunur. Peki devalüasyon yaşandığında enflasyon yükseleceğine göre yetkili otorite ‘enflasyonla mücadele’yi mi, yoksa ‘devalüasyon’u mu tercih eder? Elbette ikincisini...
Dolayısıyla enflasyonu değil tek haneli orana, yüzde 20 seviyelerine düşürebilmek bile kısmen doğru politikalarla 6-7 senemizi alır. Ancak kamu kesimindeki israf azaltılarak, moral değerler artırılarak diğer yapılacaklara sıranın gelmesi sağlanabilir. Tersi ise ümitlerin azalmasına ve dezenflasyon sürecinin gecikmesine neden olur.
Bir yanlış anlamanın daha önüne geçelim…
Dezenflasyon; yüksek enflasyondan düşük enflasyona geçiş sürecini ifade eder. Yoksa dalgalı seyir izleyerek ve baz etkisiyle zaman zaman yüzde 65’den yüzde 55’e düşmesini değil...
Enflasyonun bu kadar yüksek olduğu ülkede, tüketici güven endeksi hesaplamasında kullanılan tüketici eğilim anketlerinde de görüleceği üzere vatandaşın kafası karışıktır. Pek çok soruya kolay cevap bulamaz. Dolayısıyla yukarda belirttiğim hususlar düzelmedikçe, kaygılar ortadan kaldırılmadıkça ve beklentiler iyileştirilmedikçe enflasyon kalıcı olarak düşemez.