Yazının başlığını anlamsız bulanlar olabilir. Zira ülkemizde yüksek enflasyonun yıpratıcı etkisinden şikayetçi olmayan kimse bulunmuyor. İşlerin kötü olduğundan bahsetmeyen ticaret erbabına da kolay kolay rastlanmıyor.
Peki o zaman enflasyonun nimetleri kimlere yansıyor?
Medyada her gün yer bulduğu şekilde; fahiş fiyat uygulayanlara, stokçulara ve kalite ile oynayanlara…
Bizler de elden geldiğince zaman zaman gündeme getiriyoruz.
Reel geliri sürekli düşen tüketicinin bu fırsatçılara isyan etmesi ve cezalandırılmalarını istemesi haklı bir talep olarak öne çıkıyor.
Şubelerinde 10 gün süreyle tuvalet kağıdı satmadıkları halde depolarında yeterli stok bulunduranları da, raflarında toz şeker ve ayçiçek yağı olmadığı halde depolarında bu ürünlere ait stok tutanları da görüyor ve duyuyoruz.
Esasen bu tabloları izlemek tüketiciye sevimli gelmediği gibi o kadar da gerekli bir çalışma olmadığı kanaatindeyim.
Zira şirketlerin finansal tabloları her şeyi söylüyor zaten…
Nasıl mı?
- Önce brüt kâr marjlarına bakmak gerekiyor. Devamında, önceki senelere ait oranlarla da karşılaştırmak yeterli oluyor.
Örneğin 3 puan brüt kâr artışı yanında, artmayan faaliyet gider oranına rağmen esas faaliyet kâr marjının da tırmandığı görülebiliyor. Elbette aynı zaman diliminde rekabetin zorlaması sebebiyle brüt kâr kaybına uğrayan perakendecileri de finansal tablolarından izlemek mümkün oluyor.
- Enflasyon dönemlerinde ilk hesaplanacak veri stok tutma süreleridir. Stok yönetiminde başarısını kanıtlamış bir perakendecinin iki yıl öncesine göre stok tutma süresi 14 gün artmışsa mutlaka geçerli bir sebebi olmalıdır.
- Bunu öğrenmek için ikinci bakılacak yer ödeme vadeleridir. Eğer aynı perakendeci ödeme vadesini artırmadığı halde stok tutma süresini artırmışsa; stok yükünü tedarikçiye değil tüketiciye taşıtmış demektir. Böylece zamsız stokların zamlı raf fiyatlarıyla ek kâr aracına dönüştürüldüğünü rakamlar söylemiş oluyor.
Elbette stok tutma süresini artırmadığı gibi ödeme vadesini de 11-12 gün düşüren perakendecileri de izliyoruz. Bu şekilde de tedarikçi ile ‘kazan-kazan’ ilişkisinin devreye girdiğini ve hem etik hem ticari hem de sonuna kadar helal kazancın oluştuğunu çok açık izliyoruz. Erken ödeme iskontosu şekliyle...
Özel sektör şirketlerini finansal tablolarından tahlil edip eleştirirken, kırmızı ette Ramazan öncesi bir defada yüzde 48 zam yapan Et ve Süt Kurumu’nu görmezden gelmek adil olmazdı.
- Konumuz sadece yapılan büyük fiyat artışı değildir.
- Olayın sunumu da sorunludur. ESK Genel Müdürü Osman Uzun, et zammını açıklarken, "Çok uzun kuyruklar oluşuyordu. Bu nedenle fiyatları artırdık" dedi. Genel Müdür’ün talebi azaltmak için bulduğu formüle bakar mısınız?
Yani kuyruk oluşturup görüntüyü bozan tüketiciye gereken uyarı yapılmış oluyor. Peki Et ve Süt Kurumu’nun amaçları arasında böyle bir şey var mı?
İktisadi Devlet Teşekkülü olan Et ve Süt Kurumu’na, "Devletin genel hayvancılık politikası çerçevesinde, hayvancılık sektöründe düzenleyici ve destekleyici bir rol üstlenmesini temin etmek, piyasa ekonomisi kuralları içerisinde sektörde tam rekabet koşullarının tesisine katkıda bulunarak kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda kamu yararını da gözeterek faaliyetlerini sürdürme" görevi verilmiştir.
Dolayısıyla ilgili kurumumuzun ‘piyasaya uymak’ gibi bir misyonu yoktur.
Tam tersine; Ana Statü’de yukardaki şekilde belirtildiği üzere, ‘hayvancılık sektöründe düzenleyici ve destekleyici bir rol alması’ uygun görülmüştür.
Demek ki artan fiyatların peşinden gitmek yerine fiyat istikrarı sağlayacak çözümler üretilmesi gerekiyordu.
Nasıl mı?
Örneğin kendi halkımıza yetmeyen kırmızı etin Katar’a ve İran’a ihracatına itiraz ederek, karar alıcıları bilgilendirmek ve yönlendirmek asli görev oluyordu. Yoksa halkın ‘et alamaz’ duruma gelmesinden sonra ihracatın kısıtlanması bir şey ifade etmiyor. Çünkü tedbir zamanında alınıyorsa ancak tüketici koruma altında sayılabilir. İş işten geçtikten sonra değil...
Ayrıca her Ramazan öncesi sun'i fiyat artışlarına karşı verilen mücadeleye de sekte vurduğu için bu zammın zamanlaması ve ölçüsü uygun olmamıştır.
Bu yazıyla eş zamanlı olarak yapılan görev değişikliğinde; yeni atanan Genel Müdür Mustafa Kayhan’a başarılar diliyorum.
Asıl olan Türk halkının enflasyona karşı korunması olduğuna göre bütün kesimlerin bu yöndeki mücadeleye destek vermeleri en önemli vatandaşlık görevidir.
Bu ortamı fırsata çevirmek isteyenlerin ise ilgili kamu kurumlarına bildirilmesi aynı amaca dönük ve asla ihmale gelmeyecek olan bir davranış şeklidir.