FETÖ kökü dışarıda, acımasız, kurum ve kuruluşların hücrelerine kadar sirayet etmiş bir terör örgütü… Aynı ahtapot gibi… Sadece dinci, muhafazakâr yapılanmalara, tarikatlara, cemaatlere değil; sağcı, solcu, liberal, Kemalist bilinen kurumlara, futbol kulüplerine, hemşehri derneklerine kadar bir virüs gibi sinmiş, sinme teşebbüsünde bulunmuştur… Sadece kurumlara mı? Siyasette etkili büyük ailelerden girmediği aile kalmamış demek bile mümkün… Hasan Sabbah’tan bu yana bu coğrafyanın gördüğü en lanet yapılanma…
İşin ilginci, bu yapılanmayla birlikte hareket etmeseler bile, tarihi süreçte onlara sempati ile bakmamış siyasetçi o kadar az ki… Hele eleştirebilenler, iki elin parmaklarını geçmez…
FETÖ çoğu insanın, özellikle yetkili ve etkili makamdakilerin yakınındakilere bir şekilde bulaşmış. Adamın ya oğlu, ya damadı, ya kayın biraderi, ya yakın arkadaşı FETÖ’cü. Doğu toplumlarında aile çok önemli… FETÖ’cü aile fertlerini korumak isteyen bir kısım görevliler, bazı faaliyetleri/olayları/kanıtları görmezlikten gelebiliyor. Hatta olaylara tüm iyi niyetiyle bakmasına rağmen, ilişkileri gözünü perdelediği için göremiyor…
Böyle olunca da mücadele garip bir hale bürünüyor…
FETÖ’nün yayın organı Zaman gazetesini okuyan sıradan memur işten atılırken, Zaman’ın İngilizcesinde yazanlar Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, üniversite rektörü olabiliyor... Sahibi de Kurul üyesi...
Bir yüksek bürokratın özelleşen bir kurumdan getirip unvan verdiklerinin hepsi FETÖ'cü diye işten atılır. O bürokratın tam yetkili olarak görev yaptığı kurum en fazla FETÖ'cü tasfiyesinin yapıldığı kurum olarak dikkat çeker, ama o bürokrata verilen ceza Merkez Valisi olarak atanmasıdır...
Düzenlendikleri tarihlerde yasal olan FETÖ’cü organizasyonların toplantılarına katılan kamu personeli FETÖ'cü diye işten atılırken; FETÖ'nün en büyük organizasyonunu olan "Abant Platformu"nun müdavimleri bürokrasinin zirvesinde yer alır...
Masasında örgüt liderinin kitabı bulunan kamu görevlisinin işine son verilir, ama bir çocuğuna Fethullah, diğer çocuğuna Gülen ismini veren Vali FETÖ'cü olmadığı için görevine devam eder...
Yüksek rütbeli subaylar dışında 15 Temmuz darbe girişiminin organizatörlerinden tespit edilebilen yalnızca Sakarya Üniversitesinde öğretim üyesi olan Adil Öksüz’dür. Adil Öksüz'ü 1994 yılında araştırma görevlisi olarak Sakarya Üniversitesine alan ve okulda himaye eden isim FETÖ’nün firari sanıklarından eski Dekan Prof. Dr. Suat Yıldırım'dı. Öksüz'ün 2003 tarihli "Ceza Hükümleri açısından Tevrat ve Kuran" adlı tezinin tez danışmanı Suat Yıldırım’dır… Öksüz’ün tezini kabul eden jüri üyeleri arasında Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Doç. olan Ali Erbaş da vardır… FETÖ’nün en önemli platformlarından biri olan KADİP/Kültürlerarası Diyalog Platformunun yönetim kurulu üyesi olan, Abant Platformunun katılımcılarında Ali Erbaş… Ve o Ali Erbaş 15 Temmuz’dan sonra FETÖ ile mücadeleyi en sıkı yürütmesi gereken kurumların başında yer alan Diyanet İşleri Başkanlığının başına getirilir…
Kardeşi, babası, oğlu FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle, kamu çalışanları suçun şahsiliği ilkesine rağmen memuriyetten atılırken, kardeşi, oğlu, damadı FETÖ’den tutuklu kişiler; Büyükelçi, Bakan, Cumhurbaşkanlığı Kurul üyesi atanabilir…
Çocuklarını FETÖ okullarına gönderen memurlar “FETÖCÜ” oldukları işten çıkarılırken, FETÖ okullarından mezun olanlar “Bakan” olabilir.
Bank Asya’da hesabı olan kamu personelinin görevine son verilirken, Bank Asya’nın eski yöneticileri Merkez Bankası'nda çok kritik bir üst göreve, bir başkası da ekonominin en önemli koltuklarından birisine, SPK başkanlığına atanabilir.
TBMM bünyesinde kurulan FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu da derinlemesine bir inceleme yapmamış/yapamamış, Susurluk Araştırma Komisyonu'nun gösterdiği basireti gösterememiştir. Dağ fare doğurmuştur.
Cumhurbaşkanımızın isabetli bir şekilde yorumladığı “tabanı ibadet, ortası ticaret, tepesi de ihanet” amacında olan bu örgütün tabanını oluşturan kesim büyük ölçüde cezalandırılırken, örgüt sayesinde milyonlarına milyonlar katanların büyük bölümüne bir şey olmamış, tepedeki hainlerin ise ancak 15 Temmuz günü suçüstü yakalananları cezalandırılabilmiştir…
FETÖ ile mücadele adına onlardan boşalan makamlara başka tarikat mensuplarının atandığı iddiaları gittikçe artmıştır.
Her siyasi grup kendine yakın bulduğu FETÖ’cüleri koruyup kollamaktan geri durmamıştır.
Siyasi saiklerle FETÖ’ye karşı ortak tavır sergilen(e)memiş, FETÖ siyasi rakiplerimizi karalamakta kullandığımız bir kara boyaya indirgenmiştir…
Anlaşılan o ki; FETÖ ile mücadele bu minval üzerine devam edecektir...