Devrin bilgi ve teknoloji devri olması hasebiyle, bu başlığı "akıl oyunları" olarak atamamayı zul sayıyorum. Siyaset; toplumu onları en iyi yönetebileceğinize inandırma, ikna etme veya bu mihvalde algılarını yönetme adına ortaya koyduklarınızın totalidir.
Zamanla anlam genişlemesi olmuş ve bilimle daha sarmaş dolaş hale gelen siyaset, "yönetim bilimi" gibi daha anlamlı bir hâl almıştır.
Tabi bu işi yapan birilerinin olması da 'siyasetçi veya politikacı' gibi sıfatsal kimliklerin ortaya çıkmasına sebep oldu...
O dönemlerde politikacı, halkın temsilcisi olan,belli bir beklentisi olmayan ve birçok çocuğu olan kişi olarak tasvir edilirdi. Yani, kişisel bir hırs güdmeyen, şahsi beklentiler için bu göreve talip olmayan ve bütün çocukları kendi çocuğu gibi gören, düşünen, onların iyi yarınlarını, iyi hayat yaşamalarını prensip edinen kişidir "politikacı"...
Zamanla maalesef kendi anlamını en çok yitiren, deforme olan, bir yerde yozlaşan iş "politikacılık" oldu...
Siyaset veya politika "küçük insanların oynadığı büyük gölge oyunları" haline evrildi...
Tehditle yönetilen, paye ile yön değiştirebilen, mevki ile susturulan, ekmek ile korkutulan ve maalesef iktidar gücü ile satın alınan "kişiler" politikacı hüviyeti alarak binlerce yıl önceki tabir veya tasvirlere karşı mahcup duruma düşmemize vesile oldu.
Oysa ne güzel ve güven duyulan masum bir işti politikacılık... Topluma adanmış bir beyin, beden ve ikbal...
Bu yozlaşmanın en belirgin halini bugün Türk siyasetinin "hakim ve hüküm" gücü olan AKP bize sunuyor..
Uzun süre yol arkadaşlığı yaptığı FETÖ yapılanmasının öğretileri ile toplumu, ülkeyi, siyaseti yönetme ve yönlendirmeyi siyaset, politika olarak görüyor, netice almayı da politikacılık sayıyor..
5 milyona satın aldığı şahsa 100 bin lira da bahşiş takıyor ve eline tutuşturduğu mektubu "okumasını rica mihvalinde emrediyor"...
Öyle ki adamcağıza bir 50 bin daha ikram buyursa "ben diye başlayıp ağır hakaretler içeren cümleler kurdurabilecek".
Çünkü açığını yakaladı... Zaafını buldu. Çünkü AKP siyaseti "kendi vekilini, kendi belediye başkanını, kendi başbakanını" tehditle, şantajla, yargıyla, uydurma delille, yalan yanlış ithamla yok eden bir hal aldı.
Düşünün daha dün "terörist" diye toplumun önüne attıkları muhalif vekile, kendi rozetlerini takmakta bir beis görmeyen "siyaset ve siyasetçi" tabiri caiziyle karşı karşıyayız..
Bugün; 'Benden olmayan kötüdür, haindir, siyasetçi değildir, en iyi benim siyasetim ve siyasetçim' diyen anlayış; dün, 'benden olan yürür, tabi olan uçar, öven yolunu bulur ve benden olan en iyi Müslümandır' diyen zihniyetin öğretileriyle hareket etmektedir...
'Aman sus... Aman dikkat et... Aman başına iş gelir' diye topluma yaydığınız korku da 'dokunan yanar'a varacak kadar toplumu korkuyla biata zorlayan yapının öğretileridir...
Ve... İdeolojisine, kimliğine, kişiliğine bakmadan, önemsemeden sırf zaaflarını, açıklarını bularak insanları kendinize tabi etmeniz de o malum yapının öğretilerinden ibarettir...
Benim derdim "siyaset ve siyasetçi" kimliğini kişisellikten kurtarıp toplumsallaştırnak..
Çünkü benim 2 tane değil 'milyonlarca çocuğum var'...