Türkiye’de 1968’den beri Filistin’e destek yürüyüşleri yapılır...
İlk Filistin’e destek mitingleri solcular düzenlemişlerdir.
1978’den sonra Filistin’e destek mitingleri genelde dinci grupların kontrol ve yönlendirilmesi ile yapılmaya başlamıştır...
1990’lı yıllardan sonra bazen ülke genelinde, bazen yerel olmak üzere her yıl Filistin için onlarca bazı yıllarda yüzlerce miting ve gösteri yapılmıştır.
1980’de Konya’da yapılan Kudüs Mitingi, 1980 darbesinin en önemli gerekçelerinden sayılmasına karşılık, bu Miting için dava bile açılmadı. Ülkücü ve devrimci gençler hapislere atılırken, bu mitingi düzenleyen siyasi anlayışın önü 1980 darbesiyle açıldı...
2010 Yılında hem İsrail’i protesto etmek hem de Gazze’ye insani yardım götürmek amacıyla tamamen sivil gönüllülerden oluşan yolcuları ile seyir halinde olan Mavi Marmara gemisine 31 Mayıs 2010’da İsrail komandoları saldırdı. Bu saldırıda 9’u Türk 1’i ABD vatandaşı öldürüldü.
Geçen hafta da, İsrail’in devlet terörü sonucu, Mescidi Aksa’da gerçekleşen kanlı olayları protesto etmek amacıyla pek çok şehirde binlerce insan, ellerinde Filistin bayraklarıyla yasaklara rağmen –emniyet güçlerinin hoşgörüsüyle- sokaklara dökülerek İsrail’i protesto etti…
Ülkemizde ve bazı İslam ülkelerinde elli seneyi aşkın süredir, çeşitli adlarla “Filistin’e Destek ve İsrail’i Telin” mitingleri yapılıyor. Ama İsrail kan dökmeye doymuyor. Mazlum Filistin halkı sürekli katlediliyor...
Bir sonuç alınamasa da protesto eylemleri önemlidir. Tepkiler dile getirilir, olaya toplumun dikkati çekilir, duyarlılık oluşturur... Ama bir şartla; protestocular, protestoyu niye yaptıklarını bilecekler.
Pekiyi bizim protestocular bu zulümleri yapan İsrail’in nasıl kurulduğunu, biliyorlar mı? Ben bildiklerini sanmıyorum. Bu konuda bir yazı kaleme almak için klavyenin başına geçtim. Sonra aklıma 2009 yılında kaleme aldığım “Gazze Dramında Türkiye’yi Görmek” başlıklı yazımı hatırladım... Ve o yazıyı aynen yayımlamaya karar verdim. Türkiye’de sorunlar ve sorunlara neden olan kafalar değişmeyince, o sorunları anlatmak için yeni yazılar yazmaya da gerek kalmıyor.
Gazze Dramında Türkiye’yi Görmek
Gazze’de kan var, acı var, gözyaşı var...
Gazze, yaklaşık yüz yıldır Filistin’de yaşanan dramın belki de son perdesi…
Vatansızlaştırılan Filistin halkı, son iki sığınağından birisi olan Gazze’den de muhtemelen çıkmak zorunda kalacaklar…
Ama İsrail Devletinin Arz-ı Mevud’a, Vaat edilmiş Topraklara yürüyüşü, başka toplumların başka insanların acısı pahasına devam edecek...
Gazze Dramının oluşumunu anlayabilmek için İsrail’in Nasıl Kurulduğunu bilmek gerekir…
İşte size İsrail’in kuruluşunun kısa Kronolojik Tarihi...
6.Kasım.1882 tarihinde Samarya’da Yahudilerin Filistinlilerden aldıkları topraklar üzerinde ilk Yahudi kolonisi (Zihron-Yakop) kurulur.
7.kasım.1883 Ekron Tarık kolonisi kurulur.
14 şubat 1896 Siyasi Siyonizmin kurucusu Thedor Herzl (1850-1904) tarafından Yahudilerin Filistinde bir Yahudi devleti kurmasını öngören ve bu devletin nasıl kurulacağını belirten “Der Juden stat” (Yahudi Devleti) adlı kitabını yayınlar. Kitaba alt başlık olarak “Eğer İstersen O masal değildir” cümlesi seçilmiştir.
Herzl kitabında, Yahudilerin bir millet olduğunu ve bir devlet kurması gerektiğini, gerekirse silah da kullanılmasını, dünyada etkin Yahudi medyasından ve Yahudi sermayedarlardan yararlanılması gerektiğini belirtir. Çıkacak bir Dünya Savaşında Türkiye’nin parçalanmasını ve bundan Yahudilerin yararlanması gerektiğini ifade eder. Gerektiğinde, hedefe varmak için her türlü mali imkânın seferber edilmesi gerektiğini vurgular ve “Hedefe varmak için her yol mubahtır” tezini işler.
Tagabücher adlı kitapçığında ise “Filistin topraklarının asıl sahiplerinin elinden yavaş yavaş geri alınmasını ve asla geri satılmamasını” teklif eder.
4 Haziran 1897 tarihinde Siyonist Merkez Teşkilatının yayın organı “Die Welt” (Dünya) gazetesi yayın hayatına başlar. Gazetenin başlığında 6 köşeli yıldız ortasında da Mısır’dan İstanbul’a tüm Ortadoğu’yu kapsayan bir harita vardır.
1900 yılı itibariyle Filistin’de tarımla uğraşan Yahudi köylerinin sayısı 20’ye çıkmıştır.
1908 yılında Siyonist Teşkilatı tarafından, Yahudileri Filistin’e yerleştirmek amacıyla "Filistin Toprak Geliştirme Fonu" oluşturulur.
1920’de ise İlk Yahudi Şehri Tel Aviv Filistin Sahilinde kurulur.
1917'de Filistin'de 56 bin Yahudi, 644 bin Filistinli Arap yaşarken, 1922'de Yahudi sayısı 83.794’ye Arap nüfusu 663 bin’e, 1931'de ise Yahudilerin sayısı 174.616, Araplarınki 750 bin’e ulaşır.
İngiliz, Amerikan, Fransız, Güney Amerikalı Yahudi zenginler kesenin ağzını açarak toprak satın almak için özel banka ve konsorsiyumlar kurarlar. Siyonist toprak stratejisine en yüksek mali destek 1919-1939 yılları arasında ABD'den gelir. Siyonist mali kurumlar şebekesinin öncülüğünde Anglo- Palestine Bank oluşturulur. Siyonist örgüt, 1920'lerde bir emlak bankası, birçok mahallî kredi bankaları kurulur...
1936-1939 arası Filistinliler büyük bir başkaldırı ve isyan çıkarırlarsa da geç kalmışlardır. Güçlenen Yahudi toplumu ve organizasyonlarının desteklediği İngilizlere yenilirler. Bundan sonra Yahudi toplumuna silah akmaya başlar. Filistin köylerine karşı saldırı, baskın ve katliamlarla geri kalan toprağı da ele geçirirler ve mazlum desteksiz Filistinlileri kendi topraklarından sürmeye başlar...
15 Mayıs1948'de de, İsrail kurulur...
İsrail mevcut topraklarla yetinmez. Sürekli genişleme stratejisi güder. 1967 Yılındaki Arap İsrail savaşları (6 gün savaşları) sonucunda, Sina yarımadası ve Golan Tepeleri, 1973'de de Gazze’nin büyük bölümünü ele geçirir.
İsrail'in Gazze katliamının temelinde “Vadedilmiş Topraklar”a sahip olma hedefi yatmaktadır.
Vaat edilmiş toprakların Nil’den Fırat’a kadar uzanan coğrafya olduğunu bilen bir Türk’ün Gazze’de dökülen kan için döktüğü gözyaşının içine, torunlarının geleceği için dökülen damlalar da karışıyordur şüphesiz...
Zaman zaman kendi kendime soruyorum;
“Nil’den Fırat’a Büyük İsrail”, ”Megolo İdea” ve “Büyük Ermenistan” hayallerinden haberdar olan bir insan, yabancılara toprak satışını kolaylaştıran düzenlemelere (Tapu Kanunu, Köy Kanunu, Maden Kanunu, Petrol Kanunu vs...) destek vermişse Gazze için ağlamaya hakkı var mıdır?
Müslümanlar'ın Endülüs’de yaklaşık 700, Sicilya’da 500 sene hükmetmelerine rağmen bugün o topraklarda hiç Müslüman bulunmadığını, 800 senelik hâkimiyet sona erdikten sonra Balkanlarda neredeyse Müslüman Türk kalmadığını bilen bir insan, Vakıflar Yasası'nda yapılan değişiklikleri onaylıyorsa “İnsanlar Topraklarından sürülmesin” demesi inandırıcı mıdır?
Stratejik kuruluşlarımızın, telefon şirketlerimizin, bankalarımızın “özelleştirme” adı altında yabancılara satışına destek veren bir insanın, Gazze için ağlarken “Soba borusundan yapılmış silahlarla İsrail Ordusu ile savaşılmaz ki” demesi kendi basiretsizliğimizin ilanı değil midir?
Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenmesi karşılığı oluşacak tarım arazisinin 49 yıllığına İsrail şirketlerine verilmesine, GAP’taki tüm tarımsal ihalelerinin İsrail’in kazanmasına tepki göstermeyenler, meydanlarda “Kahrolsun İsrail” diye bağırırken, İsrail Bayrağını yakarken, acaba vicdanları ile de hesaplaşıyorlar mıdır?
İsrail’in, ne kendi halkına ve ne de yabancılara toprak satışına izin vermediğini, İsrail topraklarının yüzde 80’4’ünün devlete; Yüzde 13’6 sı Yahudi Ulusal Fonu’na kalan yüzde 6’sının da İsrailli Yahudi vatandaşları ile Arap asıllı İsrailliler'e ait olduğunu bildikleri halde, yabancılara toprak satışını savunan, “aldıkları toprağı götürecekler mi?” diyebilen siyaset esnafları, Gazze hakkında heyecanlı nutuklar atarken neler hissediyordur?
Yoksa bir tiyatroda mıyız? Tüm aktörlerin timsah gözyaşları döktüğü?
Anlaşılan o ki, vicdanlarımız kararmış…
Ellerimiz gibi,
Kömür karası…
Açıklama: Yazıyı kaleme aldığım tarihlerde Soma ve Karaman’daki kömür madeni kazaları yeni olmuştu. Son iki satır, o olaylara bir göndermedir...