Haber izlemeyeyim diyorum olmuyor, çünkü çok çabuk kandırılıyorum, iyi niyetimden hemen inanıyorum.
Öyle essah gibi anlatıyorlar ki, bunu nasıl yapıyorlar şaşırıyorum.
Hal böyle olunca yalan söylemezler zannediyorum.
Doğru haberi alacağım medya kuruluşu da benim kuruluşunda yok.
Ceza vermeyeyim diye anlaşma koşullarına uyuyorum şimdilik, kuzu kuzu.
Ortak Ses'e ara sıra bir şeyler yazdığım için de, haberleri, gündemi izlemek şart oluyor.
Yoksa yedi yirmidört müzik kanallarını izlerdim.
Ara sıra kalkar Ankara havaları döktürürdüm. Ayağıma da pek gider, kostak kostak, usul usul.
Ancak sanatın yanı sıra yazı yazma sanatını da seviyorum doğrusu.
Bu yüzden kanal kanal gezerek haber izliyor, karşılaştırma yapıyorum.
Elbette tüm gazeteciler gibi ben de haber kaynağımı açıklamam. (Zorlarlarsa kanalın adını veririm hiç şüphesiz tabii)
Espri bir yana, kaç bağımsız medya kuruluşu kaldı şunun şurasında?
Sabah gün ışımadan kalkıyorum, öyle yazı yazmak kolay değil.
Gözlerimi oğuştura oğuştura, henüz uyanamasam da, kahvaltı bile etmeden televizyonun karşısına geçiyorum.
Elimde akıllı, ama çoğu kez benim yazmak istemediğimi yazan, beni etkisi altına alan telefonum. Televizyondan herkese selam gönderen özellikle annelere selâmını kelâmını eksik etmeyen gazeteci arkadaşımı pür dikkat izliyorum.
Kendisine haber konusunda çok güvenirim.
Anlattığı, ara sıra muhalefet şerhini koyduğu haberleri dört gözle takip ediyorum.
"Bu kadarı da olmaz ama" diyor.
'Doğru, olmaz' diyorum, kafamı aşağı yukarı hafif hafif sallayarak onaylıyorum.
O neee Afşin / Elbistan Termik Santrali'nin filtre takması şöyle dursun, filtre takmak konusunda duyarlı olan ve iktidara geri adım attıran halk, röportajda diyor ki; "Değil filtre takmak, önce iki bacası çalışırken, şimdi tam kapasite çalışıyor."
"Duman soluyoruz"
"Bakın babam kanserden öldü, ben hastayım, torunum da mı ölsün"?
"Nereye gidelim? Okul fabrikanın çok yakınında, nereye taşıyalım"?
Gerçekten yaşamda, her şeyde bir gariplik yok mu?
Olması gerekenin tam zıttı oluyor bu ülkede.
Öyle değil mi?
Neden?
Filtre takmak zorunlu olunca, ceza uygulanacağını bile bile dört bacayı devreye sokup, tam kapasite çalıştırmak da neyin nesi?
Kiminle dalga geçiyorsunuz?
Kime kafa tutuyorsunuz?
Kanun, yasa, ceza hak getire.
Masum halkı zehirlemeye devam. (Hesap soran yok nasılsa)
Her şey halk sağlığının zararına.
Kendilerini savunurken sanırsam sa (sanırım) hasta garantili hastahanelere hasta hazırladıklarını, tam destek, tam kapasite çalıştıklarını savunacak bu yüzsüzler ordusu.
Bunun yanı sıra siyasiler ne yapıyor peki?
Hava. (çakarlı hava solumak istiyorlar.)
Yani havayı zehirleyen, halkı bile bile ölüme sürükleyen fabrikaların filtresiz, havalı mı havalı, dava adamları.
Havaları çok.
Çakarlı araçları kaldı bir tek eksikleri, her şey tas tamam istedikleri gibi.
Ağzım vallahi açık kaldı, koca koca dava adamıyız diyenlerin, çakarlı araç savunmasını duyunca.
Aman efendim mafya babalarında bile varmış bu çakarlı araçlardan.
Kim çakıyor bunlara?
Hiç kimse tabii.
Çakarlı araçlarla millete çaka, çaka, geziyorlar.
Sonuçta sorsanız herkes dava adamı.
Neyin davasını güdüyorlar?
..........?
O belli değil.
Herkesin davası kendine.
Halkın sorunlarını, yaşam koşullarını değiştirmeyi dava edinen çok az sayıda siyasi var.
Bülbülün gül ile har davası var da, sizin davanız neyin davası? henüz bilmiyoruz.
Koca koca puntolarla yazarlar, biz de anlamadan okuruz.
"O bir Dava adamı".
"Milletin adamı"
Hangi millet? O da belli değil.
Vaay bee dava adamı hımmm.
Sonra bir bakarsınız adam davasını holdinglerin para babalarının geleceğine satmış, zenginlerin davasının adamı olmuş.
Ne davası, ne davası oldu şimdi bu?
Para davası.
Halkının yanında, mazlumun sesini duyuran dava adamları var mı?
Var elbette.
Ama meclisten duyuramıyorlar seslerini.
Meclis tek sesli bir meclis oldu çünkü, çok sesli görünse de.
Önergeler havalarda uçuşuyor, davaları yalnız kendilerinin siyasi ikbâli olanların oylarıyla reddediliyor.
Ortada o zaman dava mava kalmıyor.
Halktan yana hiç bir önergeye sıcak bakmıyorlar, geçmiyor da.
Neden? niçin? niye? (Bu soruların yanıtları önemli, sorun )
Havalar bin beşyüz ama.
Çakarlı araç tek problem.
Öyle itibar harcamalarını daha gündeme taşımıyorum.
O ayrı bir yazı dizisi söz konusu.
Ya hu millet aç, aç kardeşim.
Havalı, çakarlı araçlar havanızı artırır anladık.
Hani bir reklam vardı hatırlar mısınız?
Çakar çakmaz çakan çakmak.
Tamam halk olarak size bir çakmak boynumuzun borcu olsun.
Davası kalmamış, konuma göre konum alan, değişen dava adamları.
Siz unutsanız da biz hatırlatırız.
Türk, davasını unutmaz.