“Gafil gezme şaşkın; bir gün ölürsün. Dünya kadar malın olsa ne fayda?” diye başlar bir türkümüz. Bugünlerde yeniden takıldı aklıma. Oysa yarına çıkamama olasılığı, doğduğumuz günden beri geçerli idi. Bir virüs sayesinde kısmen de olsa gafletten uyanmaya başladık.
İyi de bu virüs nereden çıkmıştı? Bilgi ağlarında dolaşan videolara bakılırsa; kimine göre Fransa’dan; kimine göre Çin’den; kimine göre Amerika’dan çıkmıştı... Nereden çıkarsa çıksın buralara gelmişti. İsrail’de de bundan ölen olmamıştı nedense?
Dahası, bizim Hıfzıssıhha Kurumu’nda da bundan korunmaya ve tedavi etmeye yönelik bir hazırlık olmadığı için bizim ülkemizde de binlerce insan öldü; milyonlarcası mağdur oldu.
Virüsü üretenler neden üretmişti acaba? Kendilerinden aktarılanlara göre “Dünya nüfusunu 500 milyon’un altına düşürecekler” de ne olacaktı?
Kimine göre “kendi dinlerinden olmayanları yok etmek için” dinlerin ve mezheplerin merkezinden başlattılar salgını. Bundan böyle kendilerinin istedikleri tek tip inanışa ve davranışa sahip insanlar üretecekler idi. Bir zamanlar söyledikleri gibi “İbrahim dini” adına yapıyorlarsa: Kur’an, Ala Suresi 19. Ayet, bu konuda: “Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki kitaplarda, İbrahim ve Musa'nın kitaplarında da vardır” diyordu. Ali İmran 68’de de:
“Gerçekten İbrahim Aleyhisselâm’a insanların en yakını, zamanında ona bağlı olanlarla şu Peygamber (Hazreti Muhammed Aleyhisselâm) ve ona iman edenlerdir (müminlerdir). Allah müminlerin yardımcısıdır” diyordu.
Hz. İsa’nın 61/6. Ayetteki: “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı; benden sonra gelecek ve adı çok övülecek; övgülere layık olan elçiyi müjdeleyiciyim” sözü; “Şüphesiz bu Kur’an, İsrâiloğulları’na üzerinde anlaşmazlığa düştükleri pek çok konuyu açıklamaktadır” mealindeki Neml 27/76 Ayeti de, Hz. Musa’yı ve Hz. İsa’yı izlediğini söyleyenlere bir uyarıydı aslında.
Araf 7/157. Ayet de şöyle idi: “Onlar ki, ellerinde Tevrat ve İncil`de tanıtılmış bulacakları Rasul`un, o Kitap Ehli`nden olmayan peygamberin izinden gidecekler; (o peygamber) onlara iyiliği emredip kötülükten sakındıracak, temiz ve yararlı şeyleri onlara helal kılıp pis ve zararlı şeyleri onlara yasaklayacak; sırtlarına vurulmuş olan yüklerini indirip öteden beri (özgürlüklerine) vurulan zincirleri çözecek. Sonuçta ona inanan, onu el üstünde tutup destekleyen ve ona yücelerden bahşedilen ışığın ardına onunla birlikte düşenler kurtuluşa erenler olacak.”
(Maide 5/3)’te “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim” diyor. Ali İmran 3/85’te “Kim İslam'dan başka bir dine yönelirse onun dini kabul edilmeyecektir. O ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır” diyordu. Kısacası din adına çalışmış olmaları boşa gidecekti; Allah’ın Kitabı’ndan anladığımıza göre.
- Kimine göre aşı satıp çok para kazanmak için üretmişlerdi. Bu kadar insanı öldürdükten sonra kazanılan parayı, kasalara mı koyacaklardı Lord Teshlid gibi?
- Lord Teshlid, İngiltere’nin en zengin adamlarındandı, Zaman zaman devlete bile borç veriyordu. Malikanesinde oldukça büyük ve korunaklı bir odayı servet kasası olarak kullanıyordu.
Bir gün hazinesine girdi ve yanlışlıkla kapıyı üstüne kapattı. Oda çok özel inşa edildiği için, ne kadar bağırıp çağırdıysa, yardım istediyse de sesini kimseye duyuramadı. Zaman zaman eve gelmediği için, evdekiler arama ihtiyacı hissetmedi.
Günler sonra cesedi bulunan Lord, bir şekilde parmağını kesmiş ve kanıyla şu cümleyi yazmıştı: “Dünyanın en zengin insanı, açlıktan ve susuzluktan ölüyor!”
- Evlatlarına yüklü bir miras bırakmak için mi yaptılar acaba? Öyleyse “babanın, oğlundan kaçacağı” o kıyamet gününden haberdar değillerdi.
- Kimine göre de 60 yaş üstündekileri öldürüp yaşlı nüfustan kurtulacaklardı. Emekli aylığı ve bakım masrafından tasarruf edeceklerdi. Oysa derneklere, vakıflara bağış yapmak, miras bırakmak isteyenler, Sosyal Güvenlik Kurumlarına bırakırlarsa yaşlılara, dul ve yetimlere, iş kazası vb nedenlerle engelli olanlara hem maddi destek sağlanmış olurdu hem de sağlık giderleri karşılanmış olurdu. (Ki benim niyetim budur.)
- Kimine göre de “birileri ölümsüzlüğü; zamanda yolculuğu bulmuştu”. Bu durumda Dünya, yalnızca onların ve çevresindekilerin olsun istiyor olmalılar ki; onlar için bir duamız var: “İnşallah o ölümsüzlük aşıları ile para kasalarının bulunduğu odalarda kalırlar da, sonsuza dek o paralarını ve aşılarını yerler.”
Kendimize söylenecek söz yok mu? Var tabi.
Atatürk: “…Türk’ün yaşama kudreti, Şamanlık denen sihirbaz ibadetinin dar ve ruhsuz kalıbında cevherini işleyemezdi. Ona başka bir umman lazımdı. Türk bunu, İslam’da buldu” demiş. Meal çalışması yaptırmış. Kur’an’ı anlamamızı kolaylaştırmıştır.
Evrenin, insanların ve dinin sahibi Allah katında din, İslam (yani Kur’an’da yazılı olanlar) idi. Bizim yapmamız gereken de Kur’an’da anlatılanları doğru anlayıp başkalarına da doğru olarak anlatmak ve kuralların uygulanmasını sağlamaktır.
Türkler’in bir bölümünün Mani dinini seçmesi 763 sonrası olduğu gibi bir bölümünün Yahudiliği seçmesi de o dönemlerde; yani Hz. Muhammed’in İslam’ı tebliğinden sonra olmuştur. Araplar, iç savaşlar ile birbirlerini ve peygamber torunlarını öldürmeselerdi; İslam'ın, barış ve huzur dini olduğunu anlatsalardı; Dünya da İslam'ı, peygamberin anlattığı şekilde öğrenirdi. O zaman Dünya’yı gerçekten adaletle yönetirdik. Bu tip virüsleri, zulümleri önceden fark eder önlemini alırdık. Tedavisini biz yapardık.