Son iki haftamız katledilen gazeteci Cemal Kaşıkçı’ya dair haberleri izleyerek geçti. Devletin imkânlarının ne kadar geniş olduğunu, istendiğinde birçok bilgiye ulaşmanın mümkün olduğunu gördük. Suudi ekipler, geliş saatleri, kullanılan araçlar, çıkış saatler vs. hepsi kayıt altında. Öyle geniş ve doyurucu bilgiye sahip olundu ki Suudiler cinayeti itiraf etmek zorunda kaldılar. Devletin bu çalışması mutlak takdiri hak ediyor ve görmezden gelinemeyecek önemli bir başarı.
Bir yandan görüntüleri izlerken diğer yandan içten içe “ülkemde katledilen değerli insanlarımıza bu çaba gösterildi mi acaba?” diye çok düşündüm.
Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi değerlerimizi yitirdik ancak bunlardan bugünün iktidarını sorumlu tutamayız. Muhtemelen “derin” bir yerlerde tüm kanıtlar karartılmış, çözümlenmez hale getirilmiştir. Birkaç tetikçiye yüklenen suçun asıl sahipleri geçmişin karanlığında görünmez olmuştur. Ancak teori üretmek mümkün.
Ancak mevcut iktidar zamanında yaşanan elim cinayetlerin ne kadar aydınlatıldığı uzun bir tartışma konusudur. Tübitak mühendisleri, önemli bilim insanlarının bindiği uçağın düşürülmesi ve tabi ki Muhsin Yazıcıoğlu’nun katli!
Muhsin Yazıcıoğlu yaşamını siyasette geçirmiş çok değerli bir liderdi. Lider olmanın ötesinde hemen her kesimin saygısını kazanmış önemli bir devlet adamıydı. Cinayeti birçok “bilinmezi” ve “şüpheyi” içeriyor. Düşen helikopterden 112 acil servisi arayan TGRT muhabirinin anlattıkları ve bulunduğunda çenesinin kırık olması (çenesi kırılan insanlar konuşamaz), bir devlet yetkilisinin Yazıcıoğlu’nun hastanede olduğuna dair beyanı, TGRT muhabirinin cep telefonu sinyalinin yamacın ters tarafında aranması (sinyaller genelde 15 metre hata payıyla bulunur), köylülerin ifadeleri, helikopterden bir şeyleri söken askerlerin görüntüleri vs…
Bazıları “kaza” derken çoğunluk “cinayet” olduğu görüşünde. Ben de cinayet olduğunu düşünenlerdenim. Olayın arkasında FETÖ olduğunu iddia edenler var. Doğru da olabilir. Bu durumda FETÖ’nün neden Yazıcıoğlu’nu hedef aldığı üzerine düşünmek gerekir. Sağda gelecek vaat eden ve herkesin saygısını kazanan bir lideri öldürmek kime yarayacaktır? Devlet olayın üzerine hakkıyla, yeteri kadar gitmiş midir? Devlet yetkilisinin “Muhsin Yazıcıoğlu hastanede” beyanı ardından hastanenin güvenlik kameraları incelenmiş midir? Kamuoyu bu soruların yanıtlarını yıllardır bekliyor.
Eğer kaza değil de cinayetse, en az Suudilerin Kaşıkçıyı katletmesi kadar ele yüze bulaştırılmış, kanıt ve soruların her yere saçıldığı bir cinayet olduğunu düşünüyorum. Tipi her şeyi örtmediği gibi kar üzerinde izi sürülebilecek büyük ayak izleri var ancak hangi nedenle üzerine yeterince gidilmediği ayrı bir soru işareti.
Cinayetse ve ardında FETÖ' varsa, devlete düşen görev tıpkı Kaşıkçı cinayetinde olduğu gibi azimle bu olayın üzerinde çalışmak, failleri ve olay örgüsünü ortaya çıkarmak olmalıdır. Aksi halde “cinayetin kime yaradığı” sorusu sorulmaya devam edecek, bu da devleti ve devletin önemli isimlerini şüphe altında bırakacaktır.
İki vak'anın (Kaşıkçı ve Yazıcıoğlu) aydınlatılması arasındaki asimetrik yaklaşım düşünen, merak eden, olayların aydınlatılmasını isteyen herkes için büyük soru işaretleri taşıyor.
Ve devlet Yazıcıoğlu’nun katledilmesi üzerinde yeterli çabayı göstermez, failleri ve emri verenleri ortaya çıkarmazsa zehirli soru kendiliğinden oluşacaktır...
“Saklamak istediğiniz bir şey mi var?”