Geçtiğimiz gecelerden birinde evimizde eşim Hikmet ile film izliyoruz. Hava soğuk. En güzeli sıcacık evde televizyonda film keyfi... Adı “Gecenin kanatları” Güzel bir film. Seksen darbesi döneminde annesi ile babası gözlerinin önünde öldürülen “Gece” adlı bir kız çocuğunun yaşadığı travmayı ve o travma ile büyüdüğünde intikam duyguları içinde canlı bombaya dönüşmesini anlatıyor...
Filmde bağlı olduğu örgüt kızı eylem yapacağı semtte bir eve yerleştiriyor. Her şey planlı... Apartman sakinlerine o dairede oturan Aysel ablanın kız kardeşiyim diye tanıtıyor kendini. Pek kimse ile konuşmuyor açık vermesin diye. Semte ilk geldiğinde yaşadığı bir sıkıntı anında ona yardım eden delikanlı kapıcının oğlu çıkıyor ve kız mecburen arada bir onunla bir kaç cümle konuşuyor. Derken zamanla aralarında duygusallık başlıyor...
Film böyle sürüyor... heyecanlı... Eylem zamanı gelince örgütten birileri kızın beline bombaları sarıyor ve eylem yapacağı yere gidiyor...
Pat! Bizim de elektrikler gidiyor...
Mum ara... yak... otur karanlıkta on beş dakika... derken geliyor...
Film sürüyor... anlaşılan aksilikler olmuş kız patlatamamış bombayı... Örgütteki en abiler oğlanla olan durumu anlamış kıza öfkeleniyorlar. “Bu işte aşk olmaz” diyorlar. “Çocuğun başını belaya sokma, bizi de riske atma” Kız posta koyuyor “Bana güvenmiyor musunuz?” diyor... heyecan sürüyor...
Pat! Bizim eletrikler gene gidiyor...
Bu gidip gelmeler bir kaç kez daha sürüyor. Hep de en heyecanlı yerinde... bir filmi ağız tadı ile seyrettirmediler anlayacağınız... İzmir yarımada ilçelerinin ne yazık ki yıllardır kaderi böyle... Trafolar yetmiyor... Nüfus her geçen gün artıyor... Gelenlerin pek çoğu İzmir'in kışı az diye ya klimaya, ya elektrik sobasına yükleniyor; ya da ev büyükse ısı pompası denen elektrikli kalörifer ile ısınıyor. Dolayısı ile de bu elektrik kesilmeleri sık sık oluyor.
Yıllardır doğuda kullanılan kaçak elektriğin faturasını bana sormadan keyfince alan devletim nedense batıda artan ihtiyaca göre trafoyu yenilemiyor... gücünü yükseltmiyor...
Geçen gün facebookta gördüm. El oğlu yapmış gene. Doğal elektrik üretimine çözüm bulmuş. Metal bir ağaç yapmışlar ve metal yapraklar. Çok hafif bir rüzgarla bile sallanan bu yapraklar elektrik üretiyormuş. Bu ağaca ‘Rüzgâr Ağacı’ diyorlarmış. 12 Mart 2015’te bu ağacın bir örneğini Paris’in ünlü meydanı Place de la Concorde’a dikeceklermiş. Uzmanlar diyor ki ister bahçene koy, ister balkonuna, istersen de çatına... İşte ne HES'e gerek var, ne de RES'e... Çevreci... doğayı koruyor... Kimseye zararı yok...
Bu kaçak elektrik konusunda tüketiciye haksız alınan bedelin geri ödeneceği kararı alındı ya... Uyanık olan, üşenmeden gidip şikayetle geri isteyene ödeyeceklermiş fazla aldıkları tutarı. Ama eğer sesin çıkmıyorsa, cahil ya da konudan habersizsen, yolunu yordamını bilmiyor ya da üşengeçsen; sana onayın olmadan cebren aldıkları bu paraları iade etmeyeceklermiş!..
Hukuktan pek anlamam. Ama benim bildiğim kadarı ile bir suç işlendiği zaman eğer mağdur “Ben şikayetçi değilim” dese bile devlet peşini bırakmıyor ve cezasını kesiyor. Peki bu konuda neden kendi haksızlığını düzeltmiyor?.. Suçlu devlet... mağdur halk!..
Ben şimdi diyorum ki... Kardeşim beni uğraştırmayın... Pek çok merci ve evrak peşinde koşturtmayın. On yıllık alacağım karşılığında benim bahçeme bu ağaçtan bir tane dikiverin. Eksiği varsa ödeyeyim... Nasıl siz on yıl bizden para aldınız, şimdi de biz size on yıl borçlanıverelim... Ne olur yani...
Hülya Sezgin/ hulyasezgin@hotmail.com