Birçok insan yaşananları, olayları ve insanları demir attıkları çağdan yola çıkarak yargılıyorlar. İşin ilginç tarafı; bu durum yaşla ilgili değil. Genç yaşta olup kendisini yüzlerce yıl önceye bağlayan, çapasını dedesi yaşında olanlardan daha da geriye saplayanlar var. İnanç (dinsel ya da ideolojik), edinilen metodoji ve körleştiren aidiyet duygusu etkili oluyor.
Yobaz ırkçının teki Şeyh Said tartışması açıyor. Aynı kafadan bir başka yobaz meclis kürsüsüne çıkıp Atatürk’e ve millete küfreder gibi “eyalet sistemi tartışılmalı” diyor. Can Ataklı denen, dilinin ayarı olmayan bir başkası kalkıp şehit babasına “lan” diyerek hakaret edebiliyor. Benzer durumları o kadar çok yaşıyoruz ki… Erdoğan hep geçmişe sapladığı çapanın çerçevesinde konuşuyor. Biraz açalım.
İnsan zihni veriyi alır, işler ve rol modellerinin de örnekliğiyle kendine bir yaşam biçimi seçer. Değer yargıları ve inançları bunların ışığında (ya da karanlığında) oluşur. Hızlı solcu ağabeyler için çapanın atıldığı yer Marx, Lenin, Sovyetler, Çin vs. dir. Dünyaya oradan bakarlar. Çapanın bulunduğu yer yargılanamaz, sorgulamaz mutlak doğruların var olduğu yerdir onlar için. Bir adım sağa ya da sola gidemezler. Dünya ve çağ ne kadar dinamik olursa olsun o çapa atıldığı yerden milim oynamaz. On beş yaşında komünizmin eski sürümüyle tanışan ve oraya bağlanan gençler için de durum farklı değildir. Çoğu zaman 80’lik ideologlardan daha fanatik olurlar. Aynı durum dinciler, tarikatçılar için de geçerlidir. Yaşlılar geçmişe göre daha yumuşakken gençler delikanlılık etkisiyle daha fanatik ve keskin olurlar. Çevrenize baktığınızda bunların birden fazla örneğini ete kemiğe bürünmüş olarak görürüsünüz.
Uyum sağlamak ve değişmek insanın en önemli becerilerinden biridir. “Asla taviz vermem” diyenler gelecekte pişmanlığı en şiddetli yaşayacak olanlardır.
Bir Musevi hasidiğe (Hasidik: Fanatik Siyonist. Tevrat’la yetinmeyip Zohar tomarlarını sırtlarında taşıyarak ayin yapanlar) Musa’nın gerçekten var olup olmadığının bilinmediğini söylerseniz sizi muhtemelen katletmeye kalkar. Ancak günümüzde bu tartışılıyor. Hatta Hz. İbrahim’in de fiili varlığı tartışılıyor. Sembol olduğunu söyleyenler var.
Devrimin güncelliğine inanan sol görüşlü insanlar var ve bugün devrimle komünist düzene geçilebileceği fantezisine inanıyorlar. Ortak paylaşım, işçi evleri, proletarya egemenliğinin bir gün gerçekleşeceğini hayal ediyorlar. Elbette hayalden ibaret. Boğazınızdan Mc Donalds geçince, renkli televizyonla tanışınca, Lada yerine küresel kapitalizmin lüks markalarına binince o hayal bir anda bal kabağına dönüşüyor.
Örnekleri çoğaltmak kolay.
'Vatan' ve 'millet' kavramı hakkında sosyolojide yeni teoriler var. 'Vatan' doğduğunuz ve büyüdüğünüz yer midir yoksa zihnen ve mesleki olarak gelişip konforlu yaşam sürdüğünüz yer midir? Hasreti doğduğunuz köyün çeşmesine, ağacına mı duyarsınız yoksa onlara anlam kazandıranlar akrabalar, komşular ve sevdikleriniz midir? Örneğin Almanya’da yaşadığınız yerde geniş aileniz ve sevdikleriniz varsa orası bir anda vatana dönüşür mü? Bunun turnusol kağıdı da var. Almanya’da üçüncü nesilden sonra gençler Türkiye’ye gelmek istemediler. Aileleri ve sevdikleri Almanya’daki kentlerdeydi. İnsan sosyal bir varlıktır ve varlığını, değerini hissetmek için kendileriyle olumlu ilişkiler kuran insanlara ihtiyaç duyarlar.
'Millet' ve 'milliyetçilik' kavramı da tartışılıyor, yeni teoriler üretiliyor. Ernest Gellner ve Alain Touraine yeni milliyetçiliğe alışık olmadığımız bir katkı getiriyor. Milliyetçiliği (milleti)i eskiden nasıl bilirdik? En yalın tarifiyle; "Sevinçte ve tasada bir arada olan, vatanperverlik duygusuna sahip toplum" Gellner ve Touraine buna "üretim" ayağını ekliyor. Açalım…
Diyelim ki "milli muharip uçağı" yapıyoruz. Adı zaten 'milli'. İyi bir kadroya ihtiyacınız var. Yazılım için Hindistan’dan Hintli yazılımcıları getiriyorsunuz. Çin’den, İngiltere’den uçak mühendisleri, özel testler için Rusya’dan test ekipleri getiriyorsunuz. Bunlar yıllarca ülkemizde kalıyorlar. Ülkemiz vatandaşlarıyla evleniyor, çoluk çocuğa karışıyor ve burada yaşamaya başlıyorlar. Bunları milletimizden saymamak mümkün mü? Etnik kökeni farklı ancak sağda solda milliyetçilik sloganı atanlardan daha fazla ülkeye katkıları olmuş. Üzerine düşünelim mi?
Sonuçta bir ideolojiye veya inanca çapa atıp varlığını ve yokluğunu çapanın bulunduğu yere bağlayanlar kendi zihinlerini iğdiş etmekte. Zamanı ellerinin arasından kaçırıyorlar. Dünya her gün değişiyor. Bir yere çapa atarsanız oradan kurtulmanız kolay olmaz. Kendinizi serbest bırakırsanız kulağınızı yeniliklere açar, uğradığınız limanlardan heybenize yeni şeyler eklersiniz...