Aile büyüklerinin gözünde bütün çocuklar ressamdır, sanatçıdır. Özellikle çocuklarının resim sanatına karşı yetenekli olduklarını, bir resim atölyesinden ders aldırmak istediklerini, yeteneğinin geliştirilmesi gerektiğini hep söylemişlerdir. Bu soruları hep duymuşumdur.
Verdiğim cevap hep aynıdır…
Lütfen çocuklarınıza resim kursu, resim dersi aldırmayın. Çocuğun gözünde resim bir oyundur. Çocuk resimlerinde balıklar uçar, aile bireylerini ve arkadaşlarını çizerken sevdiklerini orantısız bir şekilde büyük çizer, onları konuşturur. Bu onun hayal dünyasıdır, çocukluğudur, kendisidir.
Bizler bu çocuklarımızı resim kursuna göndermekle aslında yaptığımız bir katliamdır. Çocuğun hayal dünyasına biz yetişkinler set çekiyoruz. Kurallar koyuyoruz, onları bizler gibi düşünmeye çabalıyoruz, çocukluğunu yaşamadan büyütüyoruz. Hayır, yanlış, öyle olmaz böyle olacak, böyle boyayacaksın, böyle çizeceksin, böyle düşüneceksin gibi telkinler, bir yerde dayatmalarla çocuğun hayallerine, oran orantı, kurallar, yasaklar ve bizlere göre olan doğruları getiriyoruz.
Resim bir ders değildir, sosyal etkinliktir. Yani çocuğun, bireyin toplum içerisinde sosyalleşmesi için bir faaliyettir. Bireyin toplum içerisindeki girişkenliği, lider olması, kendini rahatça ifade edebilmesi sanat yoluyla, sosyal faaliyetleri ile olur. Bu sosyal faaliyetler eksik olursa ne olur? Adı üzerinde asosyal yani pısırık, toplumdan uzak, kişiliksiz, pasif, toplum içerisinde uyumsuz bir birey olur çıkar. Demek ki resim, müzik, folklor, spor gibi sosyal aktiviteler çok önemlidir. Ancak bu sosyalleşmeyi sağlarken de kaş yapalım derken göz çıkarmayalım. Resmi çok seven bir çocuk, ders aldıktan sonra, eskisi kadar sevmeyebilir, sıkılabilir, uzaklaşabilir.
Neden? Çünkü dışarıdan müdahale vardır. Yani kurallar gelir.
Doğrusu nedir?
Çocuğun sanatsal gelişimini kendi doğal gelişimine bırakmalı, içinden geldiği gibi, kendi doğası içerisinde, kendi hayal dünyasında resim boyalarıyla oyunlarını oynamalı, hayallerini kurmalı. Buna izin vermeliyiz. Bol miktarda boya ve kâğıt temin etmeliyiz. Hatta mümkünse, odasının duvarlarını kendi boyu yüksekliğinde boydan boya kâğıt kaplamalı, çocuk orada özgürce dünyasını yaşamalı, çizmeli, boyamalı, karalamalı. Kâğıt bittikten sonra rulo biçiminde tarih atın ve kaldırın saklayın, yeniden bir kâğıt yapıştırın. Bazı zamanlar da biz büyükler çocuğun dünyasına ortak olmalıyız, sormalıyız, ilgilenmeliyiz, dinlemeliyiz bu hayalleri büyük ama yaşları küçük sanatçıları. Ve onlardan nasıl hayal kurulurmuş, nasıl dünyada barış olurmuş öğrenmeliyiz.
Çocuğun çevresi değiştikçe, geliştikçe zaten bunun doğal olarak farkında olacak ve bu gelişimde resimlerine, renklerine yansıyacaktır. İşte o zaman bu çocuk resim sanatını, boyayı çok daha fazla sevecektir.
Sergiler, müzeler gezdirin. Dışarıdan sakın müdahale etmeyin, yorumlarını dinleyin, söz hakkı verin, fikirlerinin değerli olduğunu hissettirin kendilerine. Göreceksiniz ki bizlerden ne kadar farklı düşündüklerini, görmediğimiz birçok şeyi gördüklerini bize hissettireceklerdir.
Çocukların dünyasına girebilmek, o saf temiz hayallerini bir oyun biçiminde nasıl yaşadıklarını öğrenmek için aslında biz büyüklerin, o çocuklarımızdan ders alması gerektiğini işte o zaman anlayacağız…
Çocuklar hiçbir sanat eserinden çalmaz, kopya yapmaz, sanat hırsızlığı nedir bilmez, yalan, sahte nedir hiç bilmez. Çocuklar, dünyanın en özgün sanatçılarıdır, eserlerini satmak için, ünlü olmak için yapmazlar.
Onların resimleri elma şekeri gibidir, süt kokar, anne sütü kadar temiz ve saftır.
Sevgilerimle….
HİKMET ÇETİNKAYA
Aralık 2013, ANKARA