TÜRKİYE’DE SANATÇI OLMAK MI?
Önce dünyadaki sanatçı olmaktan kısaca bahsetmek istiyorum.
Oscar Wilde 1891 tarihinde bir makalesinde şöyle der;
“Sanatçının diğer insanların istekleri ile hiç ilgisi olmaz, diğerlerinin isteklerini dikkate alıp cevap vermeye çalıştığı an sanatçılığı son bulur. Sanat insanın duygu tarafıdır. Estetik, ince ve güzel tarafıdır. Ben insanların, ancak sanatla güzel ve engin düşüncelere erişebileceğine inananlardanım. Sanatçı, kelimenin en gerçek anlamı ile özgür olan insandır. Her yeni bilgi, sezgi ile başladığı için, sanatçı, bilginin ve filozofun daima önünde yürür. Çünkü sanatçının görevi; bilgiyi aşarak, hayatı ve evreni saran sırrı aramaktır. Sanatçı görmediğimizi gören, sonra bize gösteren, çizgilerin, renklerin ve biçimlerin büyülü dilini bize öğreterek, tabiatı güzelleştirendir. Toplum sanatçının geniş ölçüde faydalanması gereken bir kaynaktır.”
Oscar Wilde şunu demek istiyor, sanatçı toplumun lideridir, bilginin önündedir, özgürdür, yaratıcıdır… Yani farklıdır..
Ne güzel farklı olmak, bunu hissetmek ve yaşamak.. Yani önemli olmak bir yerde…
Ben bir resim sanatçısıyım, 37 yıldır da resimle uğraşıyorum. Türkiye’de ki sanatçı portresi nasıl dersiniz?
Geçen gün twıtter da bir mesaj gördüm. Bir gencimiz Nihat Doğan’a mesaj yazmış,
“Sevgili Nihat Ağbi, bu toplum sanattan anlamıyor.
Evet, haklısın kardeşim.
Benim babam resim öğretmeni, 25 yıldır resim yapıyor, babamı kimse tanımıyor, ama sizi herkes tanıyor…
…….! “
Geçen ay Alaçatı’da, yeni galeri açan bir dostumla sohbet ediyoruz..
“Nasıl işler, galerinizi gezen, eserlerle ilgilenen var mı?
Sormayın Hikmet Bey, haddinden fazla ilgi var, çok geziyorlar, ama kimse eser almaya yanaşmıyor, bolca resim çekiyorlar, broşür topluyorlar, bazıları kendileri yapacakmış, bazılarının da bir tanıdığı ressammış, onlar için doküman topluyorlar.”
Sonra asıl bombayı patlattı…
“Bu ülkede insandan çok sanatçı var…”
…………….
Ulus’ta tencere yemekleri yapan çok güzel ve tarihi bir lokanta var.. Ara sıra uğrarım yemek yerim. En son gittiğimde, tanıdığım garson;
“Hikmet Ağbi, yeni bir garson aldık buraya oda ressammış, sizinle tanışmak istiyor.
Buyursun gelsin, tanışalım.”
Ne güzel, hem resim çalışıyor hem de burada garsonluk yapıyor, Bende değişik işlerde çalışmıştım zamanında.. Kısa boylu, pehlivan yapılı biri gelerek elimi sıktı ve tanışıyoruz.
“Efendim bende ressamım, arkadaşlara resim yaptığımı söyleyince sizin buraya sıkça geldiğinizi söylediler, tanışalım dedim bende.
Harika, kutlarım, ne tür çalışmalar yapıyorsun?
Ben daha çok çiçek resimleri yapmasını seviyorum. Şimdiye kadar 2 tane yaptım. Herkes çok beğeniyor, çok yetenekli, kabiliyetli olduğumu söylüyorlar. Görmenizi isterim..
Yani şimdiye kadar 2 tane mi resim yaptınız?
Evet.
……!”
Şaşkınlığım diz boyu.. 2 resim yapanın ressam olduğu bir ülkede, 9 bin eser yapmışım satmışım, 2 resim yapıp evinin duvarına asan kadar ressamım diye gururlanamadım…
…………….
Denizli’de ağbimin işyerinde oturuyorum. Ağbim tanıştırıyor, kardeşim Hikmet..
Soruyor misafirleri,
“Ne iş yapıyor?
Resim yapıyor.
Resim mi yapıyor, yani bir işi yok mu?”
Devreye ben giriyorum gerilmiş bir şekilde.
“Evet, Ankara’da yaşıyorum ve resim yapıyorum.
Tamam, da evladım resmini yine yap da, bir işin, mesleğin yok mu senin?
..….!”
Yurdum insanları, sizleri çok seviyorum..
Bizde sanatçı kim mi?
Her önüne gelenin sanatçı olduğu, işsiz güçsüz birisi…
HİKMET ÇETİNKAYA
AĞUSTOS 2013 ANKARA