Gemimiz su alıyor

Sedat KAÇAMAK

Gemimiz su alıyor. Acil önlemler alınmazsa gemimiz batacak. Batacak gemide kamara kavgası yapılmaz. Geminin ne yöne gideceği tartışılmaz. Gemimizi batacak hale kaptan ve tayfaları getirdiyse onları uyarmak bütün yolcuların görevidir. Hem yapılan hataları söylemek hemde geminin su alan yerlerinin nasıl tamir edilebileceğini göstermek bu konuda bilgisi olan sorumluluk sahibi herkesin boynunun borcudur. Gel gör ki, geminin su almasında ve batacak hale gelmesinde en büyük payı olan kaptan, geminin su almasını engellemek için fikrini söyleyenleri azarlıyor ve tehdit ediyor. Önce sanatçıları tehdit etti. (Oysa referandum da bazı futbolcu ve sanatçılar evet propagandası reklamında oynamışlar ve hiç kimse bir şey dememişti çünkü herkez fikrini özgürce ifade eder)

En son TÜSİAD İstişare Kurulu Başkanı sayın Tuncay Özilhan’ı tehdit etti. Ne demişti Özilhan; "Gemimizin demokrasi ve hukuk plakaları yerinden çıkmış, oradan çok su alıyoruz o boşluğu çarşaflarla bezlerle kapatamayız. Demokrasi ve hukuk plakalarını yerine takalım geri kalan sızıntıları da diğer önlemlerle kapatıp gemimizi kurtarabiliriz".

Vaay sen misin bunu diyen? Kaptınımız çok kızdı ve her zaman yaptığı gibi tehditlerle cevap verdi. Bu çok vahim bir olay bir kaptan yolcularını tehdit edemez. Bu tehdide bütün yolcuların hep beraber karşı çıkması lazım. Evet bu çok vahim bir olay ama en az bu kadar vahim bir olay da Halk TV'de yaşandı. 'Türkiye Nereye' adlı programda Fatih Ertürk Cumhurbaşkanının Tuncay Özilhan’ı azarlayıp tehdit etmesini haklı buldu. Çünkü cumhurbaşkanının bu güce erişmesindeTÜSİAD üyelerinin payı büyükmüş ve TÜSİAD üyeleri pastadan daha fazla pay almak için cumhurbaşkanını desteklemişler! Belli ki Fatih Ertürk ironi yapmak istedi. Ama zaman ironi yapma zamanı değil. Eğer cumhurbaşkanının tehdit ettiği insanlara hep beraber sahip çıkmazsak yarın sıra bize geldiğinde bize sahip cıkacak kimse olmaz.

Alman vatandaşı rahip nasıl anlatıyordu hatıralarında Hitler zamanını? "Önce Yahudileri almaya geldiler sesimi çıkarmadım çünkü Yahudi değildim. Sonra Komünistleri almaya geldiler sesimi çıkarmadım çünkü komünist değildim. Sonra sendikacıları almaya geldiler yine sesimi çıkarmadım. Beni almaya geldiklerinde sesini çıkaracak kimse kalmamıştı."

Halkına hizmet etmek için seçilen cumhurbaşkanının halkını tehdit etmesi, halkına hakaret etmesi kabul edilemez. Ona oy verenleri de, destekleyenleri de tehdit edemez. 'Oh olsun oy vermeselerdi desteklemeselerdi' diyemeyiz. Oy verenler de oy vermeyenler de, destek verenler de vermeyenler de bu ülkenin saygın eşit vatandaşlarıdır. Cumhurbaşkanı hiç kimseye hakaret edemez, hiç kimseyi tehdit edemez. Bir vatandaşımıza yapılan tehdit ve hakareti hepimize yapılmış kabul edip karşı çıkmalıyız. Onun için bütün sanatçılar, iş insanları, sendikalar, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, dernekler hep beraber, siyasilerin halkı tehdit edemeyeceğini, halka hakaret edemeyeceğini anlatmalıyız. Demokrasi ve hukuk bunun için önemli. Demokrasinin tam olarak uygulandığı ülkelerde hiçbir siyasetçi illet-zillet-terörist diyerek halkına hakaret edemez, halkını tehdit edemez! 

Görünen köy kılavuz istemez. Gemimizin demokrasi ve hukuk plakaları yerinden çıkmış. Oradan su alıyoruz. Yapılacak iş demokrasimizi ve hukukumuzu yerine yerleştirmek. Bunu yaparken hiç kimseden korkmayacağız. Fakat aklımızı kullanarak ve herkese sevgiyle yaklaşarak başaracağız. Çünkü hayatta bütün tecrübeler göstermiştir ki akıl ve sevgi bütün korkuları yener...