Bu ülkede yaşayan herkesin bazen, hatta çoğu zaman kendini bir takım duruşlardan, durumlardan soyutlayarak ele alması elzemdir.
Her olayda anında radikalleşiyoruz ve tarafımızı belli ediyoruz.
Özgün bir duruş değil tamamen durduğumuz tarafın rengini alıyoruz.
Kendi aklımız, irademiz yok oluyor. Kendimize has bir değerlendirme, duruş, tepki ortaya koyamıyoruz.
Oysa bu halimiz en çok sahip çıktığımız kesimi yaralıyor , bu kesime zarar veriyor.
Bu zarar günün sonunda ülkenin bakiyesine ziyan olarak işliyor.
Bakın son günlerde siyasetin gündemine...
Siyaset diyorum , çünkü kimi yöneten kimi ise yönetmeye talip olan...
Yani aynı paydada buluşuyorlar.
Ne ülkenin gerçek gündemine dair umut veren bir sahiplenme ortaya koyan iktidar var ne de ülkenin sorunlarına çözüm üretme ciddiyeti ortaya koyan ve milleti ikna etmeye çalışan bir muhalefet.
Herkes tribüne oynuyor ve herkes kendi taraftarının olduğu tribünlerce alkışlanıyor.
Siyaset sahnedir ve siyasetçi alkış almak için çaba gösterir.
Evet ama bu alkış iki eli çırparak yapılmaz.
Seçmenin alkışı sandıktaki oy'udur.
Yani... Önce seçmen kendine sınıf atlatmalı.
Taraftar olmadığını, hakem olduğunu, seçilenlere şirin gözükmek için bir rolü olmadığını, olmaması gerektiğini bilmeli.
Gelelim sıcak gündeme...
Evet. İYİ Parti Genel Başkanı Sn Akşener amacını aşan bir benzetme yaptı ve bu benzetme doğru olmadı.
Bir yanlış da şiddet içermeyen tepkilere karşı verilen tepkinin şiddet içermesiydi.
Size sözlü saldırı yapan vatandaşa, tahrik ne olursa olsun tepkiniz sükunetli, uhuletli olmalı.
Lakin yıllardır muhalefeti eli kanlı terör örgütleriyle bir gören, anan AKP'nin de Netanyahu benzetmesine tepki verirken kendini de hesaba çekmesi gerekmez mi..?
Hak mı.!
Bu ülkenin evlatlarını sırf siyaset uğruna eli kanlı terör örgütleriyle bir anmak.
Değil.
Peki Erdoğan'ın aba altından sopa gösterircesine "bunlar iyi günleriniz" demesi.
Bu nasıl bir hezeyandır.
Siz, seyahat özgürlüğünü tesis etme makamısınız.
Bugüne kadar onlarca siyasetçi, gazeteci sokakta saldırıya uğradı. Olayların üstüne dahi gidilmedi.
Peki... Cumhurbaşkanı'nın bu tavrı mazide kalan bu olayları sahiplenmek veya yeni olayları tetiklemek olmaz mı..?
Böyle algılarsak kim ne diyebilir?
Ya Sedat Peker'in iddialarını Erdoğan'ın hafifletmek için ortaya koyduğu sahiplenmeye ne demek gerekir?
Bir de iddialarda adı geçen insanların Erdoğan'in sahiplenmesiyle aklanmış gibi rahatlamaları... Minnet için kullandıkları ifadeler...
Bunlara da heyecan diyelim.
Ama hukuk devletinde siyasi ortaklarınızın sahiplenmesi değil, şeffaflık ve tarafsız yargı süreçleridir aslolan.
Erdoğan temyiz mercii değil.
Yani hiyerarşik olarak, bir suç varsa ortada Erdoğan da sorumluluk makamında oturuyor.
Benim beklentim oy kaybını gören Erdoğan'ın iddialar konusunda yargıyı işaret etmesi yönünde hiç olmadı.
Özelde de şunu diyebilirim.
Trabzon Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı ihalelerin rakamları ve yaşadığı ihale yapma heyecanı yerel siyasetin , yerel basının ilgisini çekmemesi, kısık bir kaç ses ve yorumdan öte bir irdelemenin olmaması...
Bu da heyelan olsun...
İşleyince konular uzuyor ancak milletin gündemi farklı...
Sağlık dahi ikinci planda.
En anlaşılır ifadeyle... Dert mutfaktaki yangın ve görüyorum ki ülkeyi yöneten veya yönetmeye talip olan kimsenin elinde yangın söndürme tüpü yok...
Halk siyasilere tellaklık yapmayı bırakırsa...
Siyasiler de kendi yollarını bulmayı bırakır..Millete yol bulmaya gayret ederler...
Sokakta değil sandıkta alkış alma telaşı yaşarlar.
Yoksa... Kayık aynı kayık... Kavga aynı kavga... Tas eski tas... Hamam eski hamam...