''Gezi ruhu'' sıkıştırılmış demokrasimizin imdat çığlığıydı

Mehmet SORAL

''Gezi ruhu'' aslında daralan demokrasimizin nefes alma arayışıydı

Keşke ben de bugün "Gezi'de bulundum" diyebilmenin onurunu yaşayanlardan olabilseydim. Ancak sosyal medya üzerinden o onurlu karşı duruşa, mevcut keyfi düzene itiraz eden paylaşımlarımla katkıda bulunmuş olmanın az da olsa keyfini yaşadığımı söylemek isterim.
O günlerde oralarda bulunmuş gençler bundan sonra Türk tarihinin şanlı sayfalarına üç-beş tuğla eklemiş olmanın onurunu ömür boyu önce kendi nefislerinde yaşayacaklar sonra da torunlarına yaşatacaklardır.
"Gezi eylemleri" AKP ve FETÖ işbirliği ihanetinin kendi içinde muktedir olma mücadelesinin Türk gençliğini provoke ederek lehlerine sonuç elde etmek için kullanıldı. O günlerde orada kendi güçlerini Türk gençliğini provoke ederek test etmek istediler. Ancak ihanetin birleşenleri devlet üzerinde ne kadar etkin ve yetkin olma anlamında beklentilerine cevap alamayınca devamını 15 Temmuz ihaneti üzerinden test ettiler. 15 Temmuz ihanetinin öncesi, anı ve sonrasının araştırılmasına cumhur ittifakı izin vermediği için nedenleri ve sonuçlarının müsebbibi olanların ortaya çıkarılması da mümkün olmuyor ama buradan ilelebet olmayacak anlamını da çıkmaz.
O şanlı direnişin orasında burasında bulunmuş, inisiyatifini kullanıp iradesini ortaya koymuş olan herkesi saygıyla anıyor ve kutluyorum.

Yine tekrarlıyorum ki...

Az da olsa erken seçim olma ihtimali ortadan kalkmadığı, seçim tarihi belli olmadığı sürece millet ittifakının adayını belirlemesi ahmaklık olur.
Neden mi.
Önce AKP-FETÖ işbirliğinin sonra AKP ve Cumhur İttifakı'nın insanlar ve partiler üzerine uyguladığı kumpasları ne çabuk unuttuk.
Mesela...
Siirt seçimlerinin iptal edilme nedeni ne ise, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının nedeni ne ise, Başörtülü kadının üzerine bir grup erkeğin idrarının yaptırılması niyeti ne ise, iki medya alçağına TV'de "Meral Akşener'in kaseti var" dedirtenlerin niyeti ne ise, bir seçim günü öğleden sonra mühürsüz oyların geçerli sayılıp seçim sonrası bu yasal olmayan uygulamanın yasal hale gelmesi için yasasının çıkarılmasındaki niyet ne ise, trafoya kedinin girmesindeki düşünce ne ise, aynı anda, aynı sandığa giren dört oy pusulasından birisinin geçersiz diğerlerinin geçerli sayılmasındaki düşünce ne ise, "Hiç bir şey olmamış olsa bile bir şeyler olmuş" anlamsız sözleri söyleten panik halinin nedeni ne ise...
Mansur Yavaş veya bir başka Millet İttifakı adayının isminin erken açıklandığı an benzer bir senaryonun, itham veya kumpasların devreye girmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz.
Mesela; Mansur Yavaş'ın bugün adaylığı açıklansa, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin tırışkadan bir ihalesinde, tırışkadan bir eksiklik bulunup soruşturma açılıp, görevden el çektirilip suçlu bulunup sonra da "aday olamaz" kumpası devreye sokularak adaylığı önlenmesi gibi.
Efendim "Mansur Yavaş'ın eksiğini bulamazlar" diyenleriniz olabilir, amenna ancak Mansur Yavaş masumiyetini ispatlayana kadar "Atı alan Üsküdar'ı geçmiş" olmayacak mı?
O nedenle, seçim tarihi belli olduktan sonra Erdoğan karşısında ismi açıklanacak olan her aday milletin vicdanında dokunulmazlık kazanacağından Millet İttifakı seçim tarihi belli olup süreç başlayana kadar adayının ismini açıklamamalıdır.
"Bu kadar da olmaz" demeyin, neler olmadı ki; bu ülkenin en nitelikli Genelkurmay Başkanı terör örgütü lideri diye yargılanıp hapis yatmadı mı? Kırk bin insanımızın eli kanlı katilinden, seçim kazanmak için yardım istenmedi mi? Bunları yapanların yine bir başka seçimi kaybetmemek için neleri yapıp yapmayacaklarına dair hala bir fikir sahibi olmayanlar Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayını açıklamama nedenini de anlayamazlar.
 
Hiç bunu düşündünüz mü?
Cumhur İttifakı niçin yırtınarak Millet İttifakı'nın adayını açıklamasını istiyor?
Çünkü; eğer Kılıçdaroğlu aday olursa Erdoğan Kılıçdaroğlu karşısında kazanacağını düşünerek aday olacaktır...
Eğer Mansur Yavaş aday olursa, kaybedeceğini şimdiden gördüğü için finali kaybederek yapmamak adına sağlık nedenlerini veya torun sevgisini bahane ederek aday olmayacaktır. Bu ihtimali hep göz önünde bulundurduğu içindir ki; hala Erdoğan "Evet, ben adayım" dememiştir.
Doğal olarak Erdoğan, yerine aday olacak yeni ismi belirlemek ve kendi durumunu netleştirebilmek için millet ittifakının adayını bir an önce açıklamasını heyecanla bekliyorlar, hatta yetmiyor Millet İttifakı'nı taciz bile ediyorlar, neredeyse yalvarmadıkları kaldı.
Çatlasanız da patlasanız da Millet İttifakı kendi adayını sürdürmekte olduğu strateji dahilinde zamanı gelince açıklayacaktır.
 
İsmail Ok vak'ası
 
Bir dönem MHP'den milletvekili olan İsmail Ok, 2017'de partiden ihraç edildikten sonra İYİ Parti'ye geçmişti. Yerel seçimlerde belediye başkan adayı ilan edilen Ok, grupta Meral Akşener'in elini öptüğü anlar gündem yaratmıştı. Siyasi kariyerindeki seyirle dikkat çeken İsmail Ok, MHP rozetiyle çıktığı Cumhur İttifakı'na AK Parti rozetiyle döndü.
Hani, zaman zaman "Ülkücüler İYİ Parti'den tasfiye ediliyor" deniyor ya; bunlar ne kadar ülkücüler ki tasfiye edilmeleri de o denli önemli olsun? Böyle tipler İYİ Parti'de değil hiç bir partide olmamalılar.
Siyasette olmak bir fikre, inanca bağlılık üzerine inanmışlık ve adanmışlıkla yapılmalıdır. Şu savrulmaya bakar mısınız; son derece haklı olarak AKP'ye entegre olma halini ret ettiğin için MHP'den ihraç edileceksin, sonra MHP+AKP birlikteliğinin Türk milletinin başına musallat ettiği; kuruluş meşruiyetini ucube, tek adamlı partili hükümet sistemini reddiyeye dayandıran bir partinin, İYİ Parti'nin kuruluşunda yer alacaksın ve sonunda en başta gösterdiğin onurlu ve anlamlı davranış refleksini inkar eden bir akıbete doğru sürükleneceksin.
Aslında acınası bir durum; ne gibi bir çaresizlik beyefendiyi böyle bir akıbete sürükledi, insan ister istemez soruyor; "Acaba hangi çaresizlikten böbreğini satışa çıkardı?" sorusunu sormak gibi.
 
Garo Paylan vak'ası
 
Eğer bir ülkede, o ülkenin meclisinde, etnik azınlık mensubu olduğun için değil, her Türk vatandaşı gibi eşit haklara sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak aday olup milletin vekili olarak seçilip yer almışsan...
Bire yüzsüz, nankör hain; sana milli iradenin en büyük temsil makamı TBMM'yi yer veren böyle bir milletin soykırım gibi insan onur, şeref ve haysiyetine yakışmayan bir felaketin müsebbibi olamayacağına en büyük delili o elindeki paçavra önergeyi verebilme cür'etini göstermiş olman yeterli değil mi? Verdiğin önerge ile Türk milletini küçük düşüremezsin ancak ve ancak kendi hainliğinle ilgili Türk milletinin her ferdini haberdar edip tarihine de not düşünmesini sağlamış olursun.
Hadsiz adam; mademki Türk milletinin Ermeniler'e soykırım yaptığına inanıyorsun; hangi arsız ve yüzsüzlükle Türk milletinin meclisinde, Türk milleti adına vekillik yapmak gibi bir çelişki içindesin.
Cumhurbaşkanı'na hakaretten herkesin tek tek içeri tıkıldığı bir ülkede, bakalım yüce Türk milletini aşağılayan bu hadsiz adama istiklal savaşını yürütmüş yüce meclis ne gibi muamelede bulunacak hep beraber göreceğiz.
 
Süleyman Servet Sazak ne demiş; ''Osman Kavala artık benim kardeşim''
 
Ayıptır ayıp...
FETÖ-AKP işbirliğinin Türk milletine maliyetinin ne olduğunun hesabını sormak varken, aksine AKP'nin bu vebalden aklanmasının taşoranlığını yapan sözde ülkü devleri; mağdur edildiği açık ve net olan Osman Kavala'ya sahip çıkan Süleyman Servet Sazak'ı kınıyorlar.
Osman Kavala ile hiç bir şekilde fikir ve düşünce benzeşmemiz elbette söz konusu değil ama her ikimizin de bu ülkede AKP ile süregelen hak, hukuk, adaletsizliğe; hakların gaspına ve otoriter keyfi yönetime karşı isyanımız var.
Osman Kavala'nın elbette suç unsuru olan bir kabahati söz konusu olabilir ama bir genç kıza gözü kaydı diye bir delikanlının tecavüzle suçlanarak mahalle ortasında linç edilmesi misali absürt, zorlama yargı sürecine tabi tutulmasını hangi ülkücü edep, adap ve vicdanla makul karşılayabiliriz.
Sözde ülkü devleri; önce H.Gülerce'yi, siyasi emlakçı FETÖ yanaşması İ.Melih'i içeri tıkayın, geriye kalan vicdanınızla da Osman Kavala'yı yargılayın sonra hükmünüzü verin.
Bugün ülkücüler, Türk milliyetçileri adına kurumsal bir kimlik altında cumhuriyet tarihinin en büyük ihanet örgütü FETÖ desteği ile önce siyaseten iktidar olmuş sonra da FETÖ kumpasları ile muktedir olmuş bir iktidarı düştüğü yerden kaldırmak mı ülkücüleri vebal altına sokmuştur yoksa Osman Kavala'ya yapılan haksızlığı dile getirmek mi?
Önce insanız, sonra Ülkücüyüz; elbette vicdanımızla beraber...