Yıllardır yazıyorum; ambalajında “ % 100 Doğal” yazan birçok ürün ‘% 1 bile doğal değildir’ diye. Sebep çok basit ve kolay anlaşılırdır.
Doğal’ın anlamı; “Doğanın kendi düzeni içinde oluşan, yapay olarak hazırlanmamış olan” demektir.
Hal böyleyken ;
. ‘Oda sıcaklığında 6 ay bozulmayan süt doğal olamaz’
. ‘Yoğurt yapılamayan süt doğal olamaz’
. ‘Kimyasal maya ile üretilen yoğurt doğal olamaz’
. ‘Bir ayda bozulmayan yoğurt doğal olamaz’ sözlerimize bu güne kadar itiraz eden olmazken, bu büyük yalan hâlâ ambalajları süslemeye devam ediyor.
Hiçbir yetkili makam da hatayı düzeltmediğine göre, milletçe hem bu yalanı hem de yoğurdu yemeye, uzun ömürlü sütü içmeye devam ediyoruz.
Yine yıllardır mısır şurubu şerbetinin zararlarını ve Türkiye’deki lobilerinin bu sakıncalı maddenin kullanımını nasıl artırdıklarını da seslendiriyoruz.
Tık yok ama kervan yürüyor.
Peki milletçe bu kadarına neden razı oluyoruz acaba ?
Buraya kadarı küçük yalan sınıfına giriyor da onun için. Hile yok, süsleme var !
Daha beterleri ise yeteri kadar hayatımıza girmiş zaten…
Bizim coğrafyada bulunan bunun yüzlerce mislini öğrenmek isteyenlere Soner Yalçın’ın ‘Saklı Seçilmişler’ kitabını okumalarını tavsiye ederim.
Kitabı okudum, benim de ilk defa duyduğum hileler olduğunu öğrendim. Ancak 500 sayfalık kitaba henüz girmemiş daha birçok hilenin eksik kaldığını da gördüm. Yazar yakında kitabın 2. cildini de kaleme alır ve halkımız da ibretle okumaya devam eder diye düşünüyorum.
Peki okuduk, öğrendik yeterli mi ?
Bizi bu gıda teröristlerinden kim kurtaracak ?
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2012 yılından 2016 yılı sonuna kadar düzenli olarak yılda 2 defa yurt çapında yaptığı gıda denetimlerinin sonuçlarını ve hile yapan firmaları teşhir ederdi. 2017 yılında bu uygulamaya ara verildiğini gördük. Gerekçesi hakkında 14 aydır bir bilgiye ulaşamadık. Hürriyet Gazetesinin bildirdiğine göre (Kanat Atkaya), “listeler açıklanınca üreticiler mağduriyet yaşayabiliyorlarmış.”
Vay canına !
Esasında listeler yayınlanmayınca tüketici ve dürüst üretici mağdur olmuyor mu ?
Oluyor. Çünkü sahtekar üretici taklit ve tağşiş yapınca fiyatı düşürüyor ve talebin yönünü değiştiriyor.
Peki masum bir işletmenin hataya kurban gitme ihtimali yok mu ?
Yok. En az 30 yıl bu tahlilleri yaptırmış bir perakendeci olarak söylüyorum; laboratuvar tetkiklerinde, bir peynirin içinden yanlışlıkla bitkisel yağ çıkmaz.
Aynı şekilde sızma zeytinyağ içinden yanlışlıkla fındık yağı çıkmaz.
Üstelik bütün listelerde defalarca yer alanlar çoğunlukla aynı firmalar…
Peki bu durumda nasıl bir mağduriyet oluşuyor acaba ?
Bunun bilinen tek sonucu; hileyi yapanların cesaretinin artacağıdır.
Daha önceki yazılarımda sıvıyağ, et ve süt ürünlerindeki hilelerden sıkça bahsetmiştim. Bu defa en sevdiğim gıda ürünü olan tavuk için bazı uzman görüşlerini ve tahlil sonuçlarını takdim ediyorum.
Bu konuda da bilgilenmeye ve korunmaya ihtiyacımız olduğu açıktır.
Dr. Yavuz Dizdar yıllardır “gerçek tavuk 1.5 saatte pişer, sanayi tavuğu ise 20 dakikada pişiyor. Bir yılda geleceği boya 45 günde getirilen tavuk sağlıklı değildir” diyor. Nasıl oluştuğuna gelince; iki sebepten bahsediliyor.
. Tavukların birarada bulunduğu kapalı alanın fazla küçük olduğu, bu dar alanda kemik gelişimlerini baskılayarak daha az hareketle daha etli olmalarını sağlamak birinci amaç olarak gösteriliyor.
. İkincisi ve daha önemlisi ise hayvanın hastalığı olup olmadığına bakılmaksızın sınırsız antibiotik kullanımından bahsediliyor.
Tavukların yedikleri yemlerin bir kısmının bağırsaklardaki bakteriler tarafından enerji olarak kullanıldığı, bağırsaklardaki bu bakterilerin antibiyotiklerle öldürülerek yemden gelen enerjinin bünyede kalmasının sağlandığı belirtiliyor.
Saygın tıp insanlarının sürekli ikazları bu hırsın azalmasını sağlamıyor ama yanlış hesap Bağdat’tan değilse bile Rusya’dan geri dönüyor.
Rus tarım ürünleri denetim ajansı Rosselhoznadzor’un yetkilileri tarafından, Kasım ayı başında Vladivostok limanında Türkiye’den gelen bir parti tavuk etine el koydukları duyuruldu.
Ajansa göre bunun nedeni, yapılan laboratuvar testleri sonucunda tavuk etlerinde ‘kabul edilebilir orandan fazla miktarda’ antibiyotik bulunmasıydı. Rusya yasalarına göre sağlığa zararlı olabileceği tespit edilip ülkeye girişine izin verilmeyen ürünler ihracatçı ülkeye geri gönderiliyor ya da imha ediliyor.
Zannedilmesin ki; bu bir parti üründe tespit edilen defodur. Daha önce de, Ocak 2016 da yine Rusya’nın Primorye kentinde bizim tavuklar antibiyotik fazlalığı sebebiyle geri çevrilmişti.
Sektörün tamamını olumsuz etkileyen bu durumdan kurtulmanın yolları vardır.
. Bu tavukların hangi firmalar tarafından üretildiği açıklanmalıdır.
. İç pazarda da satılıp satılmadığı belirtilmelidir.
. İhracatta sorun yaratan hangi antibiotik kalıntıları tespit edilmiştir ?
. Son iki yılda beyaz et ürünlerinde yapılan antibiyotik kalıntısı analizi çalışmalarının sayısı, uygunsuz antibiyotik kullandığı tespit edilen firmaların sayısı nedir ?
Bu bilgiler açıklanmadıkça sapla saman birbirine karışacaktır.
“Türk tavuk sektöründe böyle bir şey olmaz” diyerek kestirip atmak hem doğru değildir (doğru olsa ihracattan dönmez), hem kolaycılıktır, hem de en önemlisi ciddi firmaları da aynı havuzun içine atmaktır.
Açıkcası, gerçeklerin ortaya çıkmasını en çok belli prosedürlerle yönetilen önemli markaların arzu etmesi gerekir. Zira bunu öğrenemeyen tüketicinin “A marka tavuğu tüketmeyeyim” demek yerine, “tavuktan vazgeçeyim” noktasına gelmesi kaçınılmazdır.
Peki sahte ballar sebebiyle bal yemekten vazgeçiyor muyuz ?
Sağlam markaları biliyoruz ve onları tüketiyoruz.
Tavukta neden aynı durum gerçekleşmesin ?