Biz şu anda Suriye’de bu yapı ile uğraşıyoruz. Batı dünyası ve ABD ise bu çalışmamızı engellemek için elinden gelen her türlü kartı oynuyor. Ancak bizim dikkatimiz bu bölgedeyken doğu sınırlarımızdan akın akın gelen kaçak-göçmenlere karşı yeterli tedbirleri almıyoruz. Kaldı ki Türkiye’de yaşanacak bir iç çatışma İran’ı bölgenin en önemli gücü haline getireceği açık gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Afgan kökenli ya da diğer ülke kökenli göçmenler İran’da yüzlerce kilometre yol kat ederek Türkiye sınırına ulaşmaktadır. İran bu göçmenlerin kendi sınırına girişine de çıkışına da izin vermektedir. Bu kaçaklar için Türkiye son durak olmakta. Geri gönderim merkezleri dolduğu için bu insanlar bırakın geri gönderilmeyi serbest biçimde başta doğu illerimiz olmak üzere Anadolu’nun çeşitli illerinde ellerini kollarını sallayarak gezer hale gelmiştir. Kolay para peşinde koşan binlerce Türk ise 3 kuruş için vatanlarını nasıl sattıklarının farkında bile olmadan, bu yaşananları iyice kontrolsüz hale getirmektedir.
Halen Türkiye’de ordu ve emniyet kuvvetlerinin elindekiler dışında, net bir sivil silah envanterine sahip değiliz ve sayıları milyonlarla ifade edilen silahın evlerde bulundurulduğu söyleniyor. Nitekim cinayet olaylarına baktığımızda 13-15 yaşında çocukların ellerinde pompalı tüfeklerin ve hatta tabancaların bulunduğunu görüyoruz. En basit mahalle kavgaları bile bir anda geniş çaplı silahlı çatışmaya dönüşebiliyor. Her gün ateşli silahlarla işlenmiş cinayet haberleri gazetelerin başlıklarında yer alıyor ve olabilecek en kötü sosyal ruh haline girerek bu olayları kanıksamaya başladık.
Bir toplum için en büyük felaket anomalinin kanıksanmasıdır. Çünkü bu durum toplumların zihinlerini bulandırır ve geçmişte toplumun doğal yaşamını oluşturan ve gerçekte düzeni ve disiplini sağlayan davranışlar erozyona uğrayarak, toplumsal bütünlüğü bozacak yeni davranış örüntülerinin ortaya çıkmasına neden olur ki, işte bu ortam her türlü kanunsuzluğun rahatça filizleneceği ortamlara zemin hazırlar.
Yine bu durum toplumsal algıları bozacağından, normalde birlik içerisinde hızlı bir biçimde, devlete ya da topluma karşı bir tehdit oluştuğunda verilecek olan reaksiyonun zamanını etkisini ve gücünü azaltarak, tehdidin daha etkili hale gelmesine yol açar. IŞİD’in sadece 15 gün içerisinde Irak ve Suriye’nin neredeyse %60’nı işgal etmesi gibi.
Bizde elbette bu türden bir işgalin yaşanması hemen hemen olanaksız, kurumsal yapısı her ne kadar yaşananlarla deformasyona uğrasa da Türkiye, sonuçta binlerce yıllık organizasyonların ve imparatorluk geleneklerinin üzerine inşa edilmiş bir yapı olması nedeni ile kısa bir bocalama dönemi yaşasa da bu tehdidi bertaraf eder. Ancak süresi ne kadar kısa olursa olsun bu dönem bizim için son derece hassas ve savunmasız bir dönem yaşanmasına neden olur ki zaten amaç Türkiye’yi işgal etmek olmadığı için herkes kendine lazım olanı kopartarak Türkiye’yi kaderi ile baş başa bırakmayı tercih eder. Bununda adı Sevr’dir.
Özetle yaşanan bu mülteci akınları ve kaçak-göçmen sorunları sadece sosyal sorunları değil aynı zamanda çok ciddi güvenlik sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Biz güçlü ülkeyiz kontrol ederiz ise sadece boş laftan ibaret bir durum. Evet 10.000-20.000 kişi kontrol altında tutulabilir ancak 4-4,5 milyon insanı hiçbir ülke, hiçbir organizasyon asla kontrol altında tutamaz. Bunu söyleyen ya toplum bilim bilmiyordur ya birilerine yaranmak istiyordur ya da daha vahimi Türkiye’ye kurulan bu kumpasın bir parçadır.
Bu nedenle bu konuda acil adımlar atılması ordu ve emniyet işbirliği ile ülkede ki her türlü yabancı oluşum gözetlenmeli acil sınır dışı işlemleri hızlandırılırken, mültecilerin vatanlarına dönüşleri için gerekli şartlar oluşturulmalı veya mülteci kampları sınırın dışında ki güvenli bölgelere taşınarak mültecilere yardım ülke sınırları dışında gerçekleştirilmelidir
Doğu sınırları takviye edilerek gerekirse buradaki karakol sınırları dâhilinde kaçaklar daha sınırdan girdikleri anda toplanma merkezlerine alınarak ilk bakımları insani şartlarda gerçekleştirilip tekrar geldikleri yere – ki burası İran oluyor- geri gönderilmeli. Bu aynı zamanda başımıza dert yollayanların başına dert yollamak olur, onlar da kendi sınırlarının güvenliğini sıkılaştırır.
Sonuç; Bir yandan terörle uğraşırken aynı zamanda aptal olmadığımız ve her türlü plana karşı hazırlıklı olduğumuzu da göstermek zorundayız. Bu bir hükümet sorunu değildir. Bu milli bir meseledir ve her hangi bir siyasete malzeme yapılmadan ortak akılla çözmemiz gereken bir sorundur. Aksi takdirde yarın hepimiz bu sorunun altında eziliriz.