Göçmenlere balina avı!

Neşe DİLEKÇİOĞLU

İnsanlık suçu işleyenlerin, savaş sırasında sistematik katliam, soykırım yapan savaş suçlularının Lahey Adalet Divanı'nda yargılandıklarını biliyorum.

Savaş da, benim için vatan savunmasının gerekli olmadığı hallerde Atatürk'ün dediği gibi insanlık suçu.

Savaş çıkaranlar, yani emperyalist güçler, tıpkı insan kaçakçıları gibi. 

Kendi ülkelerinden insanları sınır dışı ederek, petrollerine, tüm maddi kaynaklarına, yeraltı, yerüstü zenginliklerine bir güzel konuyorlar.

İnsan kaçakçıları da savaştan kaçan halkın cebinde kalan son kuruşlarının acımasızca  peşinde.

Sizi sınırın dışına getirdik diye avuç dolusu eourolarını alarak, yol geçen hanı gibi olan canım ülkem topraklarına bırakıyorlar yine.

"Sınırı geçtik!" zanneden mülteciler hiç bir mukavemet görmeyince anlıyorlar ki hala Türkiye'deler.

Avrupa ülkelerine gittiklerinde refah bir yaşam sürdüreceklerini, insanca muamele göreceklerini, çocuklarını savaşsız bir ortamda büyüteceklerini zannediyorlar zaar. (Mülteciler nerede rahat etmiş ki?)

Hem ülkeleri petrolleri için işgal ediliyor hem de o işgalcilerin ülkelerinde rahat, özgürce yaşayacaklarını zannediyorlar.

İlginç...

Ve hiç bir mülteci Müslüman olsalar da, İslam ülkelerine gitmek istemiyorlar. 

Bu yüzden bu emperyalist güçlerin "Demokrasi getireceğiz" martavalına inanıyorlar!

Ülkelerine demokrasi gelmediği gibi, avını bölüşemeyen, bölüp parçalamak peşinde olan dünya aslanlarının doymak bilmeyen kanlı dişlerinin arasında yok olup gidiyorlar.

Savaştan kaçan mültecilerin ülkemde kalıcı olarak kalmasından, kendi ülkelerinde doğum kontrolü yaparak iki tane doğurup, artık rahatlıktan mıdır nedir bilinmez nüfuslarını ülkemde çoğaltmak için vırk vırk doğurmaları sorgulanması gereken bir konu.

Bundan demografik yapının bozulmasından duyduğum kaygı yüzünden çok da hoşlanmadığım da şimdi aşikâr olsun.

Türkiye'yi Suriye'leştiriyorlar.

Nüfusa da alınınca para karşılığı, sen istediğin kadar kanını dök canını ver, savaşmadan vatan sahibi oluyorlar.

Ne güzel değil mi?

Sonrası mı?

Türkler ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor kendi yurtlarında.

Ülkem giderek Suriyelileşince insan düşünmeden edemiyor! Vaad edilen toprakların bir bölümünün yoksa Türkiye mi olduğunu? (Allah korusun)

Derin bir kaygıya düşmem de bu yüzden.

Nereye baksam Arap, nereye gitsem onların işletmeleri, onların arsaları.

İşveren konumundalar, üstelik "Türkler giremez!" diyerek, bu ironi değil.

Bir çoğu da ekmek elden su gölden, herşeyleri devletimiz tarafından karşılandığı için rahat bir yaşam sürdürüyorlar.

Hastahaneler bedava olduğu gibi vergiden de muaflar.

Gördük ki Elazığ depreminde halkımız kuyruğa girip ihtiyaçlarını karşılamaya utanırken, bunlar dağıtılan tüm erzaklar bir yana, üçer beşer Kızılay çadırlarını kapışıyorlardı.

Hatta beş yıldızlı otelmiş gibi önünde bağdaş kurarak nargile tüttürdüklerini de, bu yakını az gören gözlerimle burnumun dibindeymiş gibi gördüm yandaş olmayan tv kanalında.

Yani Türkiye'de bizden rahat yaşarken neden Avrupa ülkelerine gittiklerini de anlam verememiştim.

Gidenlere bakıyorum, sınırdaki röportajlara bakıyorum az sayıda Suriyeliler Yunan kapılarında.

Birileri kulaklarına "Gitmeyin, rahatınıza bakın, yan gelip yatın" mı diyor, nedir?

Gidenler Afgan, Sudan ve de İran kökenliler.

Biz Atatürk'ün bağımsızlığı şiar edinen nesli olarak ülkemiz yanarken değil nargile tüttürmek, vatanımız emperyalist güçlerin kirli çizmelerinin altında ezilirken, vatanımız için yanmayı göze alan, ölüme düğüne gider gibi giden bir yüce milletiz...

Ve kurtuluş savaşını veren; bu uğurda şehit olan, şehadet mertebesine erişmiş dedelerimizin, o ataların torunlarıyız.

Şehitler tepesi onlar sayesinde boş kalmadı...

Askerden kaçmak için çürük raporu alanların değil o şehitler tepesinin onurlu anılışı.,,

Tamam savaştan kaçtınız, boşalttığınız yerlere kimler gelecek yerleşecek hiç düşünmediniz mi?

Bu bir proje mi?

Vatan sevdası ve onun için çarpan o yüreği olmayanlar elbette bilemez bunları.

Televizyon kanallarında üzülerek izliyorum.

Türkiye kapılarını açınca mültecilerin Yunanistan sınırına dayandıklarını.

İnsan olan bu görüntüleri izleyince insanlığından utanır...

Yunanistan'ın mültecileri değil içlerine almak, korkunç saldırıları, çoluk çocuk acımasızca göz yaşartıcı bomba kullanmaları, sanki savaş görüntüleri gibi silahla müdahale etmeleri, iki mülteciyi öldürmeleri insanlıkla nasıl bağdaşıyor?

Avrupa görmüyor mu?

Yoksa Avrupa daha mı vicdansız, acımasız?

İnsanlık; O büyük insanlık mazluma ve de mağdura sessiz kalamaz.

Gördüğüm manzara insanlığımdan utandırdı.

Geçtik göz yaşartıcı bombaları, Ege denizinde Yunan şişme bota çoluk çocuk kapasitesinden fazla binmiş, bir dalgada devrilecek bota tıpkı balina avına çıkmış kaçak balıkçılar gibi ellerinde uçları sivri mızraklarla saldırıyorlar.

Amaç içindekilerle birlikte batırmak.

Yaşatmak değil Avrupalı'nın diğer yüzü, öldürmek.

O botun içinde minicik çocukları, kadınları yalvaran elleriyle "yapmayın" dediklerini görmüyorlar.

Ha o balina, ha çoluk çocuk sabi sübyan, umurları değil.

Ege denizine diktatörlerinden kaçarak Yunanistan'a geçtiklerinde iyi bir yaşam göreceklerini zanneden o mültecilerin umutlarını da gömmeye çalışıyor, bu insan hakları diyerek, konuşunca mangalda kül bırakmayan Avrupa'nın vicdansız insanlığı.

Ülkelerinde savaş çıkar, yurtlarından zenginliklerini kullanmak adına sür sonra dalgalı denizin içinde balina avına çıkmış kaçak avcılar gibi nişan alarak botu mızraklarınla del.

İyi bir yaşam için çocuklarını o kara parçasına çıkarmaya çalışan kadınların evlatlarını kurtarmak için ölüme razı oluşları, ülkemde aynı duruma düşmemek için evlatlarını şehit veren anaların vatanımda onurlu duruşlarını görünce Türk insanının vakur duruşunun karşısında ölümün bile öldüğünü gördüm, anaların gözlerinde.

Vatan içinse can feda.

Vatan içinse evlât feda.

Vatan içinse kavrulsun yürek helva niyetine.

Söz konusu vatansa gerisi teferruattır, biliriz.

İşte o zaman ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ve silah arkadaşlarının yedi düvele karşı durduğunda, "Size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" sözü yerine oturuyor, anlam kazanıyor.

Vatan sana canım feda.

İnsanca yaşayamayacaksak ölmeyi göze alan bir milletin, Türk Milletinin onurlu insanlarına selam olsun.

Onlardan biri, bu yüce Türk Milletinin bir neferi olmaktan ne kadar gurur duysam az.

Bir asker kızı, şehit ve gazi torunu olarak:

Atalarımın onurla, gururla, göğüslerini gererek dediği gibi; "Varlığım Türk varlığına armağan olsun".

Hep birlikte yüksek sesle, bir kez daha aziz şehitlerimiz için diyelim sevgili okurlarım.

Ne mutlu Türk'üm diyene.

Ne mutlu Türk'üm diyebilene.

Ne Amerika ne Rusya ne Çin. Herşey Türk'lük için.

Yaşasın tam bağımsız Türkiye!