Türk Dil Kurumu Türkçe sözlükte SİYASET'i: ’Politika, Devlet işlerinin düzenleme ve yürütme suretiyle ilgili, özel görüş veya anlayış.’ olarak açıklıyor.
Aslında bu konuya pek girmek istemiyordum ama yaklaşan mahalli idareler seçimi nedeniyle ortalık toz duman…
Kayıtsız kalamadım…
Siyasetin tarifinde, dikkat edilirse, yalan, iftira, tehdit… Yok.
31 Mart’ta yapılacak seçimlerde Belediye Başkanı’mızı, mahallemizin muhtarını seçeceğiz. Kim bunlar, görevleri ne? Tek kelimeyle ‘BİZE HİZMET’.
Hizmeti ifa ederken de beklentimiz; Tarafsız, adaletli, dürüst, çalışkan, fildişi kulesinde değil halkın içinde ve ulaşılabilir olsun…
Böyle değilmiş, biz yanlış algılamışız bu meseleyi!...
Meğerse ülkeyi, rejimi, kurum ve kuruluşları, toptan değiştirecek bir genel seçim yapıyormuşuz.
Daha da vahimi, ülkenin ’BEKA'sını oyluyormuşuz.
İşte burada takıldım kaldım.
Söylenen şu: 'Bizim adayları seçerseniz mesele yok, başka tercih kullanırsanız Allah korusun ülkenin bekası tehlikeye girer.’
Şimdiye kadar okuduklarımız, bildiklerimiz, öğrettiklerimiz hepsi yalanmış, yanlışmış zahir.
Zira, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 5000 yıllık, Rahmetli Prof. Kazım Mirşan Hoca’ya göre de en az 15 bin yıllık bir DEVLET GELENEĞİ var.
Bir mahalli idareler seçiminde, Kadim Türk Devleti’nin bekası, yani yıkılması, yıkılmaması, nasıl gündeme geliyor ?
Bu, her şeyden önce, Türk Devletini, Türk Milletini, en basit tabirle hafife almak değil mi?.
Türk’ün her devirde düşmanları olmuştur, dün de vardı, bugün de var, yarın da var olacak.
Türk insanı, vatanı tehlikeye düştüğünde, her zaman görevini yapmıştır. Ne çabuk unuttuk Milli Mücade’leyi, Kara Fatma’yı, Yakup Çavuş’u, Sakarya’da Mustafa KEMAL ATATÜRK’ü…
Biz güçlü olmalıyız, Hacı BEKTAŞI VELİ’nin deyimiyle: ’Bir olmalıyız, iri olmalıyız, diri olmalıyız’.! Ama sözde değil özde…
Hiçbir gelişmiş ülkede ‘mahalli idareler seçimi’ beka meselesi olmaz.
Türkiye Cumhuriyeti kıytırık bir Ortadoğu veya Afrika ülkesi mi?
Meselenin bir başka yönü daha var. Ey Muhteremler! 15 yıl önce beka'dan söz ediliyor muydu? Düşmanlarımız, bölücüler, dış güçler yine vardı. Bugün beka meselesi varsa müsebbibi muhalefet mi iktidar mı? Peki dillendiren, yakınan kim? Akıl alır gibi değil.
Şu bir gerçek. Bu seçimlerdeki dil maalesef ayrıştıran, azarlayan, tehdit eden, ayar veren bir dil…
Tehlikeli olan bu…
Anadolu’da bir söz vardır. Belki bazılarına biraz kaba gelebilir ama kusura bakılmasın. Söyleyiş, dil özelliği, tonlamayla ilgili. Öğrencilerimin, hemen hatırlayacaklarını tahmin ediyorum. "Oha vardır saban kırdırır, oha vardır öküz eğler.’’
Yani, 'oha' sözcüğünü, yumuşak bir eda ile söylersen, o güzel hayvanlar, olduğu yerde durur. Ama sert ve haşin bir şekilde ‘oha' dersen, işte o zaman ipi, zinciri, arabayı, sabanı, kırar dağıtır.
Politikayı bağırmak, azarlamak olarak algılayanlara hatırlatırım, muhatabınız insan, ona göre hareket ediniz.
Günün 24 saati TV’ler sizi veriyor. Lütfen, Allah rızası için, suratınıza bir bakın. Siz, sizi tanıyabilecek misiniz? Ateş saçan, kıpkırmızı asık yüzler, çakmak çakmak, nefret saçan gözler…
Yazık ediyorsunuz, hem kendinize, hem ülke insanına.
Ne olur, bir kez de sevgi yolunu deneyiniz…
Rahmetli Neşet Ertaş diyor ki:
‘Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez,
Gönülden gönüle gider yol gizli gizli.’
İşte o gönülden gönüle giden yol ‘gözlerden, sözlerden’ geçer.
GÜLEN GÖZLER, GÜZEL SÖZLER gönülleri fetheder.
Ateş saçan gözler, zehir saçan sözler ise gönülleri kırar, insanları uzaklaştırır, ayrıştırır.
Bu sert ve hakaret söylemlerinin bir başka boyutu daha var.
Çevremize bakalım. Komşu komşuya, arkadaş arkadaşa, hatta akraba akrabaya, yan gözle bakar olmuş. İyi günde, kötü günde, yan yana olan insanlar arasına, sırf tepedekilerin söylemleri yüzünden soğukluk girmiş. Seçim biter, herkes gider ama konu komşu, arkadaş, akraba yerinde kalır…
Yıllardan beri, tesanüt içinde olan bu insanları lütfen, ’zillet, illet, hain gibi sıfatlarla birbirine düşürmeyiniz. Yarın siz koltuklarınızda, saraylarınızda, köşklerinizde, yatlarınızda, katlarınızda keyif sürerken, bu insanlar beraber olacaklar , beraber ağlayıp, beraber gülecekler.
Herhangi bir isim zikretmiyorum. Vicdanınıza sesleniyorum, hangisi tercihiniz!
Birileri çıkıyor, yüzünde gülücüklerle: 'Ey halkım bize oy veren de vermeyen de bizim kıymetlimizdir, vatandaşımızdır, ülkeye ihanet etmeyen tüm ülke insanlarımızı seviyoruz, her zaman da seveceğiz. Seviniz sakın ola nefret etmeyiniz, birlik ve beraberliğimizi Allah bozmasın.’ diyor.
Birileri en yüksek perdeden hışımla, hırsla: ’Eyyyy bilmem kimler, illet, zillet, hain, din düşmanları, PKK, FETÖ, PYD, bilimum örgütleri sayarak ömrü onlarla mücadele içinde geçenleri, yeri göğü inleterek itham ediyor...
Türk insanı, alim olmasa bile, bilesiniz ki ariftir.
En son TRABZONLU okur yazar olmayan Asiye Nine’yi sanırım dinlemişsinizdir. (Dinlemediyseniz internetten bulabilirsiniz.) Tehditleriniz, algı operasyonlarınız millet vicdanında yer bulmuyor, geri tepiyor haberiniz olsun.
Bu arada dini siyasete alet edenlere de bir çift sözümüz var: ’Lütfen yüce İslam’ı politik emellerinize alet ederek, milleti dinden imandan soğutmayınız. Adamlar resmen adeta Cennet’e bilet kesiyor. Neymiş onları seçerseniz Allah sorgu sual sormazmış, direk cennettesin, tövbe tövbe. Bunlara oy kullan İslam’ın 5 şartı, İman’ın 6 şartıyla, ibadet ve taat’la uğraşma... Doğrudan şirk’e batan bu zavallılara, etrafındakilerden, piyasada fetvacı geçinenlerden, Diyanet’ten, bir dur diyen yok.
Allah sizi bildiği gibi yapsın…
‘Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı, bal ile yağ ede bir söz…' (Yunus Emre)