Suriyeli göçmenler için konut yaptırmak
Türkiye'de göçmen konumunda olan Suriyelilere; hem Suriye tarafında, hem de ülkemizde konutlar yapılacakmış.
...
Beyler yeter artık; kendinize gelin. Neredeyse böyle bir kaç sene daha gidecek olsa; bizler ülkemizde Suriyeliler yanında ikinci vatandaş konumuna düşeceğiz.
...
Bu insanlara, İslam inancına göre muhacir dedik ve bağrımıza bastık. Ancak "Muhacir" olma statüsünü kaybettiler. Göçüp, geldikleri yerlerde ne ISID ne de Esad rejiminin varlığı söz konusudur. Dolayısıyla geldikleri yerlere dönebilirler. Belki şu anda konjonktürel olarak erken olsa da; nihai hedef bu insanlara iskan ve istihdam imkanları kendi ülkelerinde sağlanmalıdır.
...
Almış olduğum daireye sahip olabilmek için sekiz senelik kredi borcumu ödeyebilmek uğruna son beş senemi çoluğum, çocuğum ile kendi evimizde adeta hapis hayatı yaşayarak geçirdik.
...
Kimse kusura bakmasın; benim Suriyeli göçmenler için yapabileceğim fedakarlık buraya kadar; daha fazlasına gönlüm razı değil. Büyük oğlum mühendis çıktı, iş arıyor; küçük oğlum ise önce Suriyeli kardeşlerim okusun sonra sıra bana gelecek diye bekliyor.
Siysi rekabet aynı zamanda nezaket gerektirir
AKP ve MHP'nin CHP'nin kurultayına temsilci göndermeme kararları; AKP ve MHP'nin içinden geçmekte olduğumuz sürece atıf yaprak, sürekli birlik ve beraberlikten dem vurmaları; ülkenin bekasını değil, kendi siyasi ikballerini düşündükleri içindir.
...
Türkiye savaşta deyip, muhalefetin her eleştirisini "Şimdi zamanı mı; bunların yaptığı askerin motivasyonunu olumsuz etkilemektir" diyen, hükumet eden AKP; en azından, nezaketen de olsa CHP kurultayına temsilci göndermiş olsalardı, ülke için birlik ve beraberlik adına güzel bir jest olacağı gibi yaptıkları çağrılarını da samimi bulabilirdik.
...
AKP peşin hükümle her yaptıklarının doğruluğunun genel kabul görmesini, aldıkları her karardan vatandaşın zerrece şüphe duymamasını; aksi durumda bizlere kimyalarının çok fena şekilde bozulacağını hissettirmeye çalışıyorlar.
...
Recep Tayyip Erdoğan ve AKP her geçen gün kendilerini; hiç bir surette bir gün muhalefete düşebilecekleri ihtimaline hazır olamama "Çaresizliğine" itiyorlar. Yani Erdoğan ve AKP'nin kaybetme riski, aynı zamanda çıldırmaları riskini beraberinde getiriyor. Bu "Çıldırma" halinin hangi "çılgınlıklara" gebe olabileceği de meçhul, varın siz tasavvur ediniz.
Dolayısıyla, diyelim ki muhalefet kazansa bile, yönetimi kazanana devrederler mi; hiç kaybetme ihtimalini düşünmemiş olanlar için çok zor olsa da; itiraf ediyorum, ben pek güvenmiyorum. Belki de bende oluşan bu algıyı bilerek yaymaya çalışıyorlar. Bu anlamda muhalefete büyük sorumluluk düşüyor ve vatandaşı bu algının psikolojik baskısından kurtarıp, umut olması gerekiyor.
...
MHP'in AKP'ye entegre olup, iktidar olma iddiasından vaz geçmesi, CHP'nin muhalefet olarak hükumet aleyhine başlattığı eylem ve söylemlerini her defasında çok güzel başlatıp ancak arkasında durup, devamını getirememesi; dolayısıyla, sürekli gündemi başkaları belirlese bile nihayetinde devletin imkanları ve "Devletleşmiş AKP" nin basın ve medya üstündeki tehditti ile seçimle de olsa yenilemez, alt edilemez şeklinde bir Erdoğan algısı oluşuyor ve maalesef her geçen gün de bu algı oturuyor.
...
Ancak bu algıyı oluşturanları da endişeye sokan, korkutan birisi var; Meral Akşener. Dikkat ederseniz Erdoğan, Meral Hanım'ı hiç muhatap almak istemiyor. Bu hal elbette ciddiye almadığından değil, aksine Erdoğan bir bayan siyasetçi karşında kendi diline, üslubuna güvenemediği için bir anlamda kendi kendinden korktuğu için Meral Hanım'ın ciddi eleştirileri karşında topa girmeyi göze alamıyor. Çok iyi biliyor ki; "Ey Meral Akşener" dediği an kaybeden kendisi olacaktır.
Bir belgeselin düşündürdükleri
Bir belgesel izliyorum. Kanser hastasının tedavisi için hekim ve arkadaşlarının verdikleri mücadeleye dair. Ekip gelgitler içinde; hastayı iyileştirme mücadelesi verirlerken, aynı anda zarar da verebilecekleri endişesindeler. Müthiş bir mücadeleyi izledim.
...
O an için dininin, imanının ne olduğunu bilmediğim ancak verdikleri mücadeleye şahit olduğum bu insanların Allah nezdindeki değerleri, itibarları ne olabilirdi diye bir an için düşündüm. Aslında bu insanlar, Allah'ın bu dünyada her insanı bir başka insan veya insanlara emanet ettiği "Emanete" sahip çıkma mücadelesini veriyorlardı. O mücadelenin içinde zerre kadar maddi anlamda çağrışım yapacak bir riyanın olması mümkün değil.
...
Ve devamında zihnimi ablukaya alan; bu millet sürekli olarak ihtiyaç fazlası olduğu halde cami yapma ve yaptırma için teşvik edildiği halde niçin tedavisi mümkün olmayan hastalıklar için bilim merkezlerinin kurulması teşvik edilmez.
...
Öldükten sonra da yaşarken yaptırdığı cami, çeşme, yol ve benzeri hayırlı işlerden "Nemalanmaya" devam edecekleri telkin edilen insanlarımız; diyelim ki kansere de çare bulunmasına yönelik çalışmalara katılmaları durumda da aynı değerle mükafatlanacakları niçin telkin edilmez.
....
Ve sonra kendi kendime sordum; Cennet dediğimiz yüce makam bu insanları mı bekler, beni mi; kendimden çok emin değilim ama en azından o belgeseldeki o ekibin cenneti hak ettiklerini düşünüyorum.