Gurbette soğan…

Hülya SEZGİN

Yetişirmem gereken işlerim var, hızlı çalışmam gerek. Ben müzik dinlerken daha güzel çalışıyorum. Hele bir de resim yapıyorsam eğer  türküler eşlik ediyor bana. Kimi zaman esinlendiriyor, kimi zaman dertlendiriyor, kimi zaman da neşelendiriyor...

Evde iş yapıyorsam ve hızlı hareket etmem gerekiyorsa o zaman da imdadıma dokuz sekizlik şarkılar yetişiyor ki bir yandan oynayıp, diğer yandan iş yapabileyim diye. Hem böyle iş sıkıcı da olmuyor…

İşte şimdi de öyle yapıyorum radyomda Orhan Hakalmaz söylüyor, ben fasulye ayıklıyorum…

“Gurbette ömrüm geçecek,
Bir daracık yerim de yok,
Oturup derdim dökecek,
Bir vefalı yarim de yok!”

Gözlerim dalıyor… Geçmişe gidiyorum…

Rize’deyiz. Benim gibi bankacı olan rahmetli babacığımın tayini nedeniyle buraya geleli üç yıl olmuş. Ben yedi-sekiz  yaşlarımdayım.  Ablam Süheyla Beşikdüzü Öğretmen Okulunda okuyor, öğretmen olacak.... Kardeşim Atilla ise dört-beş yaşında sevimli bir çocuk. Biz kardeşler hemen uyum sağlamışız. Arkadaşlarımız var, oynayıp duruyoruz. Rahmetli annemin de komşuları var ve komşuluk yapıyoruz ama o bizim gibi değil. Çankırı’yı, Eldivan’ı, kardeşlerini, akrabasını özlüyor. Durumundan  yakınmaya kalkışsa babam öfkeleniyor. Ne yapsın adam, ekmeğinin peşinde geldik. Hem maaşı arttı, hem de terfi etti. Yoksa kolay mı tek maaş, üç çocuk…

O kızıyor diye annem onun yanında sesini pek çıkartamıyor ama o yokken koyveriyor makaraları. Çocukuz ya… Babamıza yalakalık edelim diye söyleyveririz diye de çekindiğinden eline bir soğan alıyor (O zamanlar soğan ucuz çünkü) ve doğrarken bir yandan ağlıyor, diğer yandan da bu türküyü söylüyor…

“Gurbette ömrüm geçecek,
Bir daracık yerim de yok…”

Görüyor musunuz bir kuble türkü sözü beni nerelere götürdü…

Sergilerimi gezenler de hep bana diyorlar ki: “Resimleriniz bize çocukluğumuzu, geçmişimizi anımsatıyor…”

Hatta en son İzmir Resim Heykel Müzesi’nde açtığım sergimi gezen sevgili Sunay Akın da “Sizin resimlerinizin içine giriyor ve yaşıyoruz Hülya hanım” demişti.

Yani anlatmak istediğim şu ki… Bu güne kadar millet olarak çok gerildik, ayrıştırıldık, üzüldük… 

Siyaset ayrıştırır, sanat birleştirir… Bu sanatın her dalı ile olur. Resimde de, müzikte de, heykelde de, sinemada da, tiyatroda da... Hepsinde… Mutlaka yüreğinize dokunacak bir şeyler vardır sanatta.

“Sanat insana insanca duygular yaşatır, iyi gelir…”

Bak bu laf benim ve sevdim…

Sanata gereken önemi verelim ne olur… İleri toplumlar mutlaka sanata da, bilime de gereken önemi vermişler. Çünkü ikisi bir kuşun iki kanadı gibi. Tek kanatlı uçulmaz ki, öyle yükselmişler…

Büyük önderimiz Atatürk de ne güzel özetlemiş…

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Bak şimdi de tam benlik bir türkü çalıyor, haydi bana müsaade…

“Hey heeeey… Pınar başı burma burma yar yar aman,
Yaz gelince öter durna, leylim leylim leylim aman…
Çayırda buldum seni, ellere vermem seni…”