Efendim hemen öyle burnunuzu çevirmeyin. “Ölü kokusu” demedik “ölüm oyunu” dedik.
Hani şu Necip Fazıl’ın; “Ölüm güzel olmasaydı ölür müydü peygamber” dediğinden söz ediyorum.
Seyrettiğim bir tiyatro eserinin adı “Mazhar ne Mazhar”
Geçtiğimiz Cumartesi günü benim için İstanbul’da epey yoğun geçti. Saat 12:00’de başlayan seminerde Ataköy 4. Kısımda bulunan Bakırköy Türk Ocağı’nda Osmanlı Arşivi’nde birlikte çalıştığım Yüksel Baycar AKTAŞ Hanımefendi “Arşiv”i anlattı.
Türk Ocaklı hanımefendilerin yaptığı Kuru fasulye, bulgur pilavı,turşu ve ayranlı yemeğin ardından sohbet de mükemmeldi.
“Arşiv’de birlikte yuttuğumuz tozlar”dan ayrı bir yazıda bahsedeceğim inşallah.
İkindi sularında Ataköy Marina’da Ramazan KURTOĞLUhocamın da bulunduğu sohbetli bir yemeğe katıldım.
Namlı’da yenen yemek mi kalite idi hazirunla yapılan sohbet mi kalite idi? Bir şey diyemeyeceğim.
Adapazarı’ndan gelinir de Dünyanın Kültür Merkezi İstanbul’da bu kadarla yetinilir mi?
Akşamında Bursa Beyazıt Paşa Kültür Merkezi’nde görevli Fahrettin ÖZTÜRK Beyin davet ettiği, Ulvi ALACAKAPTAN’ın yeni oyunu “Mazhar ne Mazhar”ın Fatih Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’ndeki galasına gittim.
Beraberimizde Arifiye Öğretmen Okulu’ndan ortak arkadaşımız İbrahim KAYMAK, Çağrı Sahnesinden Fahrettin Bey’in oyun arkadaşı Ali İNCESAN, Üsküdar’dan Bülent UÇKAN ve evinde misafiri olduğumuz ve Pazar sabahında nefis bir Erzurum kahvaltısı yaptığımız benim Arşiv’den, Fahrettin’in okuldan ortak arkadaşımız kadir ALTAŞ vardı.
Birlikte “güzel bir ölüm oyunu” seyrettik. Seyretmesine de mübarekler sanki oyunu benim için yazmış ve sahnelemiş.
Nasıl mı? Anlatayım:
Bir iş adamı doktora gider. Doktor hastanın akciğer filmine bakarak;
“Efendim ciğerleriniz bitmiş altı ay ömrünüz kalmış” der.
Hasta ömrünün kalan altı ayını iyi geçirmeye karar verir.
Namaz kılmaya başlar, işçilerinin ücret durumları ile ilgili düzenlemeler yapar vesaire.
Bu arada kendisi gibi patron bir arkadaşı ile dertleşir. Arkadaşı teselli etmek için başka birinden söz eder: “Efendim, ölüm er geç gelecektir. Biz de öleceğiz dünyaya direk mi kalacağız. Bak bir arkadaşım geçen gün kan vermeye gitmiş. Tabi doktor kan almadan önce kan örneği alarak tedkikler yapmış ve kan vermeye gelen kişiye; “Efendim maalesef sizden kan alamayacağız. Siz ileri derecede hastasınız. İki yıl ömrünüz kaldı” demiş. Altı ay ömrü kalan; “Ooooo benden dört kat daha fazla yaşayacak” diye imrenmiş. Temsilin gerisi bilet alıp seyretmeye gidenlere.
Gelelim benim ilgi kurduğum durumuma;
1 Mart günü bir yakınıma kan vermek için Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesine bir arkadaşımla gittim. Birimiz tansiyon, diğerimiz şeker hastası. Kızılay Kan Merkezine yönlendirildik.
İzmit Kızılay Kan Merkezi’nde kan örneklerimiz alındı. Sonuçları gören Kan Merkezi Doktoru; “Hocam sizin kanınızı alamayız. Sizin kan değerleriniz düşük ayrıca tansiyonunuz da 9’a 17 çok yüksek” dedi.
Süt dökmüş kedi misali kenara çekildim. Arkadaşım kan veriyor ben onu seyrediyorum. Derken yanı başımdaki masada bisküvi ve Kızılay Maden sularını gördüm. Bir maden suyu açtım elime alırken şişe düştü yere. Şimdi de maden suyu dökmüşe döndüm. Biraz utanır gibi oldum. “ Maden suyunu hak etmediğim için döküldü” diye düşündüm.
Acaba daha sonra neler düşünmüş olabilirim?
Allah sağlık, mutluluk ve ilerisini düşünebilen akıl versin.
Dostlar merak etmeyin; şimdi kendimi iyi hissediyorum.